Faşist Türk sermaye devleti ve başındaki AKP-MHP iktidarı, ÖSO gibi çeteleri de yanına alarak, 9 Ekim’de Kuzey Doğu Suriye’yi (Rojava) işgal girişimini başlattı. En modern ağır silahlarla, uçaklarla, tanklarla yeniden Kürt halkına karşı kirli ve kanlı bir savaş yürütülüyor. Saray diktatörlüğünün işgal güruhları, çocuk-kadın-yaşlı demeden, hiçbir kural tanımadan bir halkı yok etmek için barbarlık sergilemekten geri kalmıyorlar. Savaşa ve işgale destek sağlamak için devletin tüm imkanları kullanılıyor. Sermaye medyası tetikçilikte birbiriyle yarışıyor.
Türk sermaye devletinin, Kürt halkını on yılardır nasıl inkar ve imha etiğini, yakın yıllarda Nusaybin, Sur ve Cizre’de Kürt gençlerini nasıl katlettiğini biliyoruz. Kürtlerin mücadele yoluyla elde ettikleri kazanımlara hiçbir şekilde tahammül edilmiyor. Belediye seçimlerinin ardından başta Diyarbakır, Van, Mardin olmak üzere Kürt kentlerindeki belediyelere nasıl kayyım atandığını gördük. Kürt halkının özgürlük mücadelesini “terör” diye damgalıyorlar ama gerçek terörist, legal Kürt siyasetçilerini cezaevine koyarak rehin tutan saray iktidarının ve devletin ta kendisidir.
Kürt halkı kendi topraklarında, kendi bölgesinde özgürce ve insanca yaşamak isteyen bir halktır. Başka hiçbir halkın toprağına göz dikmediği gibi, kendi öz topraklarında yüz yıllardır yaşama mücadelesi veriyor. Aynı zamanda uzun yıllardır Türk ve Arap milliyetçiliğine karşı ayakta kalmak için de mücadele eden onurlu bir halktır. İnsanlık düşmanı IŞİD gibi dinci çeteleri dünyanın gözü önünde, Kürdistan’da toprağa gömen de yine Kürt halkının kahraman evlatları ve dostlarıdır.
Kürt halkının kazanımlarını yok etmek isteyen saray rejimi topyekûn savaşla aynı zamanda kendi topraklarını da genişletmenin hayalini kuruyor. Bu uğurda, tecavüzcü-dinci IŞİD artıklarını Ortadoğu halklarının başına salmaktan çekinmiyor.
Türkiye’deki halklar, işçiler, emekçiler ve yoksullar Erdoğan-AKP iktidarının saldırganlığına ortak olmamalıdırlar. Bu gerici ve haksız savaşta kendi evlatlarının ölmesine ve öldürmesine seyirci kalmamalıdırlar. Onlara düşen onurlu görev, bu haksız savaşa dur demektir. Devletin işçi ve emekçilerden topladığı vergiler, Tayyip Erdoğan’ın çıkarına kullanılmak, egosunu tatmin etmek için değildir. Bu vergilerle halka hizmet götürmesi gereken iktidar, bunu yapmadığı gibi, savaşın faturasını da işçi ve emekçi yoksul halka çıkarmaktadır.
Diğer yandan başta ABD, AB ve Rusya olmak üzere emperyalist-kapitalist devletler de bu işgal savaşına çanak tutuyorlar. İkiyüzlü açıklamalarına karşın kendi çıkarlarını gözetiyor, kendi silahlarını satmakta bir an bile tereddüt etmiyorlar. İnsanların katledilmesi, halklara acı çektirilmesi onları hiçbir şekilde ilgilendirmiyor. Dünyanın gözleri önünde bir hakla karşı imha savaşı yürütülüyorken, onların tek derdi yeni bir mülteci göçü oluyor.
Emperyalist-kapitalist güçlere uşaklıkta hiçbir sınır tanımayan, onların güdümünde hareket eden Türk sermaye devleti, işçi sınıfı ve emekçileri, ezilen halkları baskı ve zorbalıkla ezmeye devam ediyor. Bu devletin ve başındaki iktidarın Türkiye ve Kürdistan’da yaşayan halklara, işçi ve emekçilere açlık, yoksulluk, işsizlik, hayat pahalılığı, onursuz yaşam vb.den başka verebildiği bir şey yok. İşçi ve emekçileri gerçek sorunlardan uzaklaştırmak için tekrar tekrar “vatan-millet-Sakarya” söylemlerini piyasaya sürüyor. Ayakta kalmak uğruna tüm toplumu köleleştirmeye çalışıyor.
Bu düzen ve iktidar ayakta kalma gücünü işçi ve emekçilerin suskunluğundan, örgütsüzlüğünden, tepkisizliğinden alıyor. Yaşanan gerçekleri işçi sınıfına ve emekçi kitlelere anlatmak, sınıf devrimcilerinin temel bir görevidir. Sermaye düzeni ve devleti işçi sınıfı ve emekçilerin devrimci mücadelesiyle yerle bir edilmedikçe, yerine sosyalist işçi-emekçi cumhuriyeti kurulmadıkça açlığın ve yoksulluğun sürmesi, kirli ve haksız savaşların yaşanması kaçınılmazdır.
Kahrolsun sömürgecilik, Kürt halkına özgürlük!
Yaşasın halkların kardeşliği ve gönüllü birliği!
Essen’dan bir inşaat işçisi