ABD ve Bolivya’daki işbirlikçileri, yıllar süren kirli oyunlardan sonra, Morales yönetimini darbe ile yıktılar. Darbeciler emperyalist efendileri sayesinde yönetimi ele geçirdiler ancak Bolivya işçi sınıfının, kır ve kent yoksullarının cunta karşıtı direnişi kesintisiz bir şekilde sürdü. Kış aylarında başlayıp bahar aylarına yayılan grevler, gösteriler ve blokaj eylemleri pandemi koşullarına rağmen yıl boyunca devam etti. Devlet terörü ve medya gücüne rağmen eylemleri bastırmada çaresiz kalan darbe rejimi, cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerini de üç defa erteledi. Toplumsal baskı altında bunalan rejim en sonunda seçimlerin 18 Ekim’de yapılacağını deklere etmek zorunda kaldı.
Seçimleri kaybedeceğini bilen darbeciler, Sosyalizme Doğru Hareket Partisi’ni (MAS) yenilgiye uğratabilmek için blok olarak seçimlere katılma kararı aldılar. Seçimlerin yeniden ertelenmesi de dahil, seçim sonuçlarının kabul edilmemesi gibi seçenekler de karşı-devrimin masasında hazır bekletiliyor. 18 Ekim’de seçimler yapılsa bile sorunlar çözülmeyecek. Darbecilerin işbaşında bulunduğu Bolivya’da seçimlerin, sınıf çatışmalarının yeni bir zeminde ve daha karmaşık koşullarda devam etmesinden başka bir sonuç yaratması beklenmiyor.
Bolivya siyasal tarihinde ordunun rolü
Bolivya tarihi, iktidarlarını ordunun süngü zoruyla ayakta tutan sömürgeci Avrupa kökenli (zamanla dönüşerek burjuvalaşan) toprak sahipleri ile “işçiler, kent-kır yoksulları, dışlanmış yerliler” arasında süren sınıf çatışmaları ve darbelerin tarihidir. 1825’te bağımsızlığını kazandıktan sonra Bolivya’da ortalama ömrü iki yıl olan 90 hükümet kuruldu. Ülke 194 yıl zarfında 191 darbe veya darbe girişimine sahne oldu.
2019 yılında organize edilen son darbe ile başa getirilen Jeanine Anez, sömürgeci atalarının izinden gidiyor. Twitter hesabından yaptığı bir paylaşımda, “Yerlilerin şeytani ayinlerinden arınmış bir Bolivya hayal ediyorum; şehir Yerlilere göre değil; ya dağlık arazilere ya da Chaco’yo gitmeliler.” ifadelerini kullanarak, ilikline kadar ırkçı olduğunu pervasızca ilan etti. Anez, CIA’nın planladığı darbe ile başa getirildi. Oysa darbe ile yıkılan Evo Morales liderliğindeki MAS yönetimi hem ezilen yerlilerin hem işçi sınıfıyla emekçilerin, yani Bolivya halkının çoğunluğunun desteğiyle başa geçmişti.
MAS iktidarı ve “ezilenler programı”nın sınırları
Su ve doğalgazın özelleştirmelerine karşı protesto eylemlerini sendikalarla birlikte örgütleyip yöneten MAS, direnişe geçen 500 bin işçi, emekçi ve köylünün basıncıyla gerici rejimi sarsmıştı. Yıllara yayılan direniş sürecinde yüzbinlerle birlikte başkent La Paz’ın üzerine yürüyen Morales, bugün karşı-devrimin başkan adayı olan eski Başkan Carlos Mesa’yı istifaya zorlamıştı. Kitle mücadelelerinin birikimiyle seçimleri kazanan Morales 2006 yılında iktidara gelmeyi başarmıştı. 1998’de Venezuela’da Hugo Chavez’in seçilmesiyle başlayan süreçte, kitlelerin direnişine dayalı “sol dalga” Latin Amerika’da kabarmıştı. Bu dalganın öne çıkardığı liderlerden biri olan Morales de, Chavez gibi “Bolivarcı Devrim” ve sosyalizm çizgisini savunarak başa gelmişti.
