Eylül ayı itibari ile eğitim-öğretim dönemi kademeli bir şekilde başlıyor. Yeni eğitim-öğretim yılı başlarken yüz binlerce emekçi derinleşen ekonomik kriz karşısında deyim yerindeyse ayakta kalmaya çalışıyor. Eğitim öğretim giderleri ise ekonomik krizin etkisi ile ciddi boyutlara ulaştı. Enflasyonun etkisi ile okul araç gereçleri, servis, yemek ücretleri emekçi çocukları için eğitim hakkının gaspını daha da derinleştirdi. Kuşkusuz bunun ağır sonuçlarını ilerleyen aylarda daha çok göreceğiz.
Eğitim dönemi başlarken ekonomik kriz kadar gündem olan ve yakıcı bir soruna dönüşen bir diğer sorun ise eğitim alanında dinci-gerici ideolojik saldırıların tırmandırılmasıdır. Dinci faşist AKP-MHP iktidarının bu saldırıları elbette yeni değil. İktidara geldikleri ilk günden bu yana 4+4+4 saldırısından İmam Hatiplerin eğitimin her düzeyinde yaygınlaştırılmasına, gerici tarikat ve vakıflarla imzalanan protokoller ve iş birliği yapılmasına kadar uzanan bir dizi saldırıyı hayata geçirdiler. Saldırıların arkasında AKP iktidarının toplumu dinsel gericiliğin dipsiz karanlığına itme, Saraya “biatkar ve itaatkâr” yeni nesiller yetiştirme ve dinci gerici kültürel hegemonyasını tüm topluma dayatma amaçları yatıyor. Adım adım eğitimde gerçekleştirdikleri dönüşümlerle bunda yadsınamaz bir yol kat ettiler. Ancak ulaşabildikleri sonuçlardan memnun değiller. Çünkü her köşe başında açtıkları İmam Hatipler’in kontenjanları bütün teşviklere karşın hala dolmuyor. Dinci-gerici kültürel hegemonyayı bir ölçüde sağlasalar da hala en çok yakındıkları olgulardan biri “kültürel iktidar olamamak.” Hala toplumun en dinamik kesimi olan gençlik üzerinde “kültürel hegemonya” kuramadılar.
Ancak bütün bunlara rağmen eğitimde dinci-gerici uygulamalar yoksul işçi ve emekçi çocuklarını doğrudan etkiliyor. Dinci-gerici tarikat, dernek ve vakıflar anaokullarından ilk okullara ve liselere kadar eğitim kurumlarında adeta cirit atıyor. “Dini ve milli eğitim”, “ahlak ve maneviyat eğitimi” gibi sahte adlar altında dayatılan gericilikle emekçi çocuklarının bilinçleri bulandırılıyor. Tüm bunlara ek olarak ÇEDES gibi projelerle “değerler eğitimi” yapmak adı altında vaizler, imamlar, din adamları eğitim kurumlarına yerleştiriliyor. Toplumu orta çağ karanlığı içinde boğmak için bu uygulamalara imza atan AKP-MHP rejimi, gericilik propagandası yaptırdığı kişilere kadro açarken atama bekleyen yüz binlerce genci işsizliğe mahkum ediyor.
Çocuk istismarını savunan birini Adalet Bakanı yapan Saray rejimi, karma eğitimden rahatsız olan bir başka gericiyi de Milli Eğitim Bakanı yaptı. Bu kişi bakan koltuğuna oturtulduktan sonra karma eğitimi tartışmaya açmaktan söz etmeye başladı. Sarayın Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ise 2023-2024 eğitim yılına dair yayımladığı yeni çizelgede, okullarda din dersleri saatlerinin arttırılmasını hedeflediğini ilan etti. Çizelgeye göre liselerde sekiz saat zorunlu olan din dersi, ayrıca dört saat “zorunlu seçmeli”, dört saat “tercihe bağlı seçmeli” olacak şekilde toplamda 16 saate kadar yükseltiliyor. Haftalık ders çizelgelerinde yapılan değişiklikle, ikinci yabancı dille ilgili dersler de zorunlu olmaktan çıkarılıyor. Belli temel derslerin saatleri de düşürülüyor.
Kuşkusuz var olan hali ile eğitim nitelik ve bilimsellikten fersah fersah uzaktır. Ancak MEB’in yayınladığı bu çizelge hayata geçirildiğinde eğitimin niteliği ve bilimsel içeriği kırıntı düzeyinde bile kalmayacaktır. Dinci-faşist iktidarın yaratmak istediği “dindar nesil” için yüz binlerce emekçi çocuğu dinsel gerici ideoloji ile daha da zehirlenecek. Kendi çocuklarını Amerikalarda, kolejlerde, özel okullarda, özellikle de yabancı dil ile eğitim veren okullarda okutan bu dinci-faşistler emekçi çocuklarının ise geleceğini çalmak, kendi ideolojisine uygun, dinsel gericiliğin etkisi altında sorgulamayan, düşünmeyen, ucuz iş gücü olarak kullanılabilecek bir “sürü” haline dönüştürebilmek için her yola başvuruyorlar.
Eğitimdeki bu dinsel gerici dönüşüme karşı ise tek seçeneğimiz mücadele etmek. Zira elemeci, dinsel gerici eğitim sistemi çocuklarımızın bilincini bulandırıyor, onları uysal köleler haline getirmek istiyor. Bu gerici iktidar eğitimde bilimsellikten kırıntı dahi kalsın istemiyor. Bu kapsamda gündeme getirilen saldırılar çocuklarımızı, yani geleceğimizi tehdit ediyor. Üstelik ekonomik kriz ile birlikte eğitimde fırsat eşitsizliği de alabildiğine derinleşiyor. Emekçilerin çocukları devlet okullarına gitmeye mecbur oldukları için bu eğitimden bir adım ilerisini dahi göremiyor. Bir zamanlar emekçilerin bütçelerinde ciddi zorlanmalara rağmen “bireysel kurtuluş” olarak gördükleri ve mahkûm edildikleri “özel derslerin” bugün adı dahi anılamıyor. Zira artık çocukları sözde parasız eğitim veren devlet okullarına dahi göndermeye bütçeleri yetmiyor. Nitelikli ve bilimsel eğitim hakkını elde etmenin yolu ise işçilerin, emekçilerin ve gençlerin örgütlenmesinden ve mücadeleyi büyütmesinden geçiyor.