Kriz derinleşiyor
Dinci faşist AKP-MHP iktidarı bir dizi alanda krizler içinde debeleniyor. Ekonomik, siyasal ve sosyal krizlerin işçi ve emekçilerin, gençlerin yaşamında yarattığı olumsuz etkiler günden güne artıyor. Başta ekonomik kriz olmak üzere, krizler yumağının derinleşmesi ile yüksek enflasyon, barınma, gıda ve enerji gibi en temel ihtiyaçların sürekli zamlanması yaşamı daha da çekilmez hale getiriyor. İşçi ve emekçiler kriz karşısında görülmemiş bir hızla yoksullaşıyor. AKP-MHP iktidarının dümeninde oturduğu mafyalaşmış sermaye devleti ise sömürü, yolsuzluk, rant, yağma ile sermayedarlara hizmette kusur etmiyor. Her açıdan bir çürümüşlük içinde olan AKP-MHP rejiminin şefleri ise bir çöküş yaşamadan önce kasalarını mümkün olduğunca doldurmanın derdine düşmüş durumdalar.
Bu vahim tabloya dinci-gerici iktidarın toplumsal muhalefetin tüm öznelerine uyguladığı azgın bir polis-yargı terörü eşlik ediyor. Çöküş korkuları derinleştikçe en ufak hak arama eylemine, grevlere, direnişlere, protestolara saldırıyorlar. Bunlar yetmiyormuş gibi, bir de şeriatçı zihniyetlerini topluma dayatmaya başladılar. Artık festival, müzik ve konserleri dahi yasaklıyor, kendilerine biat etmeyen müzisyenlere karşı linç kampanyaları yürütüyorlar. Ancak, çıplak baskı ve zorbalıkla saltanatın sonsuza kadar sürdürülemeyeceğinin de farkındalar. İşte bu yüzden hak gasplarını görülmemiş bir pervasızlıkla yaygınlaştırıyorlar. Çünkü, işçi ve emekçilerin, kadınların, gençlerin temel haklarından ne kadar çok çalarlarsa kasalarını o kadar çok doldurabiliyorlar
Üniversiteler açılırken
Üniversitelerde 2022-2023 eğitim öğretim yılı Eylül ayında başladı. Üniversiteler açılırken gençliği başta ekonomik krizin faturası olmak üzere çok yönlü sorunlar yumağı karşılıyor. Ekonomik kriz ile birlikte eğitim hakkının çok yönlü gaspı da derinleşiyor. Gençlik başta barınma sorunu olmak üzere eğitim hakkının en temel gereksinimlerine ulaşmakta zorlanıyor ya da ulaşamıyor. Daha üniversiteler açılmadan yaz aylarında KYK yurtlarına yüzde yüzü bulan zamlar yapılırken, yemekhane ücretlerinde ise %200’ü bulan artışlar yaşandı. Bu arada bütün eğitim materyalleri de yüksek oranda zamlandı ve gençlerin erişemeyeceği bir hal aldı. Buna paralel olarak vakıf üniversitelerinde de eğitim ve öğretim ücretlerine akıl almaz zamlar yapıldı.
Başta barınma olmak üzere, beslenme, ulaşım, eğitim materyalleri gibi eğitim hakkının temel bileşenlerinin piyasada satılan ticari mal haline getirilmesi milyonlarca üniversiteli için ciddi sıkıntılar yaratıyor. On binlerce üniversiteli eğitim öğretim hayatını daha başlamadan sona erdiriyor. Yüz binlerce üniversiteli ise eğitimini sürdürebilmek için okuldan çok günü birlik, güvencesiz işlerde çalışmaya mecbur bırakılıyor. Sorunun derinliği 2022 YKS yerleştirme sonuçlarında ortaya çıkan verilerle daha net görünür hale geldi. YKS ile 86 bin 975'i devlet, 18 bin 977'si vakıf üniversitesine yerleştirilen toplam 105 bin 772 öğrenci kayıt yaptırmadı. Bunların 2 bin 296’sı tıp, diş hekimliği, eczacılık, mühendislik, hukuk, mimarlık ve eğitim fakülteleri gibi 300 bin sıralama barajı olan bölümler. Kayıt yaptıramayan öğrenciler arasında ODTÜ, Boğaziçi, İTÜ, İÜ gibi en yüksek puanlı üniversiteleri kazananlar da var. Kayıt yapılmayan üniversitelerin şehir dağılımı ise adeta ekonomik krizin bir haritası gibi. İstanbul (15 bin 92), Ankara (3401), İzmir (2568), Antalya (2318), Konya (2259)'la ilk beşte yer alıyor. Söz konusu illerin ortak özelliği ise barınma sorununun en ağır yaşandığı iller olması. Bu şehirlerde barınma işçiler, emekçiler ve üniversiteliler için en ağır sorun durumunda. Son haftalarda vakıf üniversitelerinde öğretim ücretlerine ve okul yurtlarına yapılan fahiş zamlar da gençlerin kazandıkları üniversiteye kayıt yaptırmasının önündeki en büyük engellerden bir diğeridir.
