Ukrayna’nın taarruz planı ile ilgili ABD gizli belgelerinin ardından AB’nin Ukrayna ile ilgili iç konsept değerlendirmesi de basına sızdı. Buna göre AB diplomatları Ukrayna’nın başarı şansının çok düşük olduğu görüşünde. Telepolis'ten çevirdiğimiz makalede dönüm noktası iddiası gerçekçi bulunmuyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron geçtiğimiz hafta Çin’e ziyarette bulundu. Şi Cinping’i, Vladimir Putin’i Ukrayna konusunda ılımlı bir rol oynamaya ikna etme fikriyle yola çıkan Macron’a, 50 büyük Fransız şirket liderinden oluşan bir heyet eşlik etti. Bu devlet ziyareti, Ukrayna konusunda etkisiz olmasının yanı sıra, Macron’u, Tayvan konusundaki açıklamalarıyla diplomatik bir karmaşaya sürükledi.
İngiltere’de 50 bine yakın pratisyen hekim, ücret artışı talebiyle dört gün boyunca grevdeydi. Bu sağlık alanındaki son grevler sürecinde en uzun süreli olanıydı. Genç doktorlardan biri Guardian’a neden greve çıktıklarını yazdı.
AB diplomatları Ukrayna savaşında ‘dönüm noktası’ görmüyor
Harald NEUBER
Telepolis
AB dışişleri ve güvenlik uzmanları Ukrayna ordusunu Rus işgalcilere karşı mücadelede savunmada görmeye devam ediyor. Bu görüş, Telepolis’in özel olarak ulaşabildiği Avrupa Dış Eylem Servisinin bir iç konsept belgesinde ortaya çıkıyor.
“Mühimmat temini yoluyla Ukrayna silahlı kuvvetlerine destek” konulu çok sayfalı belge, Ukrayna topçusu için büyük bir mühimmat sıkıntısı olduğunu varsayıyor. Bu değerlendirme esasen yakın zamanda internete düşen ABD gizli belgeleriyle örtüşüyor.
AB uzmanları kendi iç analizlerinde, ağustos 2022 sonunda iki cephede başlatılan “Ukrayna silahlı kuvvetlerinin başarılı karşı saldırısının”, “cesaret verici” olduğunu ancak “Henüz bir dönüm noktası olmadığını” yazıyor.
Ayrıca geçen yılın eylül ayının sonundan bu yana yaklaşık 300 bin yedek askerin daha çağrıldığı söylenen Rusya’daki seferberlik göz önüne alındığında, “Ukrayna’ya daha fazla AB askeri yardımına acilen ihtiyaç duyuluyor”.
Dolayısıyla Brükselli diplomatlar, Ukrayna silahlı kuvvetlerinin Rus saldırganlara karşı mücadeledeki şansını sadece kamuoyuna sunulandan daha düşük olarak değerlendirmekle kalmıyor; AB Konseyi ayrıca Ukrayna’ya bir dizi koşul dayatıyor ve gelecekteki askeri yardımı bir çıkış maddesine bağlıyor.
ABD gazetesi Washington Post kısa süre önce sızdırılan gizli belgelerden birinden alıntı yapmıştı, buna göre ABD hükümeti Ukrayna’nın olası bir bahar taarruzundan Rusya’ya karşı savunma mücadelesinde önemli bir başarı beklemiyor.
Gazetenin salı günü yayımladığı belgeye göre, Ukrayna ordusu Rus işgali altındaki toprakları eri almak için başlangıçtaki planlarının “Çok gerisinde kalabilir.” Bunun nedeni Kiev’in asker, mühimmat ve teçhizat arttırma konusunda yaşadığı zorluklar. Telepolis’in ulaşabildiği AB belgesinin yazarlarının değerlendirmesi de bu yönde.
