Hayat giderek pahalılaşıyor. Derinleşen ekonomik krizin faturasını emekçilerin omuzlarına yıkmak isteyen AKP-MHP iktidarı, eğitimi, sağlığı vb. bir hak olmaktan çıkardı. Eğitimin ticarileştirilmesi nedeniyle öğrenciler eğitim hakkından yararlanmak için çalışmak zorunda kalıyor. Üniversiteler sorunlar yumağıyla yeni bir döneme açılıyor…
Özerk-demokratik üniversite, parasız bilimsel eğitim!
AKP-MHP iktidarı, 14-28 Mayıs seçimleri sonrasında meşruiyeti tartışmalı bir şekilde tek adam rejimini tahkim etmeye devam ediyor. Saray rejimi bir yandan da tüm toplumun üzerine karabasan gibi çöküyor. Grevleri yasaklıyor, gazetecileri tutukluyor, doğasına sahip çıkan köylüleri “terörist” ilan ediyor… İşçilere, emekçilere, ezilen halklara ve gençliğe nefes alacak bir alan bırakmıyor. Toplumun değişik kesimlerine dönük keyfi dayatmaları sürdürüyor, demokratik hak ve özgürlükleri zorbalıkla bastırıyor. Tüm bunlardan payını üniversiteli gençlik de fazlasıyla alıyor.
-Özerk-demokratik üniversite:
Tüm bu nedenlerle “Özerk-demokratik üniversite!” talebi gençliğe haklarına ve özgürlüğüne sahip çıkma çağrısıdır. Seçimler ve sonrasındaki süreç bir kez daha göstermiştir ki haklar ve özgürlükler ancak örgütlü ve birleşik mücadeleyle kazanılabilir.
Gençliği derinden etkileyen ırkçı, milliyetçi ve kafatasçı ideolojilerin, değersizliğin panzehri de mücadeledir.
Haklarına, geleceğine ve özgürlüğüne sahip çıkmak için mücadele eden gençlik tüm bu ablukayı dağıtacaktır!
-Parasız, bilimsel, nitelikli, ulaşılabilir, laik eğitim:
Ticarethaneye çevrilmiş eğitim kurumlarında öğrenciler müşteri olarak görülüyor. Neredeyse her üniversitede yemekhane, barınma, ulaşım ve bölüm materyallerinin fiyatlarına yüzde yüzün çok üzerinde zam yapıldı.
Barınma, ulaşım, yemek, internet ve teknik materyale gelen zamlarla birlikte, devlet üniversitelerinde öğrenim gören öğrencilerin giderleri vakıf üniversitelerini aratmayacak boyuttadır. Üniversite öğrencileri okumak için çalışmak zorunda kalmaktadır.
-Ücretsiz ve nitelikli barınma hakkı:
Nitelikli, sağlıklı, güvenli ve ücretsiz barınma ihtiyacı büyük bir problemken, KYK yurtlarında kalmak için aranan şartların iktidarın gerici ve baskıcı ideolojisine göre düzenlenmesi nedeniyle öğrencilerin barınma hakları tümden ellerinden alınmaktadır. Devlet yurtlarında kontenjan, fahiş ücretlendirme, temizlik ve beslenme gibi yakıcı sorunlar yerli yerinde duruyor.
Barınma ihtiyacı en temel ve insani haktır. Üstelik eğitim hakkının kullanılabilmesi için en önemli ihtiyaçlardan biridir!
-Müşteri değil öğrenciyiz:
Özel ve vakıf üniversitelerinde ise ticarileşen eğitimin tablosu daha çıplak bir şekilde görülmektedir. Büyük kentlerde pıtrak gibi çoğalan vakıf üniversitelerinde öğrenciler resmi olarak da “müşteri” durumundadır. Çoğu vakıf üniversitesinde yeni zamlarla birlikte okuyabilmenin masrafı katmerlenmiş boyuttadır.
-Söz, yetki ve karar üniversite bileşenlerine:
Tüm bunların yanı sıra üniversiteler fiziksel olarak da yeniden “düzenleniyor”. Fakülteler üniversite bileşenlerine sorulmadan taşınıyor, ranta açılıyor ve birbirinden uzaklaştırılıyor. Üniversitelerde öğrencilerin söz söyleme, eylem yapma hakkı gasp ediliyor. Kol, kulüp, toplulukların faaliyetleri, festivaller yasaklanıyor. BOUN ve ODTÜ’de uygulanmak istenilen yasaklar önümüzdeki dönem açısından baskı politikalarının artacağının göstergeleridir. Festival ve mezuniyet törenlerinin engellenmek istenmesi, akademisyenlere soruşturma açılması, Boğaziçi Üniversitesi’nde kulüp odalarının gasp edilmesi, ODTÜ’de Rektörlük önünde açıklama yapılmasının yasaklanması artan baskıların güncel örnekleridir.
