Emperyalist güç merkezleri arasındaki kutuplaşma, Joe Biden’ın ABD Başkanı olmasıyla daha belirgin bir hal almaya başladı. Çin-Rusya ikilisini “düşman” ilan eden Biden yönetimi, attığı her adımla, en güçlü benim mesajları vermeye çalışıyor. Farklı yöntemlerle rakiplerini taciz ediyor ve Çin’den önce Rusya’yı sıkıştırmaya karar vermiş görünüyor.
Ukrayna bağlamında Karadeniz’de belirginleşen gerilim, tarafların karşılıklı hamleleriyle şiddetleniyor. Ukrayna’daki kukla rejimi koruma adına ABD ve NATO şefleri sık sık küstahça açıklamalar yaparak yangını körüklüyorlar. Oy desteği %70’lerden %20’lere düşen Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy, kaderini ABD-NATO cephesine bağlamış görünüyor. Her konuşmasında batılı emperyalistlerden koruma talep ediyor. Halk nezdinde itibarı yerlerden sürünürken, ABD-NATO nezdinde pek “itibarlı” görünüyor. Ne de olsa Rusya’yı kuşatma politikasının esas dayanağını oluşturuyor.
ABD-NATO yangını körüklüyor
Biden’in kabalıkta sınır tanımayan “Rusya’nın yaptıklarını eskisi gibi sineye çekeceğimiz dönem artık geçti”, “Putin katil”, “seçimlere karışmanın bedelini ödeyecek” açıklamaları Rusya’yı sıkıştırma taarruzunun başlangıcı oldu. Ardından Ukrayna ile Rusya arasında gerilim tırmanma sürecine girdi. Donbass bölgesinde Ukrayna ordusu ile özerk yönetime bağlı güçler arasında çatışmalar başladı. Her iki taraftan da can kayıpları oldu.
Bunun üzerine Rusya bölgeye asker yığmaya başladı. Bunu gerekçe gösteren Zelenskiy, ABD-NATO cephesinden “koruma” talebini sık tekrarlıyor.
Mart ayında Karadeniz’de Romanya’nın ev sahipliğinde gerçekleşen tatbikatla Rusya’ya gözdağı verilmeye çalışılmıştı. Bu tür girişimler ve Rusya karşıtı açıklamalar gerilimi daha da artırdı. Emperyalist savaş aygıtı NATO’nun şefi Stoltenberg Rusya'ya Ukrayna sınırına konuşlandırdığı askerleri geri çekme çağrısında bulundu. Ukrayna’nın NATO üyeliği konusuna da değinerek, “Ukrayna'nın gelecekte NATO üyesi olup olmayacağına Rusya'nın değil NATO'nun karar vereceğini” söyledi.
Uyarı-tehdit içerikli açıklamalara sürekli yenilerini ekleyen ABD-NATO cephesi, gerilimi tırmandırmayı sürdürüyor.
Rusya hem hazırlanıyor hem uyarıyor
ABD’nin Ukrayna’yı kullanarak gerilimi tırmandırması, Rusya tarafından sert tepkiyle karşılandı. Zelenskiy’nin “Kırım’ı Rus işgalinden kurtarma stratejisi” geliştirdiğini açıklaması, Putin yönetiminin diplomatik üslubu bir yana bırakıp doğrudan tehditler savurmasına vesile oldu. Rusya Dışişleri Bakan’ı Sergey Lavrov’un, Donbass’ta yeni bir askeri çatışma başlatma girişimlerinin “Ukrayna'yı yok edebileceği”ni söylemesi, Putin yönetiminin Kırım konusunda “hassasiyetin” bir kez daha gösterdi.
Gerilimin artması, bazı bölgelerde silahlı çatışmaların yeniden başlaması üzerine Rusya Ukrayna sınırına askeri yığınak yapmaya başladı. Bu konuda ABD, NATO, AB, Almanya tarafından yapılan “Ukrayna sınırından askerlerinizi çekin” uyarılarına Putin yönetimi, “asıl siz bölgede gerilimi tırmandırmaya son verin” uyarısıyla karşılık verdi.
