AKP şefi Tayyip Erdoğan, Siyonist İsrail rejiminin Gazze’de işlediği savaş suçlarını 20 gün izlemekle yetindi. O süre içinde “tarafları itidale çağırmak” dışında bir tutum almaktan kaçındı. Ancak Aksa Tufanı hareketinin başladığı 7 Ekim’de Türkiye’deki Hamas lider ve kadrolarını sessizce yolladığı ortaya çıktı. Tam da İsrail’e gitmeye hazırlanırken Filistinli direnişçilerin hareket başlatması, Netanyahu ile kucaklaşmaya hazırlanan Erdoğan’ın hayallerini boşa düşürdü. Zira 7 Ekim’den önce yapılan açıklama ve yorumlara bakılırsa Erdoğan, “Gazze kasabı” Netanyahu ile Tel Aviv’de kucaklaşacak, onu Ankara’ya davet edecek ardından Beyaz Saray’ın kapılarını tıklatacaktı. Beyaz Saray’da Joe Biden ile görüşmek için yıllardır yanıp-tutuşan AKP şefinin hayalleri başka bahara kalmış görünüyor.
“Boş nutuklar” atmak için sonunda sahneye çıktı
“İslam dünyasının lideri” çalımları attığı dönemde, Siyonistler bugün Gazze’de işledikleri savaş suçlarının %’1’ini yaptıklarında bile ortalığı velveleye veren Erdoğan’ın 20 gün boyunca İsrail’e kayda değer bir eleştiride bile bulunmaması, bazılarını şaşkınlık içinde bıraktı. Siyonistlerle ilişkiler tarihine bakıldığında ise, suskunluk tam Erdoğan’a uygun bir tutumdu. Zira o, hiçbir zaman Filistin halkının sorunlarını ya da davasını zerre kadar önemsemedi. İç veya dış politikada işe yaradığı sürece Filistin davasını fütursuzca istismar etti. Yeri geldi Siyonistlere atıp-tuttu, yeri geldi Konya ovasının semalarını şu an Gazze’yi bombalayan İsrailli pilotların eğitimine tahsis etti.
“One Minute” olayı ile işi güya kabadayılığa vardıran AKP şefi, o “çıkışı” yaptıktan kısa süre sonra Mavi Marmara gemisinde katliam yapan İsrail’le pazarlık yapıp anlaşmaya varmakta bir güçlük çekmedi. Siyonistlerin katlettiği “din kardeşlerini” 20 milyon dolar karşılığında İsrail’e sattı. Dolayısıyla İsrail’le yeniden yakınlaşma provaları devam ederken Filistin sorununun bu şekilde gündeme gelmesini beklemiyordu. Katliam bitene kadar susabilirse, Siyonistlerle yeniden kucaklaşma hayaline kavuşacaktı. Ancak Netanyahu ve savaş şebekesi öyle bir histeriye kapılmış ki, Gazze’de etnik temizlik ve soykırım politikasını en pervasız bir şekilde uygulamaya hiçbir koşulda ara vermiyor. Gazze’deki barbarlık öyle bir hal aldı ki, ondan sonra susmaya devam etmek Erdoğan için tam bir iflas olurdu. Arap medyası suskunluğu çoktan tartışmaya açmışken, AKP destekçisi kitle de büyük şefteki çöküşü görmeye başlamıştı. Bunu fark ettiği anda mikrofonu alıp boş ama “keskin” nutuklara başladı. Tüm bunlar, Erdoğan’ın bir dava olarak Filistin sorunuyla hiçbir ilgisinin olmadığını net bir şekilde ortaya koyuyor.
Lafta çıtayı yükselt, pratikte yerinden kıpırdama
Bir kere konuşmaya başlayınca, AKP şefi yine “keskin” laflar etmeye başladı. İsrail’in işlediği suçlara değindi, “sert” mesajlar verdi, “dünya lideri yeniden zuhur etti” safsatasını anımsatan “keskinlikte” açıklamalar havada uçuşmaya başladı. Ancak Erdoğan’ın onlarca yıldan beri tepesinde oturduğu devletten tık yoktu. Halen de yok. Siyonist rejime karşı sembolik de olsa hiçbir somut adım atmadı. İsrail diplomatlarını “güvenlik kaygısıyla” geri çağırırken, Saray rejiminin memurları Tel Aviv’de görev başındalar. Ancak bu gelişmelerden sonra, yani Siyonist vahşet üçüncü haftasını tamamlamak üzereyken İsrail’e yapacağı ziyaretin gerçekleşmeyeceğini ilan etmek durumunda kaldı.
Dinci-faşist rejimin başı Erdoğan’ın bu tutumu riyakarlığın kaba bir biçimini yansıtsa da şaşırtıcı değil. Bu icraattan yoksun “keskin” nutuklar onun için “sıradan” şeylerdir. İsrail’e en yüksek perdeden hücum ettiğinde bile iki ülke arasındaki ticaret hacmi artmaya devam etti. Militarist aygıtlar arasındaki ilişkiler de kesilmedi. Elbette Erdoğan’ın sarf ettiği bazı sözler Siyonist şefleri rahatsız ediyordu. Ancak bu sözlerin pratikte bir karşılığının olmadığını en iyi bilen de onlardı. Aynı şeyin şu an için de geçerli olduğunu vurgulamak gerek. Eğer rejimin tepesinde kalmaya devam eder, Siyonist savaş aygıtı soykırımcı saldırıyı durdurursa, Tayyip Erdoğan birkez daha Tel Aviv’in kapılarını çalacaktır. Siyonistlerin de bunu bildiklerinden kuşku duymak için hiçbir neden yok.
