ABD yönetimi Los Angeles’ta fiyaskoyla biten Latin Amerika zirvesinin ardından en büyük darbeyi Kolombiya’da aldı. 19 Haziran’daki seçimlerin ikinci turunda, sandıktan eski bir M-19 gerillası olan Gustavo Petro çıktı. Petro, 2016’da Adolf Hitler’i ‘takipçisi olduğu bir düşünce insanı’ diye anmış emlak imparatoru Rodolfo Hernandez’in bileğini büktü. ABD ile birlikte Kolombiya’ya damgasını vuran Uribizm’in desteği işe yaramadı.
Kolombiya, Biden’ın ifadesiyle "ABD’nin Latin Amerika politikalarının köşe taşı". Dolayısıyla Washington tedirgin. Oysa Petro sosyalist bile değil. M-19 hareketi 1990’lara silahlı mücadeleye veda ederek girmişken, Petro yıllardır ana akımın ılımlı unsuru. Organize suçun devlet bağlarını eleştirerek isim yapan Petro, en son başkent Bogota’nın belediye başkanlığını yürütmüştü. Siyasi çizgisi için ‘sosyal demokratlık’ uygun düşer. Ancak ilk Afro-Kolombiyalı başkan yardımcısı Francia Marquez’le birlikte, şimdiden Amerikan imparatorluğu için nahoş temaları gündeme taşıyorlar.
Petro/Marquez’in Kolombiya’nın ilk solcu liderleri olarak seçilmelerinin arkasında Covid-19 pandemisinin neoliberal modelle yarattığı büyük yıkım var. Korkunç sağlık sisteminin çöktüğü, 3,6 milyon insanın daha yoksulluğa itildiği, gençlerin eğitime erişiminin bulunmadığı bir ortamda 2021 protestolarında en temel hizmetleri talep eden onlarca genç insan öldürüldü. Batı şirketokrasisinin rıza üretim medyası, ABD oligarşisinin ekonomi-politikalarının taşıyıcısı sağ iktidarlara pek dönüp bakmadığından, bugün bir eski gerilla ile karşı karşıya kalıverdi. ABD destekli güçlü oligarşi, ordu ve narkoterör denkleminin somutlandığı Kolombiya’da geleneksel seçkinler için nahoş reformları anan hiç kimse bugüne kadar seçilebilmiş değil. Dolayısıyla Petro/Marquez’in tarihi bir zafere ulaştığı muhakkak.
Kolombiyalılar, ABD’nin Bill Clinton döneminde sözde uyuşturucuyla mücadeleyi içeren ‘Plan Kolombiya’sının mağduru. Buna 2016’da FARC’ın silahlı mücadelesini bitiren ‘barış anlaşması’ komplosu eklenmişti. Anlaşmadaki toprak reformu hiç uygulanmadı ve beklendiği gibi uluslararası tarım tekellerine yaradı. Ama FARC’ın silah bırakan unsurları avlandı. Tüm bunlar ülkeyi 2002-2010’da yöneten aşırı sağcı ideolojinin kaynağı olan Alvaro Uribe’nin gözetiminde yapıldı. Son dört senesine Uribe’nin seçiği başkan Ivan Duque liderlik etti.
İşte Gustavo Petro ve Francia Marquez, bu tarihsel zeminde, sandık sürprizi yaptı. Sol kanat ‘Tarih Paktı’nın (Pacto Historico) adayları olarak geniş bir koalisyonla kazandılar. Afro-Kolombiya toplumundan gelmiş Francia Marquez’in varlığı daha da önemli. Ancak ‘Tarihi Pakt’ta liberallerden komünistlere pek çok grup var. Senato ve Temsilciler mecilsinde ise sağcılar, merkez ve neoliberaller çoğunlukta. Ordu açıkça darbe tehditleri savurabiliyor.
