Çözülmesi engellenen Filistin sorunu

Emperyalistler, Filistin gibi bir asırlık geçmişi olan sorunlara çözüm getirmezler, getiremezler. Çünkü sorunu yaratan ve çözülmesini engelleyen bizzat kendileridir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 09 Ekim 2023
  • 14:00

7 Ekim Cumartesi günü Filistinli direnişçilerin İsrail’e karşı başlattığı “Kudüs Tufanı” saldırısıyla bir asırlık tarihi olan Filistin sorunu birkez daha dünyanın gündemine oturdu.

Cumartesi sabahı İsrail'e karşı binlerce roket fırlatan Filistin direniş hareketi mayıs ayındaki çatışmaların ardından İsrail’le varılan “ateşkesi” fiilen sonlandırmış oldu. Saldırıyla birlikte yüzlerce direnişçi İsrail'e girdi. İsrail ordusu "savaş hali" ilan ederken, koordineli bir şekilde düzenlenen saldırılarda en az 300 İsrailli hayatını kaybetti, 1500’e yakın kişi ise yaralandı.

Filistinli yetkililere göre İsrail'in karşı saldırılarında ise 20’si çocuk 400'den fazla Filistinli yaşamını yitirdi. Her iki taraftan da yüzlerce ölü ve yaralı var.

Avrupa Birliği (AB) ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Siyonistlerden daha çok Siyonist’çe açıklamalarla İsrail’e arka çıktılar.

İsrail medyası, İsrail kasabalarına sızan silahlı kişilerle çıkan çatışmalarda en az 300 İsraillinin öldüğünü, yüzlerce kişinin de yaralandığını resmi kaynaklara dayandırarak doğruladı. Bazı Filistinli kaynaklar ise bu sayının 600’den fazla olduğunu söylüyor. Aralarında bir general ile çok sayıda rütbeli askerin de bulunduğu 100’e yakın İsraillinin ise Filistinli direnişçiler tarafından esir alındığı bildiriliyor.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze'nin bir "şer yuvası" olduğunu söyleyerek “Hamas'ın tüm sığınaklarını yerle bir edip harabeye çevireceğiz” diye tehditler savurdu. Halkı Gazze’yi terk etmeye çağıran Netanyahu, topyekün savaşla tahdit etti.

Sivil ya da direnişçi ayrımı yapmadan İsrail ordusunun Gazze’de yerleşim birimlerini harabeye çevirdiği gelen haberler arasında. Filistinli direnişçilerin de İsrail’in güneyinde bazı yerleşim birimlerinde kontrolü halen elde tuttukları, bazılarının ise İsrail’e sızarak polis karakollarına saldırdığı bildiriliyor.

Son 50 yılın en büyük ve koordineli saldırısıyla karşı karşıya kaldığını söyleyen İsrail hükümeti, yedek asker ve subayları “göreve” çağırdı ve “savaş hali” ilan etti.

Diğer taraftan, Lübnan’daki Hizbullah güçleri İsrail işgali altında bulunan Şeba Çiftlikleri’ndeki askeri noktalara roketle saldırı düzenleyerek Filistin direnişiyle dayanışma içinde olduklarını duyurdu. Buna karşın İsrail ordusunun da Lübnan’a füze attığı bildirildi.

Birleşmiş Milletler (BM) Barış Gücü diye tabir edilen emperyalistlerin militarist gücü, Lübnan-Filistin sınırına yerleştirildi.

Amaç, Filistin’e yapılabilecek desteği kesmek. İsrail ise elektriği kestikten sonra Gazze’ye akaryakıt ulaşımını da keserek tam ambargo ilan etti.

***

Her ne kadar Mayıs 2023’de taraflar “ateşkes” anlaşması yapmış olsa da Siyonist İsrail, Filistin topraklarını işgal etmeye ve Filistinlileri katletmeye devam etti. Yahudi yerleşimciler ise Filistinlilere ait zeytinlikleri kökünden sökerek kendi denetimindeki yerlere götürüp dikerek hırsızlık yapmayı sürdürdü. Ekin yetişmemesi için Filistinlilerin topraklarını yakan yerleşimciler, birçok cinayet de işlediler. Gözü dönmüş Siyonist İsrail ordusunun hedef alarak katlettiği Filistinli çocukların görüntüleri ise hala hafızalarda ve bu tür saldırılar devam ediyor. Yılın başından bu yana 300’e yakın Filistinli öldürüldü.