Washington Post’a göre, sızdırılan ABD belgeleri Başkan Joseph Biden yönetiminin savaşın ilerleyişi konusundaki şüphelerini de ortaya koyuyor. Dolayısıyla bu belgeler ABD ve NATO’nun müzakere edilmiş bir çözüm bulmak için daha fazla çaba sarf etmesini isteyen sesleri güçlendirebilir.
Alman Haber Ajansı (dpa), gizli belgelerde yer alan değerlendirmenin şubat ayı başlarına ait olduğunu ve “asker yığma ve idamede önemli açıklara” işaret ettiğini özetledi. Ayrıca dpa’ya göre Ukrayna’nın karşı saldırısının sadece “mütevazı toprak kazanımları” elde edebileceği ihtimalinden bahsediliyor.
Ancak bazı medya ve güvenlik uzmanları, internette dolaşan belgeleri en azından kısmen sahte ya da maniple edilmiş olarak nitelendiriyor.
Bu arada AB dışişleri ve güvenlik uzmanları, Telepolis tarafından elde edilen belgeye göre, Ukrayna silahlı kuvvetlerinin yaklaşık 330 adet 155 mm kalibreli topçu sistemine sahip olduğunu tahmin ediyor. Ukrayna silahlı kuvvetleri şu anda 155 mm mühimmat tüketimini ayda yaklaşık 110 bin mermi ile sınırlamak zorunda.
AB belgesinde yer alan tahminlere göre, Ukrayna silahlı kuvvetlerinin muharebe hedeflerini yeterince takip edebilmesi için ayda en az 357 bin adet bu kalibrede mermiye ihtiyacı olacak.
Bu rakamlar mart ayında ABD hükümetinin yayın organı Radio Free Europe/Radio Liberty tarafından da AB belgelerine atıfta bulunularak verilmişti. Rus güçlerinin son aylarda günde 20 bin ila 50 bin arasında top mermisi attığı, Ukraynalı savunmacıların ise sadece 4 bin ila 7 bin top mermisiyle karşılık verdiği tahminleri de yer alıyor.
Avrupa Dış Eylem Servisi, bu arka plan ışığında ve Ukrayna’ya daha fazla askeri yardım sağlanması amacıyla bir risk-fayda analizi hazırladı. Analizde şu ifadeler yer alıyor:
Önerilen yardım operasyonunda çeşitli riskler ve faydalar bulunuyor:
(a) Yardımın etkisiyle ilgili riskler:
1) Ekipman sağlanması şiddet ve çatışma döngüsünü güçlendirir;
2) Desteklenen birimler uluslararası insan hakları hukuku/uluslararası insancıl hukuk ihlalleri gerçekleştirir veya gerçekleştirdiğinden şüphelenilir;
3) Sağlanan ekipman yanlış ellere geçer;
4) Rusya Federasyonu’nun ekipman sağlanmasına AB çıkarlarına zarar verecek şekilde karşılık vermesi söz konusudur.
b) Teçhizat tedariki ile ilgili potansiyel faydalar:
1) Sağlanan teçhizat, Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’nin Ukrayna Hükümeti tarafından formüle edilen operasyonel gereksinimlerini karşılar;
2) Ukrayna Silahlı Kuvvetleri, Rus muharebe gücünü daha iyi dengelemek ve operasyonel ortamı şekillendirmek için gerekli topçu varlıklarına sahip olacak ve böylece Ukrayna topraklarındaki sivil nüfusu koruyabilecektir.
3) Ortak ihale, üye devletlerin kaynaklarının yararlanıcıya koordineli, düzenli ve etkin bir şekilde tahsis edilmesini sağlayacaktır.
Bu risk değerlendirmesi ışığında, AB dışişleri ve güvenlik uzmanları “Risklerin olasılığını ve/veya etkisini azaltmak” amacıyla Ukrayna tarafına bir dizi koşul dayatıyor.
Dolayısıyla Ukrayna silahlı kuvvetlerinden, AB silahlarını alan birimlerin uluslararası insan hakları hukuku ve uluslararası insancıl hukuk ihlallerini “Aktif bir şekilde izlemesi, kovuşturması ve cezalandırması” isteniyor. “Ukrayna silahlı kuvvetlerinin gerekli operasyonel kapasitelerinin ötesinde” herhangi bir mal da tedarik edilmeyecek.