Tablodan görüleceği gibi üniversiteli gençliğin en yakıcı sorunu geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da barınma sorunudur. Bu sorun, yoksul üniversiteliler için en ilkel hali ile başını sokacak çatı bulmaya kadar varmış durumda. Oysa barınma, yalnızca kalacak yer sorunu değildir. Nitelikli, ulaşılabilir ve insani koşullarda barınmak en temel haklardan biridir. Buna rağmen sermaye devleti KYK yurtlarını daha niteliksiz hale getirdi ve ücretlerini arttırdı. İki kişilik odalar sekiz kişiliğe kadar çıkarıldı. Yurtlar, halihazırdaki yetersiz altyapılarında herhangi bir düzenleme dahi yapılmadan kapasitelerinin çok üstünde öğrenci ile dolduruldu. Bütün bu koşullara bakarak barınma sorununun eğitim öğretim yılı boyunca sürecek bir kriz olduğunu söyleyebiliriz. Bu krizi yaratanlar ise utanıp sıkılmadan 1100 odalı saraylarında sefahat sürmeye devam ediyorlar.
Üniversitelerde baskılar, yasaklar ve saldırılar artıyor
Bu sorunlar yumağına ek olarak, dinci-gerici iktidar üniversitelere ve gençliğe dönük baskı, yasak ve saldırılarını da arttırıyor. Üniversiteler açılmadan İçişleri Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın ortak hazırladığı bir faşist genelge yayınlandı. Faşist genelge ile üniversitelerde bir dizi kol, kulüp çalışmaları, kadın sorununa dair örgütlenmeler, afiş, bildiri vb. siyasal faaliyetler, etkinlikler hedef gösteriliyor ve yasaklanıyor. Yasaklamanın yanında, üniversitelilerin sosyal medya paylaşımlarını dahi gözetleyecek bir çalışma yapılması planlanıyor. Üniversiteler açılınca “barınma sorunu” üzerinden gelişecek tepkileri önlemek için ÖGB, polis ve rektörlüğün birlikte hareket etmesi gerektiği vurgulanıyor. Bu gerici saldırıyı fiilen de başlattılar. Geçtiğimiz aylarda tarikat yurdunda intihara sürüklenen Enes Kara için yapılan eylemde gözaltına alınan onlarca öğrenciye okul ve kaldıkları yurtların yönetimleri tarafından soruşturmalar açıldı. Yine vakıf üniversitelerinde yüksek zamlara karşı eylem yapan bir dizi üniversiteliye de soruşturma ve ceza terörü uygulandı. Doğuş Üniversitesi eyleme katılan onlarca öğrenciye soruşturma açarken (şimdilik) altı öğrenciye ise her biri için bir yılı bulan uzaklaştırma cezaları verdi.