Bolivya tarihinde en uzun süre (22 Ocak 2006-10 Kasım 2019) iktidarda kalan Morales’in başkanlığının ilk on yılında uygulanan ilerici politikalarla, kişi başına düşen gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) ikiye katlandı, aşırı yoksulluk yüzde 38’den yüzde 18’e düşürüldü, işsizlik azaldı. Ülkenin bazı doğal kaynakları devletleştirildi, emperyalist tekellere ait olan işletmelerden alınan vergiler arttırıldı. Eğitim alanında yapılan ilerici reformlarla okuma-yazma oranı yükseltildi, emekçilerin sağlık hizmetine erişimi sağlandı. İktidarının ilk döneminde aldığı halkçı önlemler emekçi kitlelerde karşılığını buldu. 2006’da yapılan seçimlerde yüzde 54 oyla devlet başkanı seçilen Morales, ikinci ve üçüncü dönemlerinde (2009 ve 2014) oyların yaklaşık yüzde 65’ini alarak seçimleri yeniden kazandı.
Ezilenlerin/dışlananların hareketi olarak iktidara gelen MAS’ın iktidarını sürdürebilmesinin yolu dar programının aşılmasından geçiyordu. Ya ileri atılarak toplumsallaştırmalara yönelecek, karşı-devrimin ekonomik temellerini ve onlardan devraldığı devlet mekanizmasını tasfiye edecek, ya da ezilenlerin düzen içindeki temsilcisi olma çizgisine bağlı kalarak tutuculaşacak, MAS’ı iktidara taşıyan işçi sınıfı ve emekçi halktan uzaklaşacaktı.
İkinci yolu tercih eden Morales, 2016 referandumuyla yeniden seçilebilmesini sağlayacak anayasal düzenlemelere yönelerek devrimci enerjiyi heba etme yoluna saptı. Anayasanın “üst üste üç dönemden fazla başkan seçilemez” ibaresini içeren kanununu değiştirmek için referandum yaptı. Değişiklik, yüzde 52,3’lük oranla reddedildi. Buna rağmen ertesi yıl, Anayasa Mahkemesi’nin zorlama bir yorumla “bir başkanın süresiz olarak yeniden seçilebileceğine” dair karar vermesini sağladı. Bu süreç kendisini destekleyen toplumsal tabanla Morales’in karşı kaşıya gelmesine yol açtı. Emekçilerin, Morales yönetimine ve MAS liderliğine olan güvenlerini sarstı. Nitekim 2016 referandumunda yüzde 50’nin altına düşen toplumsal destek, 2019 başkanlık ve parlamento seçimlerinde yüzde 40’lara kadar geriledi. Toplumsal desteğinde ciddi aşınmalar yaşayan MAS, 2019 seçimlerinden sonra darbeye kadar uzanan kitlesel protesto eylemlerine taraftarlarının katılmasını bile önleyemedi. Protesto eylemlerinin karşı-devrimci darbenin manivelası yapılmak istendiğini fark eden işçi ve emekçiler kendi sağduyuları ile saf değiştirerek, sağcı-faşist güçlere karşı mücadeleye yöneldiler.
ABD ve CIA patentli darbeye giden yol
WikiLeaks belgelerine göre, 2006-2009 yılları arasındaki ABD hükümet yazışmalarında 2008 yılında Morales’e suikast düzenlenmesi planlanmış, bunun için Bolivyalı sağcı gruplara milyonlarca dolar aktarılmıştır.
Belgeler, ABD’nin muhalif gruplara ‘terörist planlar’ hazırlattığını, Bolivya’nın doğalgaz boru hatlarına saldırılar yapılmasının da planlara dahil olduğunu deşifre etti. Eylül 2008’de başlatılan “sivil itaatsizlik” girişiminin arkasında ABD’nin Bolivya Büyükelçisi Philip Goldberg olduğuna dair kanıtlar ortaya çıkınca, Büyükelçi, ‘persona non grata’ (istenmeyen kişi) ilan edilerek sınır dışı edildi.