Batılı silahların “fiziksel güvenlik ve güvenli depolama için uygun tedbirler kullanılarak” yönetilmesi gerekecek. Buna ek olarak, Ukraynalı yetkililerin AB diplomatlarına yerinde denetim ve kontroller için erişim izni vermeyi taahhüt etmeleri gerekecek.
Son olarak AB uzmanları, askeri teçhizatın “yüksek temsilci’nin önceden izni olmaksızın silahlı kuvvetler dışındaki Ukrayna kuruluşlarına devredilmemesi ve üçüncü bir ülkeye yeniden ihraç edilmemesi” konusunda ısrar ediyor. Bu bağlamda AB diplomatları Kiev’i silah ticaretini durdurmak üzere halihazırda imzalanmış olan bir anlaşmayı onaylamaya çağırıyor.
“Ciddi iddialar” ya da uluslararası hukukun ihlal edildiğinin teyit edilmesi durumunda AB, mühimmat ve silah tedarikini “Kısmen ya da tamamen askıya alma ve/veya sonlandırma” hakkını saklı tutuyor.
İç konsept belgesine göre Brüksel, “Siyasi ve güvenlik durumunun destekleyici eylemin yeterli garantilerle yürütülmesine artık izin vermemesi ya da destekleyici eylemin devamının artık birliğin hedeflerine hizmet etmemesi ya da artık çıkarına olmaması halinde” bu seçeneği de açık tutuyor.
Telepolis Yazarı Christoph Marischka kısa süre önce silahlanma tartışmasının insani boyutuna dikkat çekmişti. Marischka’ya göre Batılı, özellikle de İngilizce konuşan düşünce kuruluşları ve medya artık açıkça Ukrayna’nın doğusundaki Bahmut için bir yıpratma savaşından söz ediyor.
Cephenin gidişatına ilişkin her gün güncellenen haritalar altında, “Kimin ne kadar süreyle mühimmat tedarikini organize edebileceği ve sonunda kimin kazanacağı konusunda yoğun tartışmalar” yapılıyor.
Çeviren: Semra Çelik
Macron’un Çin’e ilişkin açıklamaları, müttefikleri için ‘uyarı sinyali’
Courrier International
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un 6 ve 7 Nisan tarihlerinde Çin’e yaptığı ziyaretin içeriği, Washington Examiner’ın yazdığı gibi “Tamamen tahmin edilebilir” olabilirdi, ancak yabancı basının tepkisine yol açmaktan geri kalmadı. Alman Der Spiegel dergisi şu soruyu sordu: “Macron aklını mı kaçırdı?” Yabancı gazeteler tarafından yakından incelenen Fransa Cumhurbaşkanının Şi Cinping’e yönelik tutumu tartışmalara neden oldu. Amerika’nın tutumundan uzak olan Fransa Cumhurbaşkanı, ziyareti sırasında Çin ile ilişkilerin sürdürülmesinde ısrar etmekten geri kalmadı. Fransız basınına verdiği demeçte de bunu Avrupa’nın stratejik özerklik ihtiyacı ile gerekçelendirdi.
Ziyaretin kendisi birçok müttefikin gözünde zaten tartışmalıydı ancak Emmanuel Macron Rusya’ya yakınlığı bilinen bir güçle diyalog arzusundan da bahsetti. Şi Cinping’den Ukrayna lehine bir esneklik elde etmeyi uman Fransa Cumhurbaşkanı, Pekin’de kaldığı süre boyunca Vladimir Putin’e herhangi bir silah teslimatının Çin’i Rus saldırganlığının suç ortağı haline getireceğini vurguladı. Ama hangi sonuçla? New York Times, Fransa Cumhurbaşkanının “Ukrayna’daki savaş başlamadan iki hafta önce” Moskova’ya yaptığı ziyaretle bir paralellik kurmakta ve Fransa Cumhurbaşkanının Rusya Devlet Başkanından aldığını düşündüğü sözlerin etkisizliğine işaret etmekte gecikmedi.
