Yeni eğitim yılı başlarken…

Özgürlük ve gelecek mücadelesini büyütelim!

Gençliği hedef alan çok yönlü sorunları ve saldırıları genel toplumsal sorunlarla bağı içerisinde ele alıp mücadeleyi büyütmek, gençlik hareketinin önünde duran en somut ve güncel görevdir. Gençlik hareketi içerisindeki politik gençlik örgütleri yeni dönemin görev ve sorumluluklarını bu bütünlük üzerinden ele almalı, gençlik kitlelerinin gelecek ve özgürlük mücadelesini büyütmek için şimdiden çok yönlü bir hazırlık içerisine girebilmelidir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Gençlik
  • |
  • 17 Eylül 2023
  • 19:00

Yeni eğitim-öğretim yılı toplumsal sorunların ağırlaştığı koşullarda başlıyor. On binlerce öğrenci ve aile, başta ekonomik-mali kriz olmak üzere Türkiye kapitalizmini belirleyen çoklu krizlerin ağırlaştığı ve bunun toplumsal yaşamdaki yıkımı her geçen gün derinleştirdiği bir dönemde yeni eğitim yılını karşılıyor.

Ekonomik krizin ağırlaşan faturası belirgin şekilde işçi sınıfı ve emekçileri vuruyor. Krizin emekçilere maliyeti ise her geçen gün artıyor. Dizginlenemeyen enflasyon, TL’nin değer kaybetmesi, düşük ücretler, ağır çalışma koşulları, hayat pahalılığı, alım gücünün düşmesi, yoksulluğun toplumsallaşması emekçilerin yaşamını çekilmez hale getirmiş durumda. Buna, önümüzdeki dönemde gerici-faşist rejimin “yeni mali politikalarının” yaratacağı yıkımı da eklemek gerekecek. Orta Vadeli Program (OVP) kapsamında duyurulan “mali politikadan” yansıyanlar, gerici-faşist rejimin yoksulluğu ve yoksullaştırmayı derinleştirme ve olağan hale getirme konusunda ısrarlı olacağını gösteriyor. Öyle ya, krizin faturası hayli kabarık ve bunun bir şekilde toplumun emekçi kesimlerinden tahsil edilmesi gerekiyor. Dahası, önümüzdeki dönemde emperyalist mali kuruluşlardan alınacak “kredilerin” geri dönüşünü de bir oranda güvencelemeleri gerekiyor. Bugün uygulanan “mali politikanın” da OVP adı altında duyurulan sosyal yıkım programının da özü özeti bu.

Tablo buyken, en temel insani ihtiyaçlarını dahi karşılamakta güçlük çeken emekçilerin omuzlarına eğitim yılının başlamasıyla birlikte çocuklarının eğitim masraflarını karşılama sorunu da binmiş durumda. Yıllar içerisinde uygulanan neoliberal saldırı programı ile ticarileştirilen eğitimin maliyeti o kadar da hafif değil. Öğrencilerin eğitim alanında ihtiyaç duyduğu araç gereçlerden beslenmeye, barınmadan ulaşıma değin eğitim sürecinin parçası olan her bir alan kriz ortamında alabildiğine pahalı hale gelmiş durumda. Öyle ki, eğitim başlı başına emekçi çocukları için “pahalı” bir lükse dönüşmüş bulunuyor. Bu tablo, eğitimin sadece gençliğin bir sorunu olmadığını, başlı başına bir toplumsal sorun olduğunu da gözler önüne seriyor. Aynı zamanda toplumsal mücadelenin önemli gündemlerinden biri olduğunu da. Fakat, kapitalist sistemin eğitim alanında derinleştirdiği sorunlar yumağı doğrudan toplumun genç kesimlerinin yaşamını, bugününü ve geleceğini derinden etkiliyor.