-Gerici tarikat ve cemaatler dağıtılsın:
Devletin tüm kurumlarını ele geçiren dinci-gerici ittifak bu olanakların yarattığı imkanlarla gençliği kuşatmaya devam ediyor. Tarikat ve cemaatlere tanınan ayrıcalıkların yanı sıra yurtlardan üniversitelere dek bu yapılar gençliğin özgürlük ve gelecek özlemini boğmaya hizmet ediyor.
-Eğitim süreçlerinin bilimsel yöntemlerle sürdürülmesini istiyoruz:
Deprem bölgelerinde de üniversite eğitimi başlayacak. Bu kentlerde üniversitelerin güvenli hale getirilmesi, nitelikli eğitim olanaklarının yaratılması, öğrencilerin parasız eğitim hakkının sağlanması gerekir. Deprem bölgelerindeki üniversitelerde okuyan öğrencilerin eğitim ve yaşam hakkı güvenceye alınmalıdır.
Kriz kapitalizmin, gelecek sosyalizmin
Emeğin sömürüsü üzerine kurulu olan bu düzende insan hayatı değersizdir. Bizler bunu yaşanan depremlerin yıkımında, iş cinayetlerinde, artan kadın cinayetlerinde, rant politikaları ile talan edilen doğada, kendisine karşı yükselen muhalif her sesin susturulmasında görüyoruz.
Emperyalist hegemonya mücadelesinin bir sonucu olarak yaşanan savaşların yıkımı halklara fatura ediliyor. Göçmen karşıtlığı tırmandırılarak halklar birbirine düşman hale getiriliyor. Irkçı-milliyetçi düşünceler, din istismarı üzerine kurulu politikalar, kardeş halklara düşmanlık gençlik kitleleri içerisinde de yaygınlaştırılmaya çalışılıyor.
Ağırlaşan ekonomik kriz koşullarına paralel olarak tırmandırılan baskı ve zorbalıkla değersizleşme dayatılan gençlik kitleleri, bu tür gerici-faşist ideolojilerle kuşatılmak isteniyor. Bir yanıyla geleceksizlik girdabı içerisinde bunalan ve kurtuluş olarak başka bir ülkeye gitmenin yollarını arayan gençlik kitleleri bir yanıyla da bu coğrafyada göçmen karşıtı olabiliyor.
Gençlik kesimleri içerisinde bireysel kurtuluş hayalleri, intiharlar, ülkeden kaçış, kısa yoldan para kazanma umutları, vurdumduymazlık yaygınlaşıyor. Tüm bu kuşatılmışlık içerisinde gençlik kitlelerinin edilgenliği ve içerisine itildiği değersizlik koşulları somut bir olgudur. Sistem gençliği uyuşturmak, örgütsüz ve hareketsiz kılmak için gerçekleri sistemli bir şekilde maniple ediyor. Bu amaçla her türden ideolojik-kültürel aracı aralıksız kullanıyor. Bilgiye bu kadar kolay ulaşılabildiği bir dönemde, gençlik içerisinde yayılan bilgi kirliliği ve yüzeysellik en temel sorun alanlarından biri olarak öne çıkıyor.
Öte yandan, kapitalizm hangi yöntemi kullanırsa kullansın çürümüşlüğünü gizleyemez. Krizin, bunalımın, çelişkilerin yoğunlaştığı evreler çürümüşlüğünün en görünür olduğu zamanlardır. Bu nedenle “Kral çıplak” demenin tam zamanıdır.
Gerçekler karşısında duyarsız ve kayıtsız kalma!
Gerçekler karşısında “Kral çıplak!” diyebilmek; gençlik kitlelerine güne, tarihe ve topluma karşı sorumluluklarımızı döne döne hatırlatmak önümüzde duran en acil görevlerden biridir.
Gençlik adına yaşadığı dünyaya, kendisine, geleceğe, yanı başındaki insanlara sorumluluk duyabilmek, elini taşın altına sokabilmek, yan yana gelebilmek günün yakıcı ihtiyacıdır.
Talan edilen yaşamımıza, AKP-MHP rejiminin her türlü baskı politikasına ve gerici saldırılarına, eğitim hakkının gaspına karşı “Kayıtsız kalma, örgütlen!”
Gençlik birliğe, DGB’ye!
Gençliğin eğitim, barınma, gelecek, özgürlük vb. güncel-yakıcı sorunları bugün toplumsallaşmış sorunlardır. Bu sorunların açılabilmesi, en temel ve yakıcı taleplerin kazanılabilmesi ise toplumsal mücadeleyi büyütmekle mümkün olabilir. Toplumsal yaşamın önemli dinamiklerinden biri olan gençlik kitleleri, kendi cephesinden bu mücadele içerisinde yerini alabilmeli, gençlik hareketini büyüterek geleceğine ve özgürlüğüne sahip çakabilmelidir. Gerçek ve kalıcı çözüm ise çok yönlü sorunları döne döne üreten kapitalist sömürü düzeninin yıkılıp tarihin çöplüğüne göndermekle mümkün olacaktır.
-Düzene karşı devrim!
-Özerk-demokratik üniversite, parasız-bilimsel eğitim!
-Özgürlüğüne ve geleceğine sahip çık! Örgütlen!
Devrimci Gençlik Birliği
Eylül 2023