Sarayın Kur Korumalı Mevduat sistemi:

Emekçilere sefalet asalaklara servet transferi

Bu kokuşmuş rejim, işçi ve emekçileri net bir ikilemle karşı karşıya bırakmış bulunuyor: Ya her şeyi sineye çekmek ve günden güne derinleşen sefalete katlanmak ya da sömürü, yağma ve talana karşı örgütlü direnişi geliştirmek ve insanca/onurlu yaşama hakkını savunmak…

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 12 Ağustos 2022
  • 19:00

Burjuva hükümetler ‘olağan’ koşullarda attıkları her adımda mülk sahibi sömürücü sınıfların çıkarlarını gözetirler. Başbakan ya da bakanların nutuklarında halk, millet, vatandaşlar gibi laflar etmeleri, gerçek misyonlarını örtme çabasının tezahüründen başka bir şey değil. Zira esas misyonu sömürücü azınlığa hizmet etmek olan yönetimler, kendilerini halktan yanaymış gibi göstermeye çalışırlar. Düzen siyasetçilerinin ezici çoğunluğunun riyakâr olmaları bundandır.

AKP-MHP rejimi burjuva hükümetlerin rutin işlerini yaparken, sömürü ve yağmadan kendilerine, yakınlarına, yandaş kapitalistlere daha çok pay ayırıyorlar. İktidarda olmanın avantajları ile ahlaksızlığın buluştuğu yerde, yağma ve talanda sınır tanımıyorlar. Elbette bunlar da “milletimiz”, “milli irade” lafları ediyor. Her iki parti de emperyalistlerin imalatı olduğu için bir de ‘yerli/milli’ diye bir safsata da uydurdular. 20 yıldır hükümet/iktidar olmanın küstahlığı ise, kimi zaman maskelerini atarak sermayeye, faiz lobisine hizmet ettiklerini gizlemeye gerek görmeden iş yapmalarına olanak sağlıyor.  

Elbette saray rejiminin şefleri de 7/24 halka yalan söylüyorlar. Buna karşın bazı icraatların kime hizmet ettiği gizlenemiyor. Kimi zaman ise rejimin görevlendirdiği adamlar farkında olmadan ya da küstahlıktan gerçeği söylüyorlar. Sarayın Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin, “dar gelirleler hariç durumdan herkes memnun” açıklamasında olduğu gibi. AKP şefi Tayyip Erdoğan’ın başlattığı Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemi de en pervasız icraatlardan biri olarak öne çıkıyor.

KKM güya faize bir tepki olarak gündeme getirildi. Kendini “ekonomi otoritesi” ilan eden AKP şefine göre “faiz neden enflasyon sonuç” olduğu için faizleri düşürme kararı aldı. Ancak bu karar, ‘dolara hücum’ havası estirdiği için TL daha da değer kaybetti. Bu ise sadece milyonlarca işçi ve emekçiyi sefalete sürüklemiyor, düzenin ekonomisinin açmazlarını da derinleştiriyor. AKP şefinin buna bulduğu ‘çözüm’ KKM oldu.

Kur Korumalı Mevduat sisteminde TL cinsinden bankaya para yatıranlara geçerli oran üzerinden faiz ödeniyor. Ancak TL değer kaybederse, kayıp oranında ek para ödeniyor. TL’nin sürekli değer kaybettiği bir süreçte uygulanmaya başlayan bu sistemde asalak kapitalistlere büyük bir servet transfer edildi/ediliyor. Zira bu sistem uygulanmaya başladığında dolar 11-12 TL iken şimdi 18 TL oldu.

Kur Korumalı Mevduat sistemine göre para yatıranlara yapılan ek ödemeleri inceleyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba’nın açıkladığı veriler çarpıcıdır. Ağbaba, saray rejiminin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun aylık bankacılık sektörü verilerini inceleyerek ulaştığı sonuçları açıklayarak, KKM sisteminin korkunç bir servet transferi anlamına geldiğini gözler önüne serdi.

