Suriye ile “normalleşme” mi cihatçı çetelere desteğe devam mı?

Saray rejiminin, iler-tutar tarafı olmayan “işgal kuvvetlerimiz Suriye’den çekilmeyecek, cihatçı teröre verdiğimiz destek devam edecek ama yine de gelin normalleşelim” tutumu devam ediyor. Bu ise, AKP-MHP rejiminin normalleşmeyi değil işgali ve cihatçı teröre desteği tercih ettiğinin ilanıdır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 28 Temmuz 2024
  • 17:30

Erdoğan’ın son dönemde yaptığı açıklamalar, Suriye-Türkiye ilişkilerinin “normalleşme” sürecine gireceğine dair tartışma ve spekülasyonlara vesile oldu. 2011’den Suriye’ye ve Esad’a düşmanlık yapan Erdoğan için 180 derece dönüşler yapma kıvraklığı sıradan bir olaydır. Sermaye sınıfını temsil eden bir siyasetçinin sırtında ilke, değer, kural gibi “manevi yükler olmayınca bir o yana bir bu yana dönmesinden hiçbir zorluk yoktur. Tersine, AKP şefi tipi siyasetçiler dün hakaretler yağdırdıkları kişilerin ayağına gitmekte zorlanmak bir yana, bunu övgü vesilesi bile yapabilirler.

Sermaye adına siyaset yapanlar bu “meziyeti” temsil ettikleri sınıfın tarih karşısındaki koyu gericiliği ve yozlaşmasından alıyorlar. Bu konuda uçlarda dolaşanlar arasında dinci gericilik/şoven ırkçılık üzerinden siyaset yapanların başı çekmesi de bir vakadır.

***

Suriye ile ilişkileri düzeltmekten söz eden Erdoğan’ın Esad’a dair söylemini değiştirmesi kimseyi şaşırtmış görünmüyor. Zira siyasal İslamcı siyasetçilerin “numunesi” kabul edilen Erdoğan’ın U dönüşü yaparken sergilediği “kıvraklık” bir yenilik taşımıyor. Çünkü bunu daha önce defalarca yapmıştı. Buna karşın Suriye ile barışmak kolayından ulaşılabilecek bir hedef değil. Zorluk Esad ya da Suriye yönetiminden gelmiyor. Erdoğan ve temsil ettiği kapitalist sınıfın yayılmacı hevesleri, halen en ciddi engel olarak ortada duruyor. Buna Kürt halkına düşmanlık, 2011’den beri beslenen cihatçı terör örgütlerine mensup 100 binden fazla tetikçinin yaratabileceği sorunları da eklemek gerekiyor.

Erdoğan’ın Esad’a doğrudan “barışalım” diye çağrı yapması, bu konuda samimi olduğu anlamına gelmiyor. Zira Suriye’nin yakılıp yıkılmasında en ağır suçu sırtında taşımasına rağmen, bu komşu ülkenin topraklarının bir kısmını ilhak etme hevesinden vaz geçmiş değil. Suriye’ye karşı izlenen küstahça, saldırgan, yayılmacı politikalar döne döne iflas etmesine rağmen bu ucube politikalar terk edilmiyor. Öte yandan bölgede güç dengelerinin değişme sürecinde olması Suriye’ye karşı ilkel düşmanlığı sürdürmeyi zorlaştırıyor.

***

Türk sermaye devletini yöneten dinci-gerici şeflerin her biri bir telden çalıyor. Örneğin Erdoğan “hadi artık barışalım” lafları ederken, MİT şefi iken Dışişleri Bakanı koltuğuna oturtulan Hakan Fidan cihatçı teröre devam konusunda duruşumuz sağlamdır diye vaazlar veriyor.  

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Farhan El Suud ile ortak basın toplantısı düzenleyen Fidan, Türkiye'nin Suriye muhalefetiyle ilgili görüşlerinin değiştiği yönündeki iddialara yanıt verirken, “Biz Suriye muhalifleriyle ilgili durduğumuz yeri değiştirmiyoruz…” ifadelerini kullandı. Aynı basın toplantısında Suriye ile normalleşme konusuna da değinen Fidan, “Cumhurbaşkanı'mızın barış çağrısı umarım karşılık bulur” lafları etmeyi de ihmal etmedi.

