19 Haziran günü Kolombiya’da yapılan seçimleri solun oluşturduğu Tarihsel Pakt Koalisyonu’nun adayı Gustavo Petro kazandı. Oyların %50,46’ını alan ve 7 Ağustos’ta Cumhurbaşkanlığı görevini devralması beklenen Petro, Kolombiya tarihinin ilk solcu devlet başkanı olacak.
Hümanist Kolombiya Hareketi’nin lideri olan Petro'nun yardımcısı Francia Marquez ise ülke tarihindeki ilk kadın Afro-Kolombiyalı Devlet Başkan Yardımcısı olacak. Azılı faşistlerden liberallere kadar bütün sağcı güçler ‘Yolsuzlukla Mücadele İdarecileri Ligi' adı altında milyarder sağcı adayı Rodolfo Hernandez’i aday gösterdi. Yüzde 47,28 oranında oy alan sağcı aday, seçimlerin ardından yaptığı açıklamada yenilgiyi kabul etti.
Militan kitle hareketi bir kez daha seçimlere yansıdı
1962 doğumlu Gustavo Petro, henüz 17 yaşındayken M-19 gerilla hareketine katılmış. "Şehir gerillası hareketi" olarak bilinen M-19, 1990'da hükümetle anlaşarak silah bırakmış, Petro, ilk kez 1991’de meclise girmişti. Kontrgerilla mafya karışımı bir rejimin egemen olduğu Kolombiya’da, kitlelerin desteğini almayı başaran Petro, 2012-2015 arasında başketn Bogota’nın belediye başkanlığı görevini yaptı. Petro’nun eşi de kitle mücadelelerinde öne çıkan isimlerden biri.
Petro’nun yardımcılığına seçilen 40 yaşındaki Márquez de çok genç yaşta toplumsal muhalefetin eylemlerine katılan, kontra güçler tarafından hedef alınmış ve bir suikast saldırısına uğramıştı. Bir dönem altın madencilerine karşı mücadele eden kadınların öncü isimlerinden biri olarak da biliyor. Hem etnik hem cinsiyetinden dolayı, seçimler öncesinde de sağcıların hedefindeydi.
Sol güçlerin oluşturduğu blokun öne çıkan bu iki isminin seçim zaferi bir tesadüf değil. Kolombiya’ya egemen Amerikancı kontra-mafya rejim, baskı ve zorbalığın yanı sıra, neoliberal politikaları da azgın bir şekilde uygulamıştır. Sendika lideri, hatta öncü işçi olmanın bile ölümü göze almak anlamına geldiği Kolombiya’da yüzlerce sendikacı ve işçi önderi devletin militer güçleri ya da mafya tarafından katledilmiştir. Buna rağmen kitle muhalefetinin sindirilemediği ülkede halk hareketi 2021 yılında ayaklanma boyutuna ulaştı. Rejime bazı alanlarda geri adım attıran halk hareketine aktif katılım sağlayan güçler mücadeleyi kararlılıkla sürdürmüş ve bu güçlerin de katıldığı sol blokun adayı Petro, tam da bu kitle hareketinin yarattığı birikime yaslanarak seçimleri kazanabilmiştir.
Diğer Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi Kolombiya’da da mücadele sürecinden gelen kişiler, halk isyanına varan bir kitle hareketi dalgasına yaslanarak seçim zaferine ulaştılar. Gericiliğin azgın olduğu, sınıf çatışmalarının sert yaşandığı ülkelerde başka türlü olması da mümkün değil.
Vaatler, olasılıklar...
Kolombiya şimdiye kadar sağcılar, faşistler, kontra-mafya güçler ve ordu tarafından yönetilen bir ülkedir. Bundan dolayı ağustos ayında başa geçecek olan Petro yönetmi, ülke tarihinde bir dönüm noktası kabul ediliyor.
Kolombiya sağcı kontra-mafya güçlerinden ibaret bir ülke değil. Tersine, Kolmbiya Latin Amerika’da gerillar hareketinin en güçlü olduğu ülkelerden biridir aynı zamanda. Halen ciddi anlamda gerilla hareketinin faal olduğu kıta tek ülkesi sayılabilir.
