Bölgesel gelişmeler yayılmacı heveslere malzeme yapılıyor

Suriye, Irak, Libya örneklerinde olduğu gibi bölgesel gelişmeleri kendi yayılmacı hesaplarına manivela yapmaya çalışan Erdoğan AKP’si tüm gelişmeleri dikkatle izliyor. Her yeni gelişmeyi fırsata çevirmeye çalışıyor. Böylece bölgesinde “taşeron” olarak değil menfaatlerine göre müdahale eden bir güç olarak sahneye çıkmaya çalışıyor. Doğu Akdeniz’e yönelik atılan adımlar, Libya’ya yönelik girişimlerde olduğu gibi.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 11 Ocak 2020
  • 09:18

ABD emperyalizminin Kasım Süleymani ve beraberindekileri katletmesinin ardından gözler bir kez İran ve Amerika’ya çevrildi. Bölgesel çıkarları gereği her iki tarafla kimi anlaşmazlıklara rağmen arasını iyi tutmaya çalışan Türk devleti bu yeni duruma göre politika belirlemeye çalışıyor. Erdoğan ve hükümet sözcüleri, İran’a taziyelerini bildirirken bile ABD ile karşı karşıya gelmemek için özenle seçilmiş cümleler sarf ettiler.

İran halkında büyük bir infial uyandıran böylesine açık provokatif bir saldırı karşısında Erdoğan ve çevresinin ABD’yi sözde bile kınamaması, geçiştiren açıklamalar yapmasının çokça nedeni var. İran’la taktiksel yakınlık sürdürülürken ABD ile olan stratejik ortaklığa zarar gelmemesine dikkat ediliyor.

Suriye, Irak, Libya örneklerinde olduğu gibi bölgesel gelişmeleri kendi yayılmacı hesaplarına manivela yapmaya çalışan Erdoğan AKP’si tüm gelişmeleri dikkatle izliyor. Her yeni gelişmeyi fırsata çevirmeye çalışıyor. Böylece bölgesinde “taşeron” olarak değil menfaatlerine göre müdahale eden bir güç olarak sahneye çıkmaya çalışıyor. Doğu Akdeniz’e yönelik atılan adımlar, Libya’ya yönelik girişimlerde olduğu gibi.

İran ve ABD arasındaki gelişmelerle bağlantılı olarak tüm olası senaryolar da A,B,C planları olarak masada duruyor. ABD emperyalizminin Irak işgali, “kardeş Esad”ın “zalim Esed”e dönüşmesi, Türk inşaat tekelleri için bir dönem cazibe merkezi olan Libya’nın ve Kaddafi’nin akıbeti bölge devletleri için Türk devletinin ne kadar güvenilir olduğunu fazlasıyla gösteren örneklerdendir. ABD emperyalizminin buna cüret edip edemeyeceği bir tarafa ancak olası bir İran işgali için de tüm senaryolar hazırlanmıştır.

AKP’nin dış politikasını işçi ve emekçilere kabul ettirmek için görevlendirilmiş olan yandaş kalemşörlerin Kasım Süleymani öldürüldükten sonraki yaklaşımları yarın olacakların bugünden habercisidir. Devlet aklının siyasetçisi ile değil medya tetikçisi tarafından dillendirildiği bu yaklaşım yayılmacı emellerin dışa vurumudur. Mezhepsel kinlerini kusma fırsatı bulanlar için bu suikastlar oldukça hayırlıdır.

Bölgedeki gelişmelerle ilgili AKP tarafından yapılan açıklamalarda Türk devletinin çıkarlarına vurgu yapılırken, savaşlar dolayısıyla insanların yaşadığı mağduriyette kullanılmaktadır. Tutarsızlıklarla dolu olan gerekçelerini de yine kendileri çürütmektedir. Libya’da yanında saf tuttuğu Trablus hükümetini BM’nin tanıdığı meşru güç olarak nitelendirirken, Suriye’de yine BM’nin bir parçası olan Esad hükümetine karşı gerici çeteleri kullanarak yıkmaya çalışmaktadır. Suriye’de dünyanın farklı ülkelerinden toplanmış bu güruhu “Suriye Milli Ordusu” olarak kutsayanlar Libya’daki Hafter güçlerini göçmenlerden oluşan ve dış güçlerce kullanılan meşru olmayan bir güç olarak tanımlamaktadırlar.

Türk devletinin dış politikadaki bu gibi tutarsızlıklarıyla ilgili elbette daha çok şey söylenebilir. Tüm bunların gerisinde Erdoğan AKP’si ile hayata geçirilen yayılmacı anlayış vardır. Bu hevesler ise hiç de sadece Erdoğan hükümetleri ile sınırlı değildir. Kıbrıs işgali, birinci Körfez Savaşı esnasında Turgut Özal’ın dillendirdiği “bir koyup üç alma” hayali ve Musul-Kerkük’ten Orta Asya’ya uzanan senaryolar hep bu yayılmacı heveslerin ürünüdür.

Bölgesel gelişmeler bu amaçla değerlendirilmeye çalışılmakta ve devletin milli çıkarları olarak kodlanarak dillendirilmektedir. Ancak emperyalist merkezler arasındaki çıkar çatışmaları şiddetlendiğinde bu heveslerin hayata geçirmenin güçlüğü ortadadır.