Saray rejiminin görevlisi olan Fidan’ın bu lafları etmesi tesadüf değil. Görüntü de AKP şefinden farklı telden çalsa da dile getirdiği rejimin yayılmacı politikasının devam edeceğinin ilanıdır. Bu zihniyetle Suriye ile barış ya da normalleşme olması söz konusu bile olamaz. Zira Suriye yönetiminin temel talepleri küstahça bir tutumla yok sayılıyor. Buna karşın “barışalım” diye çağrılar yapılması, riyakarlığa dayalı pişkinlikle işlerin yürütülebileceği var sayımına dayanıyor. Oysa bu tür sahtekarlıklarla “dış politika gemisinin yürümediği” defalarca görülmüştür. AKP şefinin bu noktada Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e güvendi anlaşılıyor. Vurgulamak gerekiyor ki, saray rejimi sahtekarlıkta ısrar ettiği sürece ne Putin ne başkası Erdoğan’ın heveslerine ulaşmasını sağlayabilir.

***

Türkiye-Suriye ilişkilerinin “normalleşmesi”, bu bağlamda Esad-Erdoğan buluşmasının gerçekleşmesi için Putin yönetiminin çaba harcadığı bir gerçek. Nitekim konuya dair bir soruya yanı veren Kremlin sözcüsü Dmitry Peskov şu ifadeleri kullandı: “Türkiye ve Suriye arasında çeşitli düzeylerde belli temasların organize edilmesi gündemimizde. Birçok ülke, elbette bölgede önemli bir rol üstlenen Rusya da iki ülkenin ilişki kurmasına yardımcı olmak istiyor. Bu tüm bölge için önemli.”

Rusya’nın da katkılarıyla taraflar arasında görüşmeler yapılmıştı. Erdoğan, seçimlerde malzeme olabileceğini var sayarak, Esad’la görüşmek için hazır bekledi. Putin’in de bu yönde çaba harcadığı bilgisi basına yansımıştı. Ancak Esad, ülkesinin yıkımında kritik bir rol oynayan Erdoğan’ın seçim propagandasına destek vermeyi, Putin’in telkinlerine rağmen reddetti.

Göründüğü kadarıyla her şeye rağmen taraflar arasında görüşmelerin Irak’ın başkenti Bağdat’ta başlayacak. Nitekim alt düzey görüşmeler daha önce de yapılmıştı. Ancak bu görüşmelerle Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleştirilmesi mümkün değil. Bunun olabilmesi için çantalarında kabarık suç dosyaları bulunanların yayılmacılıkta ısrardan vaz geçmeleri gerekiyor. Zira sorun tam bu noktada belirginleşiyor. 

***

Suriye halen ABD ile Türkiye’nin işgalleri, siyonist İsrail’in sık sık tekrarladığı hava bombardımanları ve cihatçı terör örgütlerinin saldırıları kıskacında bulunuyor. ABD’nin uyguladığı ambargo ekonomik açıdan Suriye’yi adeta boğuyor. Petrol ve doğalgaz kaynaklarının ise ABD işgal güçleri ile PYD’nin kontrolünde olması ekonomik sorunu daha da derinleştiriyor. Bu sıkışıklık içinde bulunan Suriye yönetimi ve Esad, elbette Türkiye ile ilişkileri normalleştirmek istiyor. Esad’ın, Türk Silahlı Kuvvetleri/TSK’nin işgal ettiği bölgelerden çekilmesi ve cihatçı terör örgütlerine verilen desteğin kesilmesi halinde Erdoğan’la görüşebileceğini söylemesi, ilişkileri normalleştirmeye verilen öneme işaret ediyor. Sarayın Dışişleri Bakanı Hakan Fidan “cihatçı terör örgütlerine verdiğimiz destek aynen devam edecek” diye vaaz verdiği sürece normalleşme yönünde ciddi adımları atılması olası görünmüyor.

Konuya dair konuşmasında 2011 yılı öncesine dönülmesinden söz eden Esad, Türkiye’nin Suriye’ye karşı düşmanca bir politika izlemesinden dolayı ilişkilerin bozulduğunu hatırlatıyor. İlişkilerin normalleşmesi için ise bu politikanın terk edilmesi gerektiğine işaret ediyor. Bu kadarını, muhtemelen daha fazlasını AKP şefi ile müritleri de biliyor elbet. Hal böyleyken saray rejiminin, iler-tutar tarafı olmayan “işgal kuvvetlerimiz Suriye’den çekilmeyecek, cihatçı teröre verdiğimiz destek devam edecek ama yine de gelin normalleşelim” tutumu devam ediyor. Bu ise, AKP-MHP rejiminin normalleşmeyi değil işgali ve cihatçı teröre desteği tercih ettiğinin ilanıdır.