Toprakları işgal edilen Filistin halkının kendini savunmasına “terörist saldırı” diyen batılı emperyalistler, İsrail’in Filistin halkına savaş ilan etmesini ve Gazze’de sivilleri katletmesini “meşru müdafaa” olarak tanımlayarak arka çıkıyorlar. Bu tutumu alan ABD ile AB en az Siyonist İsrail kadar katliamcıdır, yaşananlardan sorumludur ve katledilen o Filistinli çocukların kanına elleri bulaşmıştır.

Bölge’de tam bir savaş hali var ve bu durum diğer bölge ülkelerini de kapsayacak bir dinamik taşıyor. Halklar, emperyalistlerin ve Siyonist İsrail’in bölgeyi kana bulamasına karşı birlik olup, birlikte baş kaldırmadıkları sürece emperyalistlerin bölge üzerindeki oyunlarının ve hesaplarının önüne geçilemez.

Derinleştirilen Filistin sorunu

I. Dünya Savaşı yıllarında İngiltere Başbakanı olan (1916-1922) David Lloyd George, 1917 yılında ünlü Rothschild ailesinin bir üyesi olan Bankacı L. Walter Rothshild’e İngiliz hükümetinin Yahudiler için ulusal bir ülke kurma vaadini içeren bir mektup gönderir.

Bu mektupta, Filistin topraklarında bir Yahudi devletinin kurulmasına işaret ediliyordu. Birleşik Krallık tarafından Filistin topraklarının sömürgeleştirilmesi adeta bu sürecin başlangıcı oldu. İngiliz hükümetinin Kasım 1917’de yayınladığı Balfour Deklarasyonu ile bu süreç fiilen başlatılır. Dünyanın dört bir yanından Yahudiler, bir kısmı zorla bir kısmı “gönüllü” olarak Filistin topraklarına taşınmaya başlandı. İngiltere böylece Siyonistlere “verdiği sözü” yerine getirmenin ilk adımını atmış oldu.

Filistinlilerin ilk büyük ayaklanması 1936’da başladı ve ancak 1939’da bastırılabildi. Ogün bugündür Filistin halkının Siyonist işgale ve emperyalistlere karşı intifadası dalgalı bir şekilde devam ediyor.

İşgalci İngiltere Filistin topraklarından çekilmeden önce, Stern, Palmah, Irgun, Haganah ve Betar adlı Siyonist çetelerin kurulmasına ve silahlanmasına önayak oldu. İngiltere’den sonra bu çeteler işgal ordusuna dönüştü. İlerleyen yıllarda bu çetelerin liderlerinden David Ben-Gurion, Menachem Begin, Ariel Şaron gibi kişiler Siyonist devletin yöneticileri oldular. David Ben-Gurion 1948’de kurdurulan siyonist devletin ilk başbakanı oldu. Menachem Begin ise 70’li yıllarda ilk önce dışişleri bakanı sonrasında başbakan oldu. Ölümüne (1992) kadar da siyonizmin akıl hocalığını yapmaya devam etti. Sabra ve Şatilla mülteci kamplarındaki vahşi katliamların da sorumlusu olan Ariel Şaron ise 2000’li yıllarda başbakan oldu ve Tayyip Erdoğan’la yakın ilişkiler kurdu.

***

Filistin’in köy ve şehirlerinin zorla boşaltılması İngiltere’nin denetiminde gerçekleşti. Arap halkının Siyonizme karşı sokağa taşan öfkesini dindirmek için olsa gerek; İngiltere sömürgeciliğine sadık kukla rejimlerden Irak, Mısır ve başka Arap ülkelerinin katılmış göründüğü, başarısız olacağı adeta planlanmış bir savaş başlattılar.

1948’de gerçekleşen bu savaşta İsrail emperyalistlerden de aldığı destekle üstün geldi. İsrail devletinin kurulması ve Filistin halkının topraklarından sürülmesi 1948 Nakba’sı (1948 Felaketi) olarak tarihe geçti. 1948 Nakba’sında siyonist çetelerin Filistin’in Deir Yasin köyünde gerçekleştirdiği ve 254 kişinin katledilmesiyle sonuçlanan saldırı da tarih sayfalarında yer almaktadır.  

