İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs’ın öngünlerindeyiz. İçinden geçtiğimiz süreçte içinde yaşadığımız kapitalist sistemin çok yönlü krizleri alabildiğine ağırlaşmıştır. Ekonomik, sosyal, siyasal boyutlar taşıyan ve her seferinde daha da derinleşerek dışa vuran krizler milyonlarca işçi ve emekçinin, gencin ve kadının yaşamını her geçen gün daha çekilmez hale getiriyor. Pandemi ile yeni boyutlar kazanan bu kriz, emperyalist savaşla birlikte ağırlaşarak çok daha yıkıcı bir hal aldı. Elbette işçi ve emekçiler, gençler ve kadınlar için, yani toplumun tüm ezilen sınıf ve kesimleri için…
Zira kapitalistler ve sermaye iktidarı, kendi sistemlerinin yarattığı krizin faturasını işçi sınıfı ve emekçilerin sırtına yıkmak için tüm ekonomik, sosyal ve siyasal önlemleri alıyorlar. Nasıl mı? Sermaye devletinin sermaye sınıfına sunduğu teşvikler krediler ve vergi aflarıyla; işçi ve emekçilerin alınterinden çalınan vergi ve kesintilerle oluşturulan devasa fonların saraya ve kapitalistlere peşkeş çekilmesiyle; toplumsal muhalefeti hedef alan faşist baskı ve saldırılarla; polis ve yargı terörüyle; toplumda tırmandırılmaya çalışılan dinci gericilik ve ırkçı şovenizmle... Tüm bunlar dinci-faşist AKP-MHP iktidarının krizi nasıl yönettiğini gözler önüne seriyor.
Kuşkusuz bütün bir faturayı işçi sınıfına, emekçilere, gençlere ve kadınlara yüklemek sermaye düzenin kolay başarabileceği bir iş değil. Zira yılın başında yaşanan yaygın işçi direnişleri, gençlerin ve kadınların çeşitli süreçlerdeki politik çıkışları bunun kolay olmayacağını ortaya koyuyor.
Gençlik cephesinde 1 Mayıs
Sermaye iktidarı, derinleşen krizin faturalarını emekçilerin yanı sıra gençliğin de sırtına yıkmak istiyor. Pandemi ile birlikte eğitim hakkı neredeyse tamamen gasp edilen gençlik, eğitim-öğretim yılına bir dizi sorunla girmişti. Eğitim hakkı sorunu dönemin başından bu yana çeşitli şekillerde açığa çıktı. Kuşkusuz bunların en ağırı “barınma sorunu”ydu. Yetersiz yurt kapasiteleri nedeniyle yüz binlerce genç açıkta kaldı. Öğrenciler astronomik ücret talep eden özel yurtlara, tarikat ve cemaat yurtlarına, emlak simsarlarının eline teslim edildi. Barınma sorununu herhangi bir şekilde çözemeyen binlerce işçi-emekçi çocuğu eğitimine başlayamadı. Yani eğitim hakları pervasızca gasp edildi. Bir şekilde barınacak “çatı” bulanlar ise, barınma masrafları için üniversiteden çok çalıştıkları güvencesiz işlerde zaman geçirmek zorunda bırakıldı.
Barınma sorunu bununla da sınırlı kalmadı. Birçok şehirde KYK yurtlarında nitelik sorunu ve yapılan zamlara karşı eylemlilikler yaşandı. Yaşanmaya da devam ediyor.
Dönemin başından bu yana, ekonomik krizin faturası tüm topluma olduğu gibi gençlere de zamlarla ödettiriliyor! Artan yurt ücretleri, üniversite ve yurt yemekhanelerinde yapılan zamlar, birçok kentte toplu ulaşım ücretlerinin arttırılması, sorunların yalnızca en görünen kısmıdır. Ülkede enflasyonun yüzde 100’leri aştığı koşullarda paralı eğitim uygulamaları ve hayat pahalılığı, işçi-emekçi kökenli gençliği artık doğrudan çalışmaya, okuldan çok çeşitli günlük işlere gitmeye mecbur bırakıyor.
Ekonomik alanda gençliğin boğazını sıkan AKP-MHP iktidarının, özellikle gençliği hedef alan gerici, baskıcı, dinci, faşist politikaları ise gençliğe hiçbir özgürlük alanı bırakmıyor. Sistemin baskılarla bunalttığı, yalnızlaştırdığı, gelecek kaygısı yaşattığı gençlik, Enes Kara örneğinde olduğu gibi sık sık intihara sürükleniyor. Bu ve benzer sorunların gösterdiği gibi, eğitim hakkı başta olmak üzere, gelecek ve özgürlük gençliğin hala en önemli sorun alanlarını oluşturuyor.
1 Mayıs’a giderken...
Gençliğin ve toplumun emekçi kesimlerinin bugün yaşadığı tüm sorunların kaynağı ve yeniden yeniden üreticisi emperyalist-kapitalist sistemdir. Derinleşen ekonomik, siyasal ve sosyal krizlerin sebebi kapitalizmin daha fazla kâra endeksli olan üretim sistemidir. Bu sistem, emperyalistlerin hegemonya ve pazar mücadeleleri uğruna insanlığı yıkıcı savaşlara sürüklüyor. Dünya ölçüsünde ekonomik krizlere, açlık felaketlerine, derinleşen yoksulluğa neden oluyor. Türk sermaye devletinin toplumun tüm emekçi kesimlerini olduğu gibi gençliği de hedef alan saldırgan politikaları, kapitalist-emperyalist dünyanın organik bir parçası olmasından kaynaklanıyor.
Sisteme bütünlüklü bir bakış, bütünlüklü bir mücadelenin önemini gösteriyor. Yani gençlik krizin faturasına, faşist baskılara ve emperyalist saldırganlığa karşı mücadele ederken, eğitim hakkı, gelecek ve özgürlük taleplerini yükseltirken, kapitalist sistemin bizzat kendisini hedeflemek durumundadır.
Bugün düzen partileri gençlere seslenip sandıkları işaret ederek, onlara seçimlerden medet ummalarını öğütlüyor. Oysa gençliğin yaşadığı tüm sorunları kapitalist-emperyalist sistem yaratıyor. O halde bu sistem temellerinden yıkılmadığı sürece, bu sorunların gerçek ve kalıcı bir çözüme kavuşturulması olası değildir. Kapitalist düzenin insanlık için miladı dolmuştur. Onu tarihin çöplüğüne atmanın zamanı gelip çatmıştır.
Bu yılın 1 Mayıs’ı, 6 Mayıs 1972’nin 50. yılının ön günlerine denk geliyor. Yarım asır önce “Düzene karşı devrim!” diye haykıran genç devrimci önderlerin Deniz’in, Yusuf’un, Hüseyin’in çağrısı bu 1 Mayıs’ta da güncelliğini ve yakıcılığını koruyor. Bundan hareketle gençlik, “Krizin faturasına, emperyalist savaşa, faşist baskılara karşı mücadeleye!” şiarını yükselterek alanları, meydanları doldurmalıdır!
Devrimci Gençlik Birliği