ABD’de kirli oyun çoktu. Nisan 2009’da Bolivya polisi, Morales’e karşı suikast düzenleyecekleri iddiasıyla üç yabancı paralı askeri tutukladı. 2015’in başlarında, ABD Uyuşturucu ile Mücadele Dairesi (DEA) Morales yönetimini istikrarsızlaştırmak için bir komploda yer aldı. DEA, “Kral Çıplak” adını verdiği bir operasyonla, Morales ve MAS’ın liderlerini kokain kaçakçılığı ile ilişkilendirmeye çalıştı. Morales yönetimi Aralık 2015’te, Bolivya’da çalışan ABD Konsolos Yardımcısı Ari Avidar’ı ajanlık yaptığı için sınır dışı etti. Darbe günlerinde 4 Kasım 2019’da, Morales’in helikopteri şüpheli mekanik sorunlar nedeniyle yere çakıldı. Kaza gerçekleştiğinde uçak yere çok yakın olduğu için can kaybı olmadı.
Darbeden sonra eski ABD senatörü ve “savaş karşıtı” Mike Gravel, paylaştığı Twitt mesajında, “Bolivya’daki gücü kazandığın için tebrikler, @CIA” ifadesini kullanarak darbenin mimarının CIA olduğunu ilan etti.
Evo Morales’e karşı gerçekleştirilen darbenin “uydurulmuş” bir yalana dayandığını, konuyu araştıran The Washington Post gazetesi de yazdı. Gazete, “Ekim seçimlerinde usulsüzlük olmadı” haberini yapmak durumunda kaldı. Buna rağmen Alman hükümeti sözcüsü Steffen Seibert, darbeyi “barışçıl bir çözüme doğru atılan adım” olarak nitelemişti. Kapitalist tekellerin yeşile bulanmış yeni savaş partisi Yeşiller’in dış politika sözcüsü Omid Nouripour ise, “Ordu, göstericilerin yanında yer almak için doğru kararı vermiş” diyerek darbeyi destekledi.
Paylaşılamayan “beyaz altın”: Lityum
Bolivya, lityum rezervlerinin yüzde 70’ine sahip. Lityum ise, güneş enerjisinden elektrikli taşıtlara, taşınabilir elektronik cihazlardan diğer yeni teknolojilere bir dizi kritik alanda yaşamsal önem taşıyan bir elementtir.
Pekin’e yaptığı son gezide Çinli firmalar Xinjian Tbea Group ve Boachent’e, Coipasa ve Pastos Grandes’le lityum üretimi için 2,3 milyar dolarlık bir imtiyaz anlaşması imzalayan Morales, devlete ait Bolivya Lityum Yatakları (YLB) ile en büyük müşterisi Tesla olan Alman ACI Sistemleri’yle de bir anlaşma imzaladı. Darbeden sonra Tesla CEO’su Musk’a, bir Twitter kullanıcısının, “Halkın çıkarına olmayan neydi biliyor musun? ABD yönetiminin sen lityum alabilesin diye Bolivya’da Evo Morales’e darbeyi organize etmesi.” demesine, Musk arsız bir üslupla, “Kime istiyorsak darbe yaparız. Aş bunları” karşılığını vererek, darbenin arkasında yatan asıl olgunun ne olduğunu da dile getirmiş oldu.
Washington merkezli “düşünce kuruluşu” Stratfor’un, ABD’nin Çin’e “lityum iyon akü pazarının çoğunluğunun kontrolünü zorlaması ve Bolivya’nın büyüyen jeopolitik önemini bu sektörde avantaj sağlaması” için meydan okuma çağrısında bulunması da, darbenin temel amaçlarından birinin ‘beyaz altın’ diye tabir edilen lityum kaynaklarına el koymak olduğunu gösteriyor.
Emperyalistler bu kadar pervasızken, Morales kendisini iktidara taşıyan toplumsal tabanın devrimci taleplerini gözeten, buna dayanarak devrimci enerjisini açığa çıkartan bir yol seçmekten uzak durdu. Lityum anlaşmasından batılı emperyalist tekelere pay vererek iktidarını koruyabileceği yanılgısına kapıldı. Morales yönetimi, MAS’ı iktidara taşıyan işçi ve emekçi halk hareketinin taleplerini yerine getirerek dönüşüm sürecini ileriye taşımaktan kaçınıp, emperyalist tekellerle anlaşma yaparak iktidarını güvenceye alabileceği boş hayaline saplandı.