İki ABD savaş gemisinin Karadeniz’e doğru yola çıkması üzerine Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov şu uyarıyı yaptı: “Amerikan savaş gemilerinin kıyılarımız yakınlarında kesinlikle hiçbir işi olamaz. Bu kelimenin tam anlamıyla kışkırtıcı bir eylem... Açıkça provokasyondur. Gücümüzü test ediyorlar, sinirlerimizle oynuyorlar ama başaramayacaklar.”
Rusya’nın diğer uyarısı AKP şefini hedef aldı. Bir gazetecinin sorusuna verdiği yanıtta Lavrov şunları söyledi: “Tüm ilgili ülkelere, Türkiye de bunlardan biri, mevcut durumu, Kiev rejiminin ebedi militarist açıklamalarını incelemelerini tavsiye ettiğimizi ve bu militarist eğilimleri teşvik etmemeleri konusunda uyardığımızı belirtmek isterim.”
14 Nisan günü, iki ABD savaş gemisi Karadeniz’e girmeden, Rusya Donanması büyük bir askeri tatbikatı başlattı. Aynı gün ABD’nin savaş gemilerinin Karadeniz’e çıkartmaktan vazgeçtiği açıklandı. 15 Nisan’da ise ABD, Rusya'nın “başkanlık seçimlerine müdahalesi ve siber saldırı” gerekçeleriyle, 10 Rus diplomatını sınır dışı etme kararı aldı.
Ukrayna üzerinden savaş istemeyen Rusya, geliştirilen hamleleri boş düşürme konusunda kararlı görünüyor. Etkinlik alanlarını arttırarak, bir güç odağı olarak kabul edilmek istiyor. Bunu henüz ABD tarzı saldırganlıkla değil, daha çok diplomasi ve uluslararası ilişkilerde daha etkin bir rol oynayarak yapıyor. Rusya ve Çin, “tek kutuplu dünya” döneminin kapandığını, ABD’nin bu gerçeği kabul etmek zorunda olduğunu savunuyor. Bu yeni dengeler, dünya jandarmasının daha saldırgan bir politika izlemesinin esas nedenidir. Bu durum dünyanın farklı bölgelerinde çatışmaların kışkırtılması riskini arttırıyor.
AKP-MHP iktidarı “bozguncu rolü” ile yine sahnede
İçeride zıvanadan çıkan icraatlarıyla ömrünü uzatmaya çalışan dinci-faşist iktidar, dışarıda ise ülkenin konumunu kirli pazarlıklar için masaya sürüyor. Söylemde sorunların diplomatik yolla çözülmesinden yana görünen Erdoğan, pratikte ise tam tersini yapıyor. Biden yönetimine yaranmak için Montrö Sözleşmesi’nden çekilmeyi gündeme getiriyor. Rusya’nın uyarıları üzerine çatışma olmasını istemiyoruz diyor ama aynı zamanda sık sık “Kırım’da Rus işgalini tanımıyoruz” vaazları veriyor. Zelenskiy’i Türkiye’ye davet ediyor, Ukrayna’ya silah satıyor, gerilimin aşılması konusunda Zelenskiy ile vizyonumuz aynı diyor. Hem Ukrayna’nın arkasında konumlanıyor hem Putin’in suyuna gidiyor. Bu süreçte AKP şefiyle görüşen Zelenskiy de şu açıklamayı yapıyor: “Her şeyden önce Karadeniz'deki güvenlik ve meydan okumalara ortak karşı koyma adımlarımızı kapsamlı bir şekilde görüştük. Verilmesi gereken tepki konusunda Kiev ve Ankara'nın vizyonunun aynı olduğunu belirtmek istiyorum.”
Dış politika alanındaki bu tutarsızlıklar, içeride sıkışan rejimin ömrünü uzatmak için nasıl çırpındığını gözler önüne seriyor. Yayılmacı hevesler ve emperyalist-siyonist güçlere hizmet bağlamında Suriye ve Libya’da yıkıcı bir rol oynayan AKP-MHP iktidarı, benzer bir rolü silah satmak ve batılı emperyalistlere yaranmak adında Ukrayna’da da oynamaya çalışıyor.
Gerilimin artmasına hizmet eden bu rol, Karadeniz’de sorunların daha da derinleşmesine hizmet ediyor. Ülkenin konumunu kirli hesapları için pazarlayan dinci-faşist rejim, hem Türkiye hem bölge halklarının başına yeni belalar açmaya soyunuyor.