Kısa süre önce ezeli düşman ülkeler olan Suudi Arabistan ile İran’ı ayna masaya oturtup “barıştıran” ve dolayısıyla yankı yaratan zirvenin ardından Xi Jinping’in üç günlük Rusya ziyareti gerçekleşti. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in Moskova ziyareti dünyanın büyük bir bölümünde Çin’in uluslararası konumunu daha da güçlendiren bir olay olarak yorumlandı ve büyük etki yarattı. Çin ve Rusya devlet başkanlarının görüşmesi, Çin-Rusya ilişkileri açısından olduğu kadar, bunun uluslararası ilişkiler üzerindeki etkileri bakımında da büyük önem taşıyor. Bu önemin en iyi farkında olan ülkelerin başında ise Rusya’yı “doğrudan tehdit”, Çin’i de “stratejik rakip” ilan eden ABD geliyor. Küresel bir güç olarak Çin’in durdurulamaz kabul edilen iktisadi, siyasi ve askeri yükselişi ve başka bir dünya gücü olan Rusya ile daha ileri düzeyde ilişkiler geliştirmesi ve daha genel planda ise Çin’nin dünya siyasetindeki ağırlığının giderek artıyor olması, hegemonyası çözülen ABD için kabul edilemez bir gelişmedir.
ABD Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü John Kirby, “Dünyadaki başka hiçbir ülke, ABD gibi bir ittifaklar ve ortaklıklar ağına sahip değil” diye böbürlense de ABD’nin küresel hakimiyeti çözülüyor. Dolayısıyla ABD önderliğindeki emperyalist koalisyon, Rusya-Çin ittifakının ne kadar tehlikeli veya ürkütücü olduğunu bir de Xi’nin Moskova ziyareti üzerinde özenle vurgulama yoluna gittiler. John Kirby, Çin ve Rusya’nın “kurallara dayalı” uluslararası düzene karşı olduğunu ve “oyunun kurallarını küresel olarak yeniden yazmak istediğine” dikkat çekerek kaygılarını dile getirdi. Çin ise ABD’nin kendi hegemonyasını sürdürmek için ulusal güvenlik kavramını aşırı gerdiğini, ABD ve liderliğindeki Batılı ülkelerin Çin’i bloke etmeye ve kontrol altına almaya çalıştığını, ‘‘Çin’in kalkınması için benzeri görülmemiş bir zorluk” çıkardıklarını belirtmektedir.
ABD hakimiyetinin olmadığı “çok kutuplu bir dünya”
Çin Halk Cumhuriyeti 21. yüzyılın küresel güvenlik düzenini şekillendirmek istiyor ve eski “suskunluğu”ndan vazgeçmiş bulunuyor. Uzun yıllar dış politika alanında “Gücünü sakla, zamanını bekle” düşüncesiyle davranan Çin, Xi Jinping liderliğinde, kendi zamanının gelmiş olduğu inancıyla davranıyor gibi. Özellikle de artan siyasi ve ekonomik gücüyle Çin, dış ve güvenlik politikası alanında daha kararlı adımlar atıyor. ABD’nin siyasi, askeri, ekonomik, finansal, teknolojik ve kültürel alanlarda hegemonyasını tüm dünyaya dayatma ve bu yolla çözülse de halen koruduğu hegemonik gücünü sürdürmek için saldırgan-savaşçı politikalarının karşısına dikiliyor. Dünya gücü olarak uluslararası ilişkilerin şekillenmesinde, “çok kutuplu bir dünya” için rol oynuyor ve bun güçlendirmek istiyor. Moskova ziyareti de bu adımın bir parçası oluyor.
Ukrayna Savaşı, Çin ve Rusya devlet başkanları arasındaki görüşmede önemli bir gündem konusuydu. Görüşmede Çin’in 24 Şubat’ta yayınladığı ve her iki taraftan da temel tavizler talep ettiği iddia edilen 12 maddelik “barış” belgesi de temel tartışma konusuydu. Putin, Rusya’nın belgeyi dikkatle incelediğini ve barış görüşmelerine açık olduğunu vurguladı. Xi ise, “dünyanın dört bir yanından barış çağrısı yapan seslerin” arttığına dikkat çekti. Çoğu devletin, gerilimlerin düşürülmesinden, müzakerelerin başlatılmasından ve ateşe daha fazla benzinin dökülmemesinden yana olduğunu ileri sürdü. Bunun, ABD önderliğindeki Batı’ya yönelik açık bir eleştiri olduğu açık. Zira Çin, Rusya’nın “meşru güvenlik çıkarlarını” savunurken, NATO’yu ve onun doğuya doğru genişlemesini Ukrayna’daki savaştan ve onun tırmanışından sorumlu tutuyor.
Ukrayna krizi konusunda Çin ve Rusya, BM Şartı’nın amaç ve ilkelerine uyulması ve uluslararası hukuka saygı gösterilmesi gerektiği konusunda anlaşmak da dahil olmak üzere bazı önemli fikir birliğine vardıkları ileri sürülmektedir. Ukrayna Savaşı’yla ilgili olarak her iki devlet, “sürdürülebilir bir çözüme” ulaşmanın en iyi yolunun “sorumlu bir diyalog” olduğunu, çatışmayı körükleyen önlemlerin sona erdirilmesi gerektiğini beyan ediyor. Her iki devlet de BM Şartı’na bağlılıklarını tekrarlamakta ve tüm devletlerin güvenlik çıkarlarının eşit şekilde dikkate alınmasını talep etmektedirler.