Ancak Arap halkları 1948 Nakba’sını “sineye çekmeyi” kabul etmediler. Hem Filistin’de hem başka ülkelerde mücadeleler gelişti. Irak’ta, Irak Komünist Partisi’nin de (IKP) katkılarıyla İngiliz kuklası rejim devrildi ve Abdülkerim Kasım iktidara getirildi.

Mısır’da Cemal Abdülnasır’ın başını çektiği sosyalist olma iddiasındaki “Özgür Subaylar” Mısır’daki kukla rejimi devirerek iktidara geldiler. 1950’li yılların sonunda Filistin direniş hareketlerinin ilk nüveleri oluşmaya başladı. 1960’lı yılların sonları ‘70’li yılların başında ise, Filistin direnişi dünyanın temel gündemlerinden biri haline gelmişti.

1967 Nakba’sına giden süreç

II. Dünya Savaşı İngiltere’nin gerilemesi ve ABD’nin ilerlemesiyle sonuçlandı. “Dünya jandarmalığını” ele geçiren ABD artık yeni “oyun kuran” güçtü ve Siyonist devletin de en büyük destekçisiydi. Cemal Abdülnasır önderliğinde 1967’de oluşan ittifak da Filistin’deki işgali yenmede başarılı olamadı. Çünkü sadece siyonist İsrail’le değil, ABD jandarmalığında tüm bir kapitalist dünya ile savaşılıyordu. Felaketle (Nakba) ile sonuçlanan ‘67 savaşında İsrail, Suriye’nin Golan Tepeleri’ni, Mısır’ın Sina Yarımadası’nı ve Ürdün kontrolündeki Batı Şeria’yı işgal etti.

O zamandan beri emperyalist ülkeler 1967 öncesi sınırları baz alarak “iki devletli çözüm” lafı edip durdular. Birleşmiş Milletler de bu yönde karar aldı ancak Siyonistler bu kararı tanımadı ve Filistinlilerin topraklarını gasp etmeye devam ettiler. Sol-sosyalist çizgideki Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) ile başka birçok ilerici Filistinli örgüt ve hareket bu dayatmaya karşı çıktı. Böyle bir süreçte Filistin sorunu dünyadaki devrimci hareketlerin ve enternasyonal devrimcilerin önemli gündemlerinden biri haline geldi. Deniz Gezmiş ve arkadaşları dahil, Türkiye’den ve dünyanın bir dizi ülkesinden enternasyonal devrimciler Filistinlilerle omuz omuza savaştı.

Filistin davasının sempati ve ivme kazanması

Filistin davasının sempati ve ivme kazanmasının en önemli gelişmesi kuşkusuz ki Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) kurulmasıdır.

Birçok örgüt, parti ve hareketi bünyesinde toplayan bir çatı örgüt olan FKÖ direnişin otoritesi haline geldi. Ayrı ayrı örgüt ve çevreler tek bir örgütte, tek bir hedef için, FKÖ saflarında bir araya geldi. O hedef de Filistin topraklarını işgalden kurtarmak ve demokratik Filistin devletini kurmaktı. Yaser Arafat önderliğindeki El Fetih, FKÖ içinde askeri ve siyasi olarak gücünü arttırmayı başararak Yaser Arafat’ı FKÖ liderliğine taşıdı.

Oslo görüşmeleri ve “arkadan saplanan bıçak”

FKÖ zaman içinde diplomatik görüşmeleri merkezine koyan bir noktaya geldi. ABD’nin “arabuluculuğu” ile 1993’te Norveç’in başkenti Oslo’da imzalanan “Oslo Anlaşması”, Filistin davasına adeta “arkadan saplanmış bir bıçak” oldu. FKÖ bünyesindeki birçok grup, “Oslo Anlaşması, Filistin yönetiminin işgal için çalışan bir polise dönüştürülmesi dışında hiçbir maddesinin uygulanmadığını” söyleyerek tepki gösterdi.

Filistin halkı “arkadan saplanan bu hançere” sessiz kalmadı. 1987’de yaşanan görkemli Filistin İntifadasını bitirmek için imzalanan “barış” anlaşmasının aldatmacadan başka bir şey olmadığını Filistin halkı kısa sürede fark etti. Sözde barış anlaşması imzalanmasına rağmen devam eden İsrail saldırganlığına karşı Filistin halkı 2000 yılında patlak veren İkinci İntifada ile yanıt verdi.

Sovyetler Birliği’nin 1990’larda dağılmasının FKÖ’ye olumsuz bir yansıması oldu. Özellikle Arafat önderliğindeki