Tekellerle anlaşmaya bel bağlayan Morales, darbeye giden yolun döşenmesine katkı sunmuş oldu. Nitekim Morales’in darbe sonrasında yaptığı açıklamada, “Birçok fabrika açmayı planlıyorduk. Bolivya açacağı bu fabrikalar sayesinde dünya için lityum fiyatını belirleyebilecekti. Şimdi bazı sanayileşmiş ülkelerin rekabet istemediğini fark ettim” ifadesini kullanması, kapitalizm hakkında beslediği küçük-burjuva hayalleri göstermesi bakımından ilginç olduğu kadar öğreticidir de. Morales’in, sınıfsal körlükten dolayı gerçeği fark etmede gecikmesi, Bolivya halkına çok pahalıya mal oldu.
Morales’in toplumsal tabanından kopuşu hızlanıyor
Modern toplumlarda köklü devrimci dönüşümler gerçekleştirebilmenin temel koşullarından biri, işçi sınıfı ve emekçileri burjuvaziye karşı, devrimci mücadelede birleştirecek politika, örgüt ve programın olmasıdır. Devrimci sınıf eksenli mücadele yerine ‘ezilenlerin hareketi’ olarak sınıfsal içeriği muğlak bir program ve söylemi temel alan MAS ve Morales, iktidarının ilk on yılında hayata geçirdiği devletleştirme ve ulusallaştırma politikalarıyla programının sınırlarına ulaştı. Kapitalizmin tasfiye edilmesini hedeflemeyen parti önderliği ve hükümet toplumsal tabanıyla giderek daha çok karşı karşıya geliyordu. Morales’in iktidarda kalması için referandum sonuçlarının by-pass edilmesi biriken tepkinin taşmasına yol açtı. MAS’ın tabanı devrimci kaygılarla Morales’in bu keyfiliğine karşı eleştiriler yöneltirken, karşı-devrim cephesi ise bu durumu Amerikancı darbe için fırsata çevirdi.
Referandum sonuçlarının by-pass edilmesinden daha önce, hükümetin grev ve protestolara karşı yer yer devlet şiddetiyle cevap vermesi işçi hareketiyle MAS yönetimi arasındaki açıyı büyüttü. MAS hükümetinin “ezilenlerin temsilcisi” olma duyarlılığını bile yitirmesi, tabanın ihtiyaçlarının sürekli ötelenmesi aşağıdan yukarıya doğru bir öfkenin birikmesine neden oldu. Morales hükümetinin söz verdiği ekonomik reformları uygulamasını isteyen madencilere temmuz ayında polisin ateş açması, yerli halkın ve sendikaların düzenlediği gösterileri durdurmak için sert bir tutum alması, “sosyalist” hükümet ile işçi ve emekçilerin arasını iyice açtı.
Yoğun protestolara karşın Morales, ‘kalkınma’ adına çok uluslu emperyalist enerji şirketlerinin, Bolivya’da yerli halkı korumak için kurulan Bolivya milli parkları içinde petrol ve doğalgaz aramalarına izin verdi.
İşçilerin, kent ve kır yoksullarının, ayrımcılığa maruz kalan yerlilerin hareketinin devrimci dalgasıyla iktidara gelen MAS ve Morales, toplumsal tabanına her gün biraz daha yabancılaştı. Brezilya’da topraksız kır işçileri hareketinin temsilcileri gibi, Morales ve MAS önderliği de merkeze yerleşerek bir statüko oluşturmaya çalıştılar. San Cristobal madeninde çalışan işçilerin çalışma saatleriyle ilgili şikayetlerini, Japon Sumitomo şirketinin ricası üzerine görmezden gelecek noktaya savrulan Morales, işçilerden çok kapitalistlerle iyi geçinmenin derdine düşmüş görünüyordu.
Toplumsal tabanına yabancılaşan Morales, “ihtiyatlı maliye politikası” izleyerek derecelendirme kuruluşlarından Fitch ve Moody’sin finans kapital yatırımları lehine kararlar almasını sağladı, ama aynı zamanda işçi sınıfı ile emekçilerin öfkesini de kazandı.