Söz konusu genelge dinci-gerici ortaklığın hem gençlikten duyduğu korkunun hem saraya biat etmeyen gençliğe karşı beslediği nefretin özetidir. Her vesilede “gençlik içerisinde kültürel iktidar” olamadıklarından yakınan dinci-gerici rejim, gençliğin üniversitelerde söz, basın, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne saldırarak adeta intikam alıyor. Faşist genelge ile OHAL sonrası üniversitelerde fiili olarak uygulanan baskı ve saldırılara, yasal kılıf kazandırılmak isteniyor. Çünkü dinci-gerici iktidar toplumun en dinamik kesimi olan gençlikten büyük bir korku duyuyor. Bu korku, gençliğin 2013’te patlak veren Gezi Direnişinde en ön safta yer almasından da kaynaklanıyor. Bunun yanında gençlik toplumsal sorunlar karşısında zaman zaman harekete geçiyor, bir dizi eylemsel sürecin ön saflarında yer alıyor. Geçtiğimiz yıl yaşanan Boğaziçi Üniversitesi Direnişi de dinci gerici iktidarın üniversitelere daha histerik bir şekilde saldırmasını teşvik etti. Zira 6 ayda biter dedikleri direniş dört bir yana yayıldı, toplumsal muhalefetin ve gençliğin desteğini aldı, iktidarı geri adım atmaya zorladı. Denebilir ki gençliğin ayağa her kalkışı dinci-gerici iktidarın kimyasını daha da bozuyor. Bundan dolayı gelişecek her hareketi ilk andan itibaren kaba kuvvetle bastırmaya çalışıyor. Ancak bunca baskı ve zorbalığa rağmen hala da gençlik üzerinde istediği egemenliği kuramıyor.
Üniversitelerde biriken mücadele potansiyeli
Ekonomik kriz, hayat pahalılığı, eğitim hakkına erişimin giderek zorlaşması ve sistemin dayattığı geleceksizlik geniş gençlik kitlelerinde büyük bir hoşnutsuzluk yaratıyor. Hoşnutsuzluk gerici-faşist AKP-MHP iktidarı karşıtlığı üzerinden de kendini ifade ediyor. Geniş gençlik kesimleri çok yönlü krizlerin sorumlusu olarak iktidarı görüyor. Ancak gençliğin bu hoşnutsuzluğu ve tepkisi henüz bir kanala akabilmiş değil. Gençliğin biriken sorunlarına karşı ortak talepleri ile öne çıkan, birleşik ve kitlesel bir gençlik hareketinden bahsetmek yazık ki bugün için zor. Ancak gençliği hedef alan bu çok yönlü saldırı politikalarının gençlik cephesinde bir mücadele potansiyeli biriktirdiği de çok açık.
Yeni dönemi karşılarken Boğaziçi ve ODTÜ’de geçtiğimiz yıldan beri devam eden süreçleri (kayyım rektör ataması, geçinemiyoruz eylemleri, yemekhane eylemleri ve son olarak da mezuniyet törenleri) detaylı bir şekilde irdelemek ve sonuçlar çıkarmak gerekiyor. Her iki üniversite de kendi özgün süreçleri üzerinden anlamlı pratikler ortaya koydular. Bundan dolayı sermaye devleti tarafından özel baskı ve saldırıların hedefi haline getirildiler. Yeni dönemde de kuşkusuz bu üniversitelerde bir dizi hareketli süreç yaşanacaktır. Bu kapsamda, başta gençlik hareketinin merkezi konumunda olan üniversiteler olmak üzere toplumsal, siyasal, ekonomik taleplerle harekete geçen üniversitelerle ve bu üniversitelerdeki duyarlı, dinamik gençlik özneleri ile bağ kurmak büyük bir önem taşıyor.
Biriken mücadele potansiyellerini iyi değerlendirmek ve yarın gelişecek süreçlere hazırlıklı olmak bugün devrimci gençliğin en önemli sorumluluğudur. Geleceksizliğe mahkum edilen, özgürlük alanları bir bir elinden alınan gençlik kitlelerinin “Düzene karşı devrim!” çizgisine ile kazanılması ve örgütlenmesi günün en yakıcı görevi olarak öne çıkıyor. Bu kapsamda öncelikle gençlik hareketi açısından stratejik önemde olan üniversitelerde mevziler kazanmak, kalıcı zeminler oluşturmak zorundayız. Elbette bunun için hedefli, yaratıcı ve inisiyatifli bir çaba ortaya koymamız gerekiyor. Bu çaba bir örgütlenme seferberliği yaratmaya odaklanmak zorunda. Zira, bizim bıraktığımız her boşluğu düzenin dinci-gerici ideolojisi ve örgütlenmeleri dolduruyor.
Devrimci Gençlik Birliği
Eylül 2022