Fransa’nın bu tutumu Atlantik’in diğer yakasında daha da aykırı bir hal aldı çünkü ziyaret, ABD Temsilciler Meclisi Başkanının Tayvan Cumhurbaşkanını Kaliforniya’da karşıladığı sırada gerçekleşti. Emmanuel Macron ziyaret dönüşünde yaptığı açıklamada “Blok karşıtı blok mantığına girmek istemiyoruz” dedi. Bu açıklama Amerikan basınından bazılarını daha fazla öfkelendirmeye yetti.
Fransız ve Tayvanlı iki ziyaret arasındaki paralellik ve bunu takip eden üç günlük Çin askeri operasyonları, dikkatleri Çin tarafından tehdit altında olan adaya çekti. New York Times, Emmanuel Macron’un bu konuda “şaşırtıcı derecede sessiz” kaldığını belirtti. Ziyaretin ardından yayımlanan ortak basın açıklamasında da (Fransa’nın) “tek bir Çin politikasına bağlılığı” yinelendi.
The Times’a göre, Fransa’nın tutumunu ABD’ninkiyle daha sonra aynı çizgiye getirerek kazadan kaçınmak istediğini söyleyen Cumhurbaşkanı naiflik etmiş oldu. İngiliz gazetesine göre “Macron, Tayvan meselesinin kendi sorunu olmadığını öne sürmekle hata ediyor”. Çin’in gerçekleştirdiği silahlı tatbikatlar, hem ada ile olan ekonomik bağları hem de demokratik riskler nedeniyle Batılı güçlerin tepki göstermesine neden olmalıdır. Bağımsız olmayan ama özerk olan Tayvan’ın çok özel statüsü, son yıllarda Çin ve ABD arasında giderek artan bir anlaşmazlık konusu olmuştur.
Hong Kong merkezli bağımsız bir gazete olan South China Morning Post ise eleştirileri yumuşatıyor: “Her halükarda Emmanuel Macron’un yorumlarının Asya’da muhtemelen çok az etkisi olacaktır”.
Emmanuel Macron’un sürekli tekrarladığı Avrupa’nın bağımsızlığı arzusu ise komşularını pek memnun etmişe benzemiyor. Alman Tagesspiegel, “Emmanuel Macron’un Avrupa’nın ‘stratejik özerkliğini’ geliştirme çağrıları iyi bir megalomania dozu gösteriyor” diye alay etti.
Çin protokolüne gözünü kırpmadan uyduğu ve Çin’de kendisine eşlik eden Ursula von der Leyen’i (Avrupa Komisyonu Başkanı) kenarda bıraktığı için eleştirilen Fransa Cumhurbaşkanı, sadece Fransız çıkarlarını savunmakla ve bunları Avrupa’nın tutumu gibi göstermekle suçlanıyor.
Ziyaret sırasında Çin ile aralarında EDF, Suez ve L’Oréal’in de bulunduğu bazı büyük Fransız şirketleri arasında imzalanan sözleşmeler, jeopolitik kaygılardan uzak bir başkan imajını daha da pekiştiriyor. The Hill tarafından alıntılanan bir uzman, Ukrayna’daki savaşla ilgili bir diyalog bağlamında, “Sadece cazip sözleşmeler almayı düşünen büyük şirketlerin temsilcileri tarafından eşlik edilmek doğru mesajı vermiyor” yorumunu yaptı.
Çeviren: Diyar Çomak
Greve giden bir pratisyen hekim: Başka seçeneğimiz yok
Acil serviste çalışan bir genç doktor
The Guardian
Size genç doktorların neden grev yaptığını söyleyeyim: Gidişat öyle kötü ki başka seçeneğimiz yok.