Kapitalist mülkiyet ilişkilerini tasfiye etmek yerine kapitalizmin ‘ehlileştirilmesi’ni temel alan reformist programın sınırlarına ulaşan Morales’in işçi sınıfı ve emekçiler üzerindeki etkisi zayıflıyordu. Ekim 2019 seçimlerinde 400 bin oy kaybetmesi, bu zayıflamanın göstergesiydi. Güven bunalımının yaşandığı bir ortamda seçim sonuçlarında manipülasyon yapıldığı iddiaları MAS’ın tabanında da karşılık buldu. Morales’in yaptığı açıklamaları tatmin edici bulmayan MAS taraftarları da 21 Ekim-10 Kasım arasında yapılan protesto gösterilerinin en azından ilk günlerinde yer aldılar.
MAS hükümetini destekleyen Bolivya İşçi Merkezi/Sendikası (COB) Morales’in istifasını istedi. COB’a bağlı ve Morales’i destekleyen ana yerli grupları birleştiren Köylü Sendikaları Konfederasyonu (CSUTCB), Morales’in “Chonchocoro hapishanesinde çürümesi gerektiğini” açıkladı. Morales ve MAS tarafından hayal kırklığına uğratılan işçiler, kent ve kır yoksulları bu eylemlerde Morales’e bir ders vermek isteğiyle yer aldılar. Ancak, eylemlerin karşı-devrimci bir darbeye dayanak yapılmak istendiğini fark eden işçiler ve emekçiler alanlardan çekilerek Amerikancı darbeye karşı MAS ve Morales’e destek verdiler.
Başkent La Paz’da ve işçi kenti El Alto’da sokaklara dökülen on binlerce işçi ve genç, polis karakollarını ateşe verdi, militarist güçlerin karşısına çıkarak darbeye karşı militanca direndiler. Ülkenin değişik bölgelerinde madenciler ve köylüler otoyolları ulaşıma kapattılar. Protesto eylemlerine, gerçek mermi, göz yaşartıcı gaz bombalarıyla cevap veren karşı-devrim, Cochabamba’da helikopterden halkı yaylım ateşine tuttu. Emekçiler verdikleri ölü ve yaralılara karşın direndiler.
2014 seçimlerinden sonra 400 bin oy kaybeden Morales, hala işçi sınıfı ile emekçilerden büyük bir destek alabiliyordu. Morales ve partisi MAS’a karşı yaşadıkları güvensizlikten dolayı protesto eylemlerinde yer alan işçiler, eylemlerinin sağcı-Amerikancılar tarafından istismar edilmesine ise izin vermediler. İşçi sınıfı ve emekçilerin kırılma anlarında gösterdiği sınıfsal basirete yaslanarak karşı-devrimi püskürtmek mümkündü. Ancak Morales ve MAS liderliği işçilerin gösterdiği devrimci kıvraklığın zerresini gösteremediler. Morales, darbeden dört gün önce polis teşkilatının başkaldırısı ve ordu komuta kademesine karşı etkili vuruşlar gerçekleştiremedi. García Linera ve diğerleriyle birlikte Morales Meksika’ya sığınmak için ülkeyi terk ederek, emekçileri faşist çetelerle yüz yüze bıraktılar.
Morales, kendinden önceki kolonyalist sömürücü sınıflar gibi ekonominin kaynaklarından orduya pay vererek orduyu kendisine bağlayacağı hayaline kapıldı. “Ordu-köylü ittifakı” dediği ucube şeye dayanarak iktidarda kalacağını ve burjuva orduyu dağıtmak yerine satın alarak onunla iyi geçinmeyi temel alan Morales’in burjuva hayalleri, Bolivya halkına pahalıya mal oldu.
Ekonomik zenginlikten pay vererek kendisine bağladığını sandığı silahlı kuvvetlerin başındaki Amerikancı General Williams Kaliman, televizyonda yaptığı açıklamayla darbe sürecini tamamladı. Kaliman, tüm ordu kurmaylarıyla birlikte, “devlet başkanının istifa etmesini ve Bolivya’nın iyiliği için huzur ve istikrarın yeniden kurulmasına izin vermesini önerdiklerini” ilan etti. Morales ve García Linera, “kan dökülmesini önlemek” ve “barışı güvenceye almak” için istifa ettiklerini açıklayarak “öneri”yi kabul ettiklerini duyurdular.