Petro’nun mensubu olduğu M-19 1990’da hükümetle anlaşıp dağılsa da Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) ile Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELN) savaşmaya devam ettiler. FARC 2016’da yönetimle ateşkes imzaladı. Ancak kontro-mafya güçler eski gerilla liderlerini katletmeye devam ettiler. Devletin ‘barış anlaması’na uymaması ve eski gerilla komutanlarını hedef alan sürek avı, FARC’ın bir kanadını yeniden gerilla savaşına başlamak durumunda bıraktı. ELN ise, bütün ateşkes çağrılarına rağmen gerilla savaşını sürdürüyor.
Halk hareketi/devrim ve karşı-devrim güçlerinin aktif olduğu Kolombiya’da Petro yönetiminin vaatlerini tutup tutmayacağı sınıflar mücadelesinin seyrine bağlı olacaktır.
FARC ve ELN ile barış yapacağını, suç çetelerini silahsızlandıracağını, ordu ve emniyette değişiklikler yapılacağını, halk hareketine azgınca saldıran Kolombiya polisinin bir tür ‘özel kuvvetler’ birimi olan ESMAD'ın dağıtılacağı yönünde sözler veren Petro, insan hakları alanında suç işleyen askerlerin ise askeri mahkemeler yerine sivil mahkemelerde yargılanacağını, orduda liyakat kurallarının uygulanacağını dile getirmişti. Yanısıra Petro, ücretsiz üniversite eğitimi, emeklilik reformları, eşitsizlikle mücadele etme vaatlerinde de bulunmuştu. Göründüğü kadarıyla bu vaatlerin belli oranda yerine getirilebilmesi ancak kitle hareketi dinamiklerinin etkin olmasıyla mümkün olacak.
ABD’nin baskı yapma imkanları sınırlı
Kolombiya, ABD emperyalizminin kontra-mafya güçleri ve büyük sermaye ile güçlü ilişkiler kurabildiği ülkelerin başında gelir. Buna rağmen Petro yönetimi şu veya bu şekilde kontra-mafya güçlerinin devlet içindeki alanlarını daraltmak için çaba harcayacaktır. Bu ise kontro güçlerle gerilimi arttıracak. Zira bu güçlerin halen çok etkin oldukları bir devlet yapısı var.
Sosyal eşitsizlikle mücadele konusunda ise Petro, başında bir milyarderin bulunduğu sağcı blokla çatışmak durumunda kalacaktır. ABD ile oturup konuşmanın zamanının geldiğini ifade eden Petro’ya karşı Biden yönetiminin nasıl bir tutum alacağı ise henüz belli değil. Petro’nun ABD ile çatışma eğiliminde olmadığı gözleniyor. Buna karşın ABD’nin dayanağı olan kontro-mafya yapının tesfiyesi yönünde ciddi adımlar atılabilirse, Biden yönetimi bundan rahatsız olacaktır.
ABD’nin bir dönem ‘arka bahçe’ diye tanımladığı Latin Amerika’daki genel siyasi atmosferin, Biden yönetiminin müdahelelerini sınırlama ihtimali yüksektir. Halen kıtanın birçok ülkesinde solun adayı olarak seçimlere katılanlar iş başında. Brezilya’da yaklaşan seçimlerde ise faşist Bolsanaro’nun hezimete uğrama ihtimali yüksek görünüyor. Küba ve Venezüela’nın yanı sıra, solun adayı olarak seçilen devlet başkanları da Petro’nun seçim zaferini büyük bir sevinçle karşıladılar. Rusya ile Çin’in kıta ülkeleriyle geliştirdikleri ilişkiler de dikkate alındığında, Biden yönetiminin, halk hareketinin dinamiklerine dayanan Petro yönetimine karşı askeri darbe organize etmesi veya başka yöntemlerle devirmesi kolay görünmüyor.
Vurgulamak gerekiyor ki, Petro’nun programı tümüyle düzen içidir. Venezüela, Bolivya örneklerinde görüldüğü gibi, emekçiler lehine bazı politikalar izlense de kapitalist sınıfın çıkarlarını riske ederek, diğer bir ifadeyle burjuvazi ile ciddi bir çatışmaya yol açabilecek adımlardan kaçınılmaktadır. Buna rağmen ABD’nin, kontra-mafya güçlerinin ve büyük sermayenin temsilcisi olan sağcı adayın hezimete uğratılması Kolombiya ilerici-devrimci güçler ile işçi-emekçilerin mücadelesinin bir kazanımıdır. Öte yandan Petro Cumhurbaşkanı olduktan sonra da ülkede olayların seyrini, esas olarak sınıf/kitle hareketi ve ilerici-devrimci güçlerin duruşu ve kararlığı belirleyecektir.