Yeni eğitim yılı ve gençlik

Piyasacı eğitim sistemi ve ekonomik krizin yarattığı sorunlar yumağı, gençliğin eğitim hakkından yararlanabilmesini alabildiğine güçleştirmiş bulunuyor. Bugün yoksul emekçi çocuklarının çoğu hem çalışmak hem de eğitim sürecine devam etmek zorunda bırakılmış durumda. Buna eğitim sisteminde uygulanan gerici politikaları da eklemek gerekiyor. Bilimsellikten uzak, gerici-faşist rejimin “kültürel hegemonyasını” güçlendirmeyi esas alan, faşist çetelerin, vakıf ve tarikatların cirit attığı bir eğitim sistemiyle karşı karşıyayız. Dahası, ilk ve orta öğretimden başlayarak yüksek öğrenime kadar müfredatlarda yapılan düzenlemeler dinsel gericiliğin eğitimin her alanına hakim kılınmasını amaçlıyor. ÇEDES, din derslerinin müfredatta tuttuğu ağırlığın arttırılması, karma eğitimin tartışmaya açılması vb. gündemler, siyasal gericiliğin eğitim alanına çok daha belirgin bir şekilde yükleneceğini ortaya koyuyor.

Şu ya da bu şekilde eğitimini tamamlayan genç kitleleri bekleyen işsizlik ise kriz koşullarında bir başka sorun olarak öne çıkıyor. Mezun olan gençlerin işsizliğe mahkum edilmesi ya da zincir marketler, tedarik firmaları vb. hizmet sektöründe ucuz işgücü olarak çalıştırılması ise, gençliğin hem eğitime hem de bütünüyle geleceğine dönük beklentilerini giderek ortadan kaldırıyor. Günümüzde azımsanamayacak oranda genç insanın bireysel kurtuluş adı altında yurtdışına çıkma eğiliminin güçlenmesi, gençlik kitlelerinin içine itildiği geleceksizlik sorununun en belirgin yanlarından birini oluşturuyor. Şu ya da bu bireysel kurtuluş hayalinin peşine koşmayı bırakıp derin bir bunalımın içerisine sürüklenen gençler arasında intihar eğilimi de güçleniyor. Geleceksizlik sorununa toplumsal bir çerçeveden bakıp mücadeleye yüzünü dönmeyen gençlik kitleleri, öte yandan her türlü burjuva gericiliğinin istismarına açık hale geliyor. Milliyetçi-şoven, dinci-gerici kurum ve örgütlenmeler geleceksizlik çukuruna itilen, edilgenlik ve çaresizlik içerisinde çürümeye bırakılan gençlik içerisinde kendine daha geniş bir alan bulabiliyor. Öyle ya; dinsel, milliyetçi, liberal vb. her türden siyasal gericilik toplumsal çürümeden beslenerek kendisine hayat alanı bulabiliyor.

Halihazırda gerici-faşist rejime muhalif bir konumda olan, içinde bulunduğu zorlu koşullara karşı duyarlı ve mücadele potansiyelleri barındıran gençlik kesimleri ise baskı ve zorbalıkla ezilmek isteniyor. Bunun son dönem örneklerine Boğaziçi Üniversitesi ve ODTÜ’yü hedef alan ideolojik, kültürel ve fiili saldırılar üzerinden tanıklık ediyoruz. Başta en dinamik kesimleri olmak üzere, gençliğin tamamını hedefleyen ve teslim almayı amaçlayan faşist baskı ve zorbalık, eğitimin her kademesinde temel hak ve özgürlüklere alan bırakmamayı esas alıyor. Yasal-fiili düzenlemelerle, faşist genelgelerle, keyfi uygulamalarla, soruşturma ve hukuk terörüyle gençliğin söz, basın, eylem ve örgütlenme özgürlüğü çoktan rafa kaldırılmış durumda. Olduğu kadarıyla üniversitelerde faaliyet gösteren kol, kulüp ve topluluklar da hedef haline getirilmiş bulunuyor. Gençliğin yaşam ve eğitim alanlarında temel hak ve özgürlükleri boğan gerici-faşist rejim, her türden ırkçı-faşist çetelere, din istismarcısı vakıf ve tarikatlara ise alabildiğine geniş bir alan açıyor. Bu tablo, gençlik içerisinde gelecek sorunu kadar siyasal hak ve özgürlükler sorununu da her geçen gün öne çıkarıyor.

