ABD emperyalizmi, Ankara’daki dinci-faşist rejim ve Tel Aviv’deki soykırımcı çetenin cihatçı terör örgütlerini Şam’a taşımasıyla başlayan sürecin ilk yankıları görülmeye başlandı. Suriye’ye karşı saldırı Binyamin Netanyahu’nun Beşar Esad’ı tehdit etmesinden hemen sonra başlamıştı. Gazze’de soykırım devam ederken, medya tekellerinin yürüttüğü kampanya ile tüm gözlerin Suriye’ye çevrilmesi sağlandı. Hamas’ın bazı şefleri bile Gazze’yi unutup Suriye’de olanlara dikkat kesilmişti.
Dünyaya “Suriye muhalefeti” diye pazarlanan HTŞ’nin (Heyet Tahrir eş-Şam) başını çektiği cihatçı terör örgütlerinin “zaferleri” tüm medyada manşetlere yerleştirildi. Sol olma iddiası taşıyan medyanın önemli bir kısmı da bu “cazibeye” kapıldı. Oysa ortada zafer filan yoktu. Çünkü birkaç istisna dışında savaş yoktu. Suriye ordusunun üst kademesinin, en azından etkili olan bir kesiminin emperyalist/Siyonist plana şu veya bu şekilde razı edilmesinden sonra IŞİD artığı HTŞ ve türevlerine Şam’a giden otobanın kapıları açıldı.
***
Eski Suriye yönetiminin çökertilmesini sadece dinciler, faşistler değil, İsrail’deki ırkçı-Siyonistler de büyük bir sevinçle karşıladı. Bu gelişme İsrail’de de kutlamalara vesile oldu. Ortaya çıkan tablodan en çok memnun olan tarafın Netanyahu ile soykırımcı çetesi olduğundan kuşku duymamak gerek. Zira, sorunlu yönlerine rağmen yıkılan Esad yönetimi ne İsrail’le barışmayı kabul ediyor ne ABD’nin dayatmaları karşısında diz çöküyor ne Filistin ve Lübnan direniş hareketlerine destek vermekten vaz geçiyordu.
HTŞ’nin Şam’a bayrak dikmesiyle İsrail savaş aygıtının harekete geçmesi bir oldu. Bu elbette tesadüf değil. Hazırlığı önden yapılmış bir hamle olduğu anlaşılıyor. İsrail ordusu, soykırım suçlusu Netanyahu’nun emriyle işgal altındaki Golan Tepeleri çevresindeki tampon bölge ve Hermon Dağı’nın Suriye tarafında kalan kısmını işgal etti ve ardından bombardımana başladı. İsrail cihatçıların işini kolaylaştırmak ve Lübnan direnişine silah taşınmasını engellemek için yıllardan beri Suriye’yi bombalıyordu. Ama saldırılar hiçbir zaman bu kapsamda olmamıştı.
Suriye sınırına yakın bir yere giderek “zafer kazanmış komutan” edasıyla açıklama yapan Netanyahu, "Suriye rejiminin düşmesinin İsrail için yeni ve çok önemli fırsatlar yarattığını" belirterek, "1974 Çekilme Anlaşması'nın çöktüğünü" ilan etti. Bu açıklamanın ardından saldırıları yoğunlaştıran İsrail savaş makinesi Golan çevresinde işgal ettiği alanları genişletmekle kalmadı, bazı Suriye kentlerinde bulunan birçok hedefi havadan bombaladı.
Suriye ordusunu doğrudan hedef alan saldırılar 8 Aralık Pazar gecesi başlayıp pazartesi sabahına kadar devam etti. Gece boyunca 100’den fazla hava saldırısı düzenleyen İsrail savaş makinesi, belirlenmiş hedefleri vurmaya devam edeceğini ilan etmekten de geri durmadı. Siyonist medya, İsrail’in 1973 yılından beri ilk defa Suriye’ye bu kapsamda bir saldırı düzenlediğini yazdı. Yansıyan haberlere göre, İsrail savaş uçakları pazar günü son saatlerde Suriye'de 100'e yakın hedefe saldırı düzenledi. Saldırıda hedef alınan yerler arasında Şam'ın merkezindeki istihbarat ve gümrük binalarının bulunduğu bölge de vardı. Saldırıdan kaynaklı büyük yangınların çıktığı bildirilirken, İsrail savaş makinesinin belirlenmiş hedefleri tahrip etmek için saldırılarına devam edeceği de söylendi.
Nitekim yoğun bombardımanın ardından sahneye çıkan İsrail Savunma/Savaş Bakanı Yisrael Katz, “Suriye'deki tampon bölgenin ve kontrol noktalarının tümünün işgal edilmesi” için talimat verdi. “Suriye genelinde ağır stratejik silahları imha etmek için derhal harekete geçilmesi” emrini veren Katz, Suriye’nin balistik füze ve hava savunma sistemleri, karadan karaya, karadan havaya, karadan denize füzeleri ile Kruz füze sistemlerinin imha edileceğini ilan etti.
***
Siyonist rejimin HTŞ ile diğer cihatçı terör örgütlerine destek vermesi yıllar öncesine dayanıyor. Cihatçılara yaptıkları “yardımları” hatırlatan Netanyahu, “belirlediğimiz hedefleri vurmaya devam edeceğiz ama İsrail sınırına sakın yaklaşmayın” diye HTŞ şeflerine bir tür uzaktan direktif verdi. Bu arada son dönemde kravat takarak Siyonist medyada boy gösteren kimi cihatçılar, İsrail’le bir sorunları olmadığını, “ortak düşman” İran’a karşı savaştıklarını söyleyerek Netanyahu çetesine hizmet etmeye hazır oldukları yönünde mesajlar vermişlerdi. Nitekim HTŞ’nin Şam’a bayrak dikmesinden sonra taraflar arasındaki iş birliğinin resmi boyutlara taşınması bekleniyor. Siyonist medya, zaten bir süreden beri cihatçıların Şam ve Beyrut’ta İsrail büyükelçiliği açmak istedikleri yönünde haberler yapıyordu.
“İslam” adını kullanarak savaşan cihatçı terör örgütlerinin hiçbiri İsrail’in Gazze’de “Sünni Müslüman” Filistin halkını soykırımdan geçirmesine itiraz etmedi. Tam tersine, Gazze halkı ile dayanışma cephesi açan Hizbullah’ı ve lideri Hasan Nasrallah’ı hedef alan propagandalar yapıtılar. Nasrallah’ın ABD ve İsrail’in ortak organizasyonu ile katledilmesini kutladılar. İşgalci İsrail’e karşı kim direniyorsa, kim Gazze’deki soykırıma karşı duruyorsa bu IŞİD artıkları tarafından düşman ilan edildi.
Tüm bunlara rağmen İsrail elbette cihatçılara güvenmeyecek. Ama onları tepe tepe kullandı, kullanmaya da devam edecek. Emperyalistler ve Ankara’daki dinci-faşist Saray rejiminin güdümündeki bu tetikçilerin İsrail’e hizmet etmek dışında bir tutum almaları mümkün değil. “Direniş Ekseni” için dayanak kabul edilen Esad yönetiminin yerine oturtulan cihatçı rejim Siyonizm’in dayanağı olacak. Bununla birlikte, Şam’a bayrak dikseler de Suriye halklarının büyük çoğunluğu cihatçıları desteklemiyor. Bu aşamadan sonra işgale karşı direnişi ancak halklar geliştirebilir.