Amerikancı darbeye karşı işçi sınıfı ile emekçilerin tutumu farklıydı. Zira açıklamanın yapıldığı saatlerde darbeye karşı çıkan Bolivyalı işçiler, emekçiler ve yerliler faşist çetelerin terörüne uğruyor, evleri yakılıyordu. Darbenin ardından yaptığı açıklamada, “Birçok fabrika açmayı planlıyorduk. Bolivya açacağı bu fabrikalar sayesinde dünya için lityum fiyatını belirleyebilecekti. Şimdi bazı sanayileşmiş ülkelerin rekabet istemediğini fark ettim.” diyen Morales, Kaçışını El País’e anlatırken, “Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı arayarak, beni herhangi bir yere götürebileceklerini söyledi. Bu benim için garipti” diyordu. Bolivya’da yaşanan trajedinin sınıfsal karakteri bundan daha iyi nasıl açıklanabilir ki?
Olayların seyri Bolivya emekçilerini zorlu bir dönemin beklediğini gösteriyor. Türkiyeli komünistler olarak Bolivya işçi sınıfı ve emekçileriyle dayanışmamızı kuru bir söz olmaktan çıkartıp gerçeğe dönüştürmenin yolu, Bolivya işçi ve emekçi halk hareketinin deneylerinden gerekli devrimci sonuçları çıkarmaktan geçiyor.
Bolivya deneyimini ele alan liberaller, “Buna karşılık, MAS yönetiminin, hatasını geç de olsa açıkça kabul edip, müzakere masasına oturması, parlamentodaki gücüne dayanarak çatışmayı ve kaosu körükleme macerasına kapılmaması Bolivya’da solun yeniden demokratik yollarla iktidara gelmesi ve yarıda bırakılan sosyal ve siyasal dönüşümü devam ettirmesi umudunu canlı tutuyor.” (Birikim, Ahmet İnsel) diyor.
Oysa Bolivya’da yaşanan trajedinin sorumlusu tam da bu sol liberal çizgidir. Morales ile partisi MAS’ın içine düştüğü açmaz, sınıf çatışmalarının keskinleştiği yerde, sol liberalizmin geçer akçe olmamasıdır. Darbecilere boyun eğmektense, Morales’e destek veren emekçiler de sol liberal çizginin bir çıkış yolu olmadığını yaşayarak gördüler.
Burjuvazi ne kadar sınıf bilinçli, ne denli örgütlü ve pervasızsa, işçi sınıfı ve emekçilerin de en az o kadar bilinçli, örgütlü ve karalı bir şekilde sert sınıf çatışmalarına hazırlanmaları gerekiyor. İşbaşındaki faşistlerin politikası böyle bir çatışmayı kaçınılmaz hale getiriyor. Cuntanın İçişleri Bakanı Arturo Murillo, “Beraber çalışmak için çok ilginç bir insan olan yeni Savunma Bakanı [Luis Fernando López Julio] ile konuştum. Sokaklarda halkın güvenliğini sağlayan orduya ve polise sahibiz… İsyan eden herkes hapse girecek; peşinizdeyiz.” diye açıklama yaparak emekçileri açıkça tehdit etti. Darbecilerin İletişim Bakanı Roxana Lizárraga ise, “Hukukun üstünlüğü, isyana karışan gazetecilere ya da sahte gazetecilere karşı kullanılacak” diyor.
Darbecilerin açıklamaları, emekçilere kaba bir kölelik dayatmak istediklerini gözler önüne seriyor. Emekçilerin Morales döneminde kazandıkları hakları gasp etmek için de fırsat kolluyorlar. Bolivya işçi sınıfı, emekçileri, yerli halkları ile ilerici-devrimci güçleri yeni bir sınavla karşı karşıya gelmiş görünüyor. Hakları-kazanımları koruyabilmelerinin yolu bilinçli, örgütlü, devrimci birleşik bir direnişe hazırlanmaktan geçiyor.