Yeni dönem ve gençlik mücadelesi

Gençlik hareketi, Boğaziçi çıkışının ardından tekrar en geri sınırlarına çekilmiş bulunuyor. Geçen yılın başında gençlik içerisinde faaliyet gösteren politik gençlik örgütlerinin barınma sorunu karşısında ortaya koyduğu inisiyatif ve kimi üniversitelerde öğrencilerin aynı sorun karşısında kendiliğinden ortaya koyduğu tepkiler yaşansa da hala daha genele ilişkin tablo yerli yerinde duruyor.

Onca birikmiş soruna karşın gençlik mücadelesinde yaşanan gerileme ve gençlik içerisindeki mücadele eğiliminin zayıflığı çelişik bir durum olarak görülebilir. Evet, gerçek çelişik bir bütündür. Gençlik kitlelerinden yansıyan bu çelişkili durum krizin yıkımı ve gençliğin yaşadığı sorunlar ağırlaştıkça keskinleşmektedir. Öte yandan, gençlik mücadelesinin bugünkü tablosu bir dizi nesnel ve öznel koşuldan bağımsız ele alınamaz. Özellikle sınıf hareketi ve toplumsal mücadelenin alabildiğine geri ve dağınık olduğu günümüz koşullarında gençlik hareketinin bundan etkilenmemesi mümkün değildir. Gençlik mücadelesi elbette dönem dönem kendi gündemleri ve sorunları üzerinden çıkışlar ortaya koyabilir, bölünme sürecinde, Boğaziçi’nde, ODTÜ’de olduğu gibi. Fakat, hareketin istikrar kazanması, kendi sınırlarını zorlayarak sıçraması ve yeni bir düzey kazanması genel toplumsal koşullardan ve toplumsal mücadelenin o anki tablosundan ayrı ele alınamaz.

Geçtiğimiz eğitim yılında, biriken onca soruna rağmen gençliği edilgenliğe iten bir başka etken ise seçimler üzerinden yaratılan atmosfer ve beklentiler olmuştur. Genel olarak toplumu sahte vaatlerle aylarca oyalayan seçim süreci, aynı şekilde gençliği de hareketsiz kılan uğursuz bir rol oynamıştır.

Özgürlük ve gelecek mücadelesini büyütelim

Gençlik kitleleri yeni eğitim-öğretim yılını hem eğitim sisteminde hem de yaşamın bir dizi alanında ağırlaşan sorunlarla karşılıyor. Kapitalizmin çoklu krizleri bütünlüğü içerisinde bu sorunları günbegün ağırlaştırıyor.

Bu tablo göstermektedir ki; gençlik kitleleri yeni dönemde krizin hayli kabarık faturasına, eğitim alanında yaşanan hak gasplarına, her geçen gün ağırlaşan geleceksizlik sorununa ve siyasal hak ve özgürlüklere dönük saldırılara karşı harekete geçmediği sürece çok yönlü saldırıların arkası kesilmeyecektir.

Gençliği hedef alan tüm bu sorun ve saldırıları genel toplumsal sorunlarla bağı içerisinde ele alıp mücadeleyi büyütmek, gençlik hareketinin önünde duran en somut ve güncel görevdir. Gençlik hareketi içerisindeki politik gençlik örgütleri yeni dönemin görev ve sorumluluklarını bu bütünlük üzerinden ele almalı, gençlik kitlelerinin gelecek ve özgürlük mücadelesini büyütmek için şimdiden çok yönlü bir hazırlık içerisine girebilmelidir. Bu alanda ortaya konacak inisiyatif ve pratik çaba, çelişkilerin keskinleşeceği ve gençlik kitleleri içerisindeki mücadele potansiyellerinin artacağı yeni dönemin kazanılması için büyük bir önem taşımaktadır.