Yeterli ücret ödenmediği için doktor sayısı çok az. İnsanların hastane bekleme odalarında ölmesini engellemek için yapabileceğimiz tek şey buydu: Greve gitmek.
İngiltere’deki her 10 genç doktordan dördü, başka bir iş bulabilirse ayrılmayı planlıyor. Acil servis alanında hepimiz yetenekli ve kendini işine adamış -ve artık Avustralya’da çalışan- doktorlar tanıyoruzdur. Bu konuya dikkat çekiyorum çünkü acil serviste işler o kadar güvensiz hale geldi ki böyle devam etmesi mümkün değil. Bunun nedenlerinden biri de personel yetersizliği, çünkü doktorlara yeterli ücret ödenmiyor.
Ben 10 yıldır “pratisyen” hekimim. Ulusal Sağlık Hizmetlerine (NHS) bağlı devlet hastanelerinde yaptığımız şeyin çoğu sadece yangınla mücadeleden ibaret. Bu gibi durumlarda iyi tıbbi bakım veremezsiniz; tek yapabileceğiniz, insanların bekleme odasında ölmesini engellemeye çalışmaktır.
Bu koşullarda mola veremezsiniz. Tuvalete gitmenin bile mümkün olmadığı vardiyalarda çalıştım. Oturmadan, bir şey yiyip içmeden 10 saat ya da daha fazla çalışmak fiziksel olarak sizi zorlar. Sonra eve gittiğinizde uyuyamazsınız, çünkü iyi yapamadığınız her şeyin farkındasınızdır. Sonra bir sonraki vardiyanıza daha da yorgun döner ve daha fazla hata yaparsınız.
Personel kaybının önlenmesi hem ücrete hem de çalışma koşullarına bağlı. Sağlık ve sosyal hizmetlerin diğer bölümleriyle çok iç içe olduğumuz için koşulların iyileştirilmesi karmaşık bir sorun. Hastaların acil servise akışının onları taburcu edebileceğimizden daha hızlı olması sorun yaratıyor. Serviste hiç boş yatağımız yoktur, çünkü tıbbi müdahalesi tamamlanmış ama sosyal bakıma muhtaç hastalar taburcu edilemiyor. Ama ücretleri iyileştirmek için cevap basit: Greve gitmemiz gerekiyor.
Çoğu pratisyen doktor bu kış gerçekten çok zorlandı. Bazıları (enerji fiyatlarının yüksekliği nedeniyle) ısınmak için kaloriferleri yakmaya güçleri yetiyor mu diye hesap yapmak zorunda kaldı. Bu koşullar onların en iyi doktorlar olmalarına yardımcı olmuyor. İnsanlar işe geçim kaygısıyla, ısınma kaygısıyla geliyorsa en iyi kararları veremezler.
Genel olarak ücretlerimiz erozyona uğradı. Yaptığımız iş on yıl öncesine göre daha kolay değil; o halde düşen ücretler hükümetin ideolojik yaklaşımından kaynaklanıyor. Doktorlar başka bir yerde daha uygun koşullar bulabilirlerse burada kalmayacaklar.
Grevin aksaklıklara neden olacağını ve ameliyatların ertelenmesine yol açacağını biliyoruz. Beklemelerde kısa süreli bir artış olacak ve bunun hastalar için ne kadar üzücü olduğunu biliyoruz.
Ama şimdi bir şey yapmazsak hiçbir şey değişmeyecek ve zayıf, yaşlı hastalar 12, 24, hatta 36 saat boyunca hastane koridorlarında yatak beklemeye devam edecek. Biz taleplerimizde ısrar etmezsek bu durum uzun süre böyle devam edecek.
Hükümetin sağlık sistemimizde yaşanan krizin farkına varması, genç doktorların bu krizin çözümünde önemli bir rol oynadığını kabul etmesi ve bize hak ettiğimiz ücreti ödemesi gerekiyor.
Çeviren: Dış Haberler Servisi
Evrensel / 16.04.23