İnceleme sonuçlarını açıklayan Ağbaba, şu bilgiyi verdi: “Asgari ücretliden, esnaftan, çiftçiden, memurdan alıp bir avuç zengine veren Kur Korumalı Mevduat sistemi 150 bin yeni milyoner yaratmış oldu.” Milyonerlerin bankalardaki mevduatlarının son dört yıldaki (2018-2022) artışını karşılaştıran Ağbaba, çarpıcı tabloyu şöyle açıklıyor:

“Verilere göre, 2018 Haziran ayında bankalarda 1 milyon lira ve üzeri hesaba sahip olan kişi sayısı 158 bin 482 kişi iken 2022 Haziran ayı itibarıyla bu sayı 671 bin 914 kişiye yükseldi. Aradan geçen 4 yılın ardından milyonerler toplam mevduat değeri 4 trilyon 490 milyar lirayı buldu. Haziran 2018'de milyonerlerin toplam mevduat değeri ise 1 trilyon 22 milyar lira idi. Milyonerlerin bankalardaki serveti ise 4,4 trilyon liraya ulaştı.”

Bu dört yılda milyoner sayısının yüzde 323, milyonerlerin mevduatlarının ise yüzde 339 oranında arttığını kaydeden Ağbaba, “Yoksuldan alıp zengine veren Kur Korumalı Mevduat sistemi bu yılın ilk 6 ayında 150 bin yeni milyoner yarattı'' diye konuştu.

***

Bu devasa servet transferini yapan sistemi uygulatan AKP şefi güya faize karşı. Oysa KKM sisteminde kur farkında dolayı yapılan ödemelerle faiz katlanmıştır. Bu talan düzeninde esas sorun şurada düğümleniyor: Bu para gökten zembille inmediğine göre birilerinden tahsil edilmektedir. Bu devasa servetin kimden tahsil edildiğini anlamak için ise saray rejimi ile kapitalistlerin işçi ve emekçileri içine ittiği sefaletin nasıl derinleştiğine bakmak yeterli olacaktır.

Bu süreçte işçilerin, kamu emekçilerinin, emeklilerin reel ücretlerinde dramatik bir düşüş gerçekleşti. Bunun en bariz örneği on milyonları doğrudan ilgilendiren asgari ücret ile açlık sınırı arasındaki uçurumun giderek derinleşmesinde görülmektedir.

Asgari ücret çoğu zaman sefalet ücreti sınırlarında tutulurdu. Ancak her halükârda az da olsa açlık sınırının üstünde olurdu. Oysa şimdi belirlendiği gün bile açlık sınırının yüzlerce lira altındaydı. Aradaki uçurum ise durmaksızın derinleşiyor. Türk-İş’in yaptığı hesaplamaya göre temmuz ayında açlık sınırı 6840 TL oldu. Yani asgari ücretin 1.340 TL üzerinde. Önümüzdeki beş ay boyunca bu uçurum derinleşmeye devam edecek. Bu arada tarım emekçileri ile küçük esnafların da bu servet transferinin en azından bir kısmını ödemeye mahkum edildiğini vurgulamak gerekiyor.

Ortalama ücretlerin giderek asgari ücrete doğru çekildiği dikkate alındığında Türkiye’de açlık sınırının altında ücret/maaş alanların sayısının on milyonları bulduğu anlaşılıyor. AKP-MHP rejimi altı yüz bin kişiden oluşan zenginlere büyük servetler transfer etmek için on milyonları sefaletin onur kırıcı bataklığına atıyor. Bunun başka türlü olması mümkün değil. Zira kapitalist ilişkilerin egemen olduğu bir toplumda sömürücü azınlığın daha çok zenginleşmesi, ancak çoğunluğun daha çok yoksullaşmasıyla mümkündür.

***

Toplumsal desteği düşen, tam bir mafya rejimine dönüşen AKP-MHP iktidarı çöküşün eşiğine gelmişken nasıl bu kadar pervasız olabiliyor? Bu soru kritiktir, zira esas mesele bunun yanıtında düğümleniyor. Görünen o ki, faturayı ödemeye mahkûm edilen milyonların pasif bekleyişinin devam etmesi, çöküşün eşiğine dayanmış olsa da rejime bu cüreti veriyor. Zira ekonomiyi iflasa sürükleyen bu adamları kitlelerin örgütlü direnişi dışında durdurabilecek bir güç bulunmuyor.

 Bu kokuşmuş rejim, işçi ve emekçileri net bir ikilemle karşı karşıya bırakmış bulunuyor: Ya her şeyi sineye çekmek ve günden güne derinleşen sefalete katlanmak ya da sömürü, yağma ve talana karşı örgütlü direnişi geliştirmek ve insanca/onurlu yaşama hakkını savunmak…