Miting, Saray rejiminin riyakarlığını örter mi?
Devletin tepesinde bulunan dinci-faşist koalisyon, boş nutuklar bir yana bırakılırsa, Gazze’de savaş suçları işlemeye devam eden Siyonist rejime karşı en ufak bir yaptırımda bulunmadı. Bulunamazdı da. Çünkü Filistin halkının kıyıma uğraması dinci-faşistlerin umurunda değil. Tam da herkesin gördüğü bu gerçeği bir riyakarlık seremonisi ile örtmek için destekçilerini sokağa çağırdılar.
İstanbul Atatürk Havalimanı’nda düzenlenen mitinge AKP şefinin yanı sıra faşist partinin şefi Devlet Bahçeli ile Saray rejiminin eteklerinde toplanan şeriatçı-ırkçı partilerin yöneticileri katıldı. Saray rejiminin büyük başları, -Fatih Erbakan hariç- tam takım mitingde yerini aldı. Mitinge katılan büyük bir kitleye hitap eden Erdoğan, riyakarlık seremonisi kapsamında gösteri yaptı. Batıya ve İsrail’e laflar etti. Tepesinde oturduğu devlet İsrail’e karşı kılını kıpırdatmazken, toplanan kitlenin havasını nutukla boşalttı. Hazır mikronu ve kitleyi bulmuşken düzen muhalefetini ağzına dolamayı ve Haziran Direnişi’ne kin kusmayı da ihmal etmedi. Vaazında Filistin davasını “din ve insanlık” parantezine sıkıştırarak Filistin halkının kurtuluş ve özgürlük mücadelesiyle ilgilenmediğini, bu ifade ile birkez daha gösterdi.
Halkların özgürlük mücadelesiyle dayanışmak “fıtratlarına” aykırıdır
AKP şefi başta olmak üzere Saray rejiminin tepesinde oturanlar için Filistin halkıyla dayanışmak diye bir dert yoktur. Ancak bu partilere oy veren kitlenin en azından bir kesimi Siyonist rejimin vahşetine tepkilidir. Mitinge katılımın bu kadar kitlesel olması buna işaret ediyor. Miting bir yönüyle o kitlenin havasını almış oldu. Artık evlerinde rahat oturabilirler.
Arap medyasında yapılan “Erdoğan neden susuyor” tartışmaları, AKP borazanı bazı kişileri sıkıştırmaya başlamıştı. Bu tartışmalar -ne kadar kalmışsa artık- Arap dünyasında Erdoğan’a duyulan sempatiyi sıfırlayabilecek bir hava oluşturmaya başlamıştı. Böyle bir zamanda içi boş “keskin” bir nutuk, ardından kitlesel bir miting ve orada “İsrail seni savaş suçlusu ilan ediyoruz” lafları edilince, gerici Arap medyasında Erdoğan’ı cilalama “yorumları” başladı.
Batılı emperyalist liderler Siyonistlerin savaş suçlarına ortak olurken, bir işe yaramayacağı bilinse bile, Erdoğan’ın “keskin” nutukları Arap dünyasında kitlelerin duymak istediği ifadeler içeriyor. Kuşkusuz ki, Erdoğan riyakarlığının farkında olan ilerici gazeteci ve akademisyenler de var ve bunu dile getiriyorlar. Yine de Gazze’de soykırım yapan İsrail’i hedef alan nutukların bir etkisi oldu. Ancak nutukları somut adımlarla tamamlanmayacağı için bu etkinin geçici olacağını öngörmek zor değil.
Gazze’de kıyım devam ederken önemli olan boş nutuklar atmak değil, Filistin halkıyla gerçek bir dayanışma ve emperyalist/Siyonist barbarlığa karşı net bir tutumdur. Bu ise Saray rejimine hakim dinci-faşist zihniyetin dünyasına tamamen yabancıdır. Batıya “sataşması”, kısa süre önce New York’ta kucaklaştığı Netanyahu’ya laf saydırması, Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli ikilisinin emperyalist/Siyonist güçler dünyasının organik bir parçası oldukları gerçeğini zerre kadar değiştirmez.
Vurgulamak gerekiyor ki, şu anda da AKP şefinin esas derdi Biden başta olmak üzere emperyalist şefler tarafından önemsenmektir. İsrail’in Gazze’yi yıkma savaşının üçüncü haftaya girdiği günlerde Erdoğan’ın İsveç’in NATO üyeliğini onaylaması, çarpıcı bir olaydır. Çünkü emperyalist savaş aygıtı NATO, ABD işgal ordusunun işlediği suçların ortağıdır. Gazze’nin yakılıp yıkılması ve binlerce çocuğun katledilmesi suçları için de bu geçerlidir. Bu da Erdoğan-Bahçeli ikilisinin organize ettiği şeyin “Büyük Filistin Mitingi” değil, bir “Kaba riyakarlık seremonisi” olduğunu gözler önüne seriyor.