Karadeniz’deki ölümlerden doğayı talan AKP iktidarı sorumludur!

Karadeniz’de yaylaları imara açmak için yapılan yollar için on binlerce ağaç kesildi, HES’ler uğruna dereler kurutuldu. Derelerin aktığı vadilerde bulunan yüzlerce çeşit endemik bitki yok edildi.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 25 Ağustos 2020
  • 10:53

18 yılı geride bırakan AKP-Erdoğan iktidarı döneminde Türkiye’de yaratılan çevre yıkımı Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanmadı.

AKP ülkenin dört bir yanının adeta köstebek yuvasına çevrilmesine ön ayak olmuş, yandaş ve yabancı sermayeye sınırsız ayrıcalıklar tanıyarak yağma ve talan politikalarıyla bir yıkım başlamıştır. Kanal İstanbul projesiyle bu yıkım doruğa çıkarmaya çalışıyor.

Bu dönemde birçok bölgede tarım arazileri yok pahasına istimlak edilmiş, tarım emekçileri açlıkla karşı karşıya bırakılmış, birçok yerde siyanürlü altın aramadan dolayı su kaynakları zehirlenmiş, hastalıkların baş göstermesine, hayvanların ölümüne yol açılmıştır. Yine nehirler üzerine ve dere yataklarına kurulan Hidroelektrik Santraller (HES) sebebiyle, Hasankeyf, Salda Gölü gibi alanlar talan edildi. Karadeniz’in bütün derelerini HES’lere tahsis için çaba harcandı/harcanıyor, yaylalar imar değişiklikleriyle yağmaya açık hale getirildi.

Ekolojik yıkımın en yoğun yaşandığı bölgenin Karadeniz olduğunu söylemek yanlış olmaz. Karadeniz ormanları açılan taş ocakları, maden projeleri ile talan edildi/ediliyor. Köylüler yüzlerce yıldan beri kullandıkları sulara ulaşamaz oldu.

Karadeniz’de yaylaları imara açmak için yapılan yollar için on binlerce ağaç kesildi, HES’ler uğruna dereler kurutuldu. Derelerin aktığı vadilerde bulunan yüzlerce çeşit endemik bitki yok edildi.

Bu yılın Mayıs ayında Mezopotamya Ajansı’ndan Tolga Güney’e  demeç veren Arhavi Doğa Koruma Platformu üyesi Leyla Öngel, Kamilet Vadisi’ne inşa edilen HES projesine karşı uzun süredir yürüttükleri mücadeleye değinmiş ve iki noktanın altını çizmişti. Döngel’in dikkat çektiği birinci nokta, “proje tamamlanmadığı halde santralın çalıştırılması ve kış aylarında vadiye ulaşımın zor olmasından kaynaklı projenin apar topar tamamlanmasıdır. İkinci nokta ise, “inşaat tamamlanmadan HES’i çalıştırıyorlar. Kar suyu da eriyince dereler doldu ve artan su taşarak yayladan dökülen toprakları çamur olarak aşağı indirdi. Bu durum kısa sürede bitecek bir şey değil, en az 3 sene sürecek. Bu da Kamilet’in yok edilmesi demektir.”

Nitekim Öngel’in dikkat çektiği bu kritik sorunlar birçok bölgede yaşanan felaketlerin nedenlerine de ışık tutuyor. Doğaya karşı başlatılan ve onulmaz yıkımlara yol açan bu talancı politika nedeniyle seller felakete dönüşmeye başlamış ve her yıl onlarca kişinin hayatını kaybetmesine neden olunmuştur.

İşte bu felaketlerden biri de Giresun’da vukuu buldu. Bu kez Giresun sular altında kaldı. Sorun yağmur sorunu değil, AKP olmadan da yağmur yağardı Karadeniz’e. Hatta daha fazla yağardı. Toprak kayması yaşanır heyelan da olurdu. Ama dere yatağına kurulu “şaşaalı şehirler” olmadığı için evler su altında kalmaz ve kimse boğulup hayatından olmazdı. O zaman bölgenin insanı tarih tecrübelerinden bilirdi, nerenin yerleşim yeri olacağını ve nasıl bir yapılaşma olması gerektiğini.

Doğaya yıkıcı ve yağmacı değil barışçıl ve uyumlu yaklaşılırdı. Bu kadar mal-mülk hırsıyla kirlenmemiş, gözleri doğayı yakacak-yıkacak kadar karartmamıştı. 12 Eylül sonrasında başlatılan köşe dönmecilik ve Türk-İslam sentezi Karadeniz’de devlet eliyle yaygın hale getirildi. Bölge insanı sola, aydınlanmaya karşı kışkırtılarak tarikatların kucağına itildi. Bu zemin üzerinde yetişen T. Erdoğan ve birçok AKP’li yönetici Karadenizli olmasına karşın, bu bölgenin birer celladı ve Azrail’i olmuş bulunuyorlar. Çevre bilinci yok, memleket sevgisi hak getire. Adamların gözlerini ‘rant-talan-para’ hırsı bürümüştür.

Bugünlerde faşist diktatör Kenan Evren’e taş çıkartan T. Erdoğan ve AKP’si, dincilik-milliyetçilik istismarıyla Karadeniz’in ruh dünyasını talan ederek, kendi ilkel-yağmacı zihniyetini egemen kıldı. İnsanlar bencil, insanlar yağma ve talancı oldu. Vicdanını soydular-soydurttular. AKP’ye oy deposu ve arka bahçesi oldular. Yağmaya ve talana bir avuç insan dışında sessiz kaldılar. Hatta bu vicdanlı, onurlu bir avuç insanı linç etmeye çalışanlar oldu.  

Ne oldi?

Ha uşağım!

Dereler taştı, HES’ler sardı her yeri, yaylalar betonlaştırılıp parsel parsel yağmalandı, sahil doldurulup asfalt yapıldı, denize ulaşan dereağızlarına şehirler kuruldu. TOKİ’ye peşkeş çekilen alanlar beton deryasına çevrildi.

Ve doğa bugün bunun intikamını alıyor.

Ha uşağım derseniz ki, “takdiri ilahi”, o da sizin bileceğiniz iş!

Ha şunu bilesunuz ki, “Doğan’ın yaşamak için insana ihtiyacı yok, insanın doğaya ihtiyacı var.”

***

Bir de 18 yılda AKP-Erdoğan iktidarının Karadeniz’e verdiği hasarı iyi hesaplayın. Kendiniz için değil, çocuklarınız ve torunlarınız için. Tarihin tanık olduğu büyük talanlardan birine maruz kalan Amerika’nın yerli Kızılderililerinin söylediği şu söz kulağımıza küpe olsun: “Biz bu dünyayı atalarımızdan miras değil, çocuklarımızdan ödünç aldık.”

Artık o linç ettiğiniz bir avuç direnen insanın yanında olmak görevinizdir. Direnme bilincini kuşanmak bir zarurettir sizin için.

31 Mayıs 2011 tarihinde emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun, doğasını, deresini, çocuklarımızdan miras aldığımız dünyayı savunurken, polis saldırısında geçirdiği kalp krizi sonucunda aramızdan ayrılmasını unutmuyoruz. Yine doğa talanına karşı direnen köylüler coplanıyor, gözaltına alınıyor, tehdit ediliyorlar yağmacı AKP-MHP rejimi tarafından. Bunlarla aranıza kalın bir çizgi çekmeniz kendi selametiniz için, çocuklarınızın geleceği için olmazsa olmazdır. Bunu da böyle bilesunuz!!!

M. İmran