Her iki taraf da “çok kutuplu bir model”den sözediyor ve “dünyanın hızla değiştiğini, (...) barış, kalkınma, i şbirliği ve karşılıklı yarar gibi tarihsel eğilimlerin geri döndürülemez olduğu” düşüncesinde birleşiyor. Yanı sıra çok kutuplu bir dünya düzeni yaratma sürecinin “yükselen ve gelişmekte olan ülkelerin konumlarının güçlenmesini hızlandırmaktadır” iddasındadırlar. Aynı zamanda, “hegemonyacılık, tek taraflılık ve korumacılık”ın hala yaygın olduğunu vurgulamaktadırlar. Uluslararası hukuku “kurallara dayalı bir düzen” ile değiştirme girişimlerini “kabul edilemez” bulmaktadırlar. Küresel bir dev olan Çin, attığı adımlarla dünya ölçüsünde nüfuzunu güçlendirmeye çalışıyor. Rusya ise bu konuda önemli bir ortak ve müttefiktir.
“Önemli ikili belgeler” imzalandı
Moskova’da iki ülke arasındaki iş birliğinin genişletilmesi de gündemdeydi. Rusya, daha önce stratejik iş birliğini yoğunlaştırmak için “önemli ikili belgelerin” imzalandığını bildirmiş ve “askeri-teknik iş birliği konularının” da görüşüleceğini duyurmuştu. Ekonomik alanda ise ilişkilerin daha da güçlendirilmesinin adımları atıldı. Her iki ülke “yeni bir çağda stratejik ortaklığı” derinleştirmeye ilişkin anlaşmalar imzaladı. Bu anlaşmalar, kalkınmanın “temel yönlerini”, ticaret ve yatırım, lojistik ve ulaşım yolları, finans (özellikle ulusal para birimlerinin kullanımının yaygınlaştırılması), enerji ekonomisi ve “küresel enerji geçişi”, temel malzemeler ve doğal kaynaklar, teknoloji ve yenilik, endüstriyel iş birliği ve tarım olarak sıralamaktadır.
Putin, karşılıklı ticaretin geçen yıl yüzde 30 artarak 185 milyar dolara ulaştığını söyledi. Aynı yıl Rusya, Çin’e petrol ihracatını yarı yarıya artırdı ve gaz ihracatını artırmak için uzun vadeli anlaşmalara varıldı. Rusya, Halk Cumhuriyeti’nin en büyük petrol tedarikçisi olarak Suudi Arabistan’ın yerini aldı ve Çin’e gaz ve kömür tedarikini artırdı. Çin, Batı’nın artık “istemediği” Rus petrol ve gazını zaten satın alıyor. Böylece Rusya, Çin’in en büyük petrol tedarikçisi haline gelmiş bulunuyor. Öte yandan Rusya, Batı’dan artık satın almadığı veya alamayacağı malları Çin’den alıyor. Yanı sıra Rusya’daki Çinli ihracatçılar, Batılı şirketlerin ayrılmasının bıraktığı boşlukların bir kısmını dolduruyor. Çin ve Rusya arasındaki ticari ilişkilerin daha yoğun hale gelmesiyle birlikte, hesaplamalar gelecekte daha sık yerel para birimleri üzerinden yapılacak. Yuan’ını uluslararası bir ticaret para birimi olarak kurmak Çin’in uzun vadeli hedefidir.
İki ülke arasındaki “iş birliği ve koordinasyonu” güçlendirmek isteğini belirten Rusya ve Çin, yaptıkları ortak bir açıklamada, ilişkinin “tarihin en yüksek noktasına” ulaştığını vurguladı. Diğer konuların yanı sıra, düzenli hava ve deniz tatbikatları da dahil olmak üzere askeri alanda daha yakın iş birliği konusunda anlaşmaya varıldığı belirtildi.
İki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesine ve “stratejik ortaklığın” güçlenmesine rağmen her iki ülke arasındaki çelişki ve rekabet, varlığını korumaya-sürdürmeye devam edecektir. Zira her ikisi de emperyalist bir politika izliyor ve emperyalist-kapitalist çıkarları uğruna hegemonya mücadelesinde yarışıyor. Bu böyle olmakla birlikte Rusya ve Çin arasındaki ilişkilerin son yıllarda askeri alanda da gittikçe artan bir iş birliği de sergilemeye başlaması ABD, NATO ve Avrupa Birliği şeflerinin kaygılarını büyütmüş durumda. ABD’nin Hindistan ve Japonya’dan oluşan kimi ittifakın yanı sıra, AUKUS, Güney Kore ve Japonya ilişkileri, Avusturalya’yı nükleer deniz altılarla donatma çabaları, kendi öncülüklerinde yürütülen ortaklıkları-ittifakları güçlendirerek Çin’i kuşatma çabalarını hızlandıracağına işaret etmektedir.