Petro, 2016 anlaşması nedeniyle FARC’ın isyan eden unsurlarıyla birlikte ELN ile de barışmak istiyor. Uyuşturucuyla savaş başlığı yerine koka/kenevir ürünlerinin yasallaştırılıp endüstriyel düzeyde ilaç/gıda üretiminde kullanılıp ticarileştirilmesini hedefliyor. Aslında ABD’nin ‘Plan Kolombiya’sının altını oyacak bir gündem. Yine ABD ile 2011 serbest ticaret anlaşması’nı yeniden görüşmek istiyorlar. Bu da ABD ve bağlantılı oligarşiye meydan okuma demek. Ve ABD’nin rejim değişikliği hedefinin odağındaki komşu Venezuela ile normalleşmeyi istiyorlar.
Marquez farkı
Bu gündemi Petro’nun yardımcısı Francia Marquez, henüz seçilmeden mayıs ortasında ABD ‘Barış Enstitüsü’ toplantısında müesses nizamın önünde cesurca ortaya koymuştu. Marquez, Plan Kolombiya’nın ülkeye militarizm ve şiddet taşıdığını söyledi. Serbest ticaret anlaşmasının topraksız köylüler için yarattığı eşitsizlikleri vurguladı. Organize suç ve uyuşturucu ticaretinin, kökleri yoksulluk ve fırsat eksikliğinden kaynaklı sosyal sorunlar olarak ele alınması gerektiğini vurguladı. ABD büyükelçisi Philip Goldberg’i seçime aşırı sağcılar lehine karışmakla itham etti. ABD’nin ordunun darbe tehditlerine sessiz kalmasındaki çifte standardın altını çizdi. "213 yıldır sadece elitlere hizmet eden bir devlet bulunduğunu" belirtti. En önemli cümleleri “Uyuşturucu kaçakçılığı Kolombiyanın ölü insanlarını topraklarımıza, ekonomik kaynakları ise mali sistemin bankalarına bırakmaya hizmet etti" idi.
Kapitalizmi geliştirme arzusu...
Gustavo Petro ise bu gündemin zorlayıcılığını biliyor olsa gerek ki, zafer konuşmasında ‘Kolombiya’da kapitalizmi geliştirmeyi’ vaad etti. Şimdilik ABD ile ‘yeni bir ilişkiden’ söz ediyor. Petro’nun dış politikada Küba, Venezuela ve Nikaragua’nın sosyalist yönetimlerine dair gülünç eleştirileri eksik değil. Latin sol kuşağını hedef alan bu eleştirilerini asıl kendi gündemini ABD ile sınayınca görmek lazım.
Petro’nun ilk iş olarak Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro ile telefonda görüşmesi ise umut verici. Chavist hareketle arasına mesafe koysa da sınır komşusu ile normalleşme gereğine vurgu yapması bile önemli. ABD’nin atadığı Juan Guaido’yu tanımaktan vazgeçmeye cesaret edebilirse bu bile Washington’a atılmış ‘sol yumruk’ olur.
ABD Dışişleri Bakanlığı, Petro’yu gönülsüzce ‘tebrik etti’. Amerika’nın ‘ilerlemecileri’, Latin Amerika’nın yitirildiğinden hareketle, neoliberal solun nüfuz edeceği bir ortam yaratmaktan söz ediyor. Cumhuriyetçi kanat ise ismi 2024 seçiminde başkan adayı olarak geçen Florida senatörü Ron DeSantis ile hücuma geçti. De Santis, utanmadan, Petro’yu ‘terörist’, ‘narco’ ve ‘marxist’ kelimelerini birleştirerek etiketledi.
Petro/Marquez 7 Ağustos’ta görevi devralacak. Eğer alabilirlerse... İlk etapta gıda üretimini teşvik, siyasi mahkumların bırakılması, ABD ile yeşil enerji projelerinin ele alınması, petrol ve gaz araştırmalarını durdurmak ve maden endüstrisine bağımlılığın azaltılmasına odaklanmaları bekleniyor. Özetle Kolombiya’nın tarihi sol liderliğinin sağ kalması için ‘dua etmek’ bile gerekebilir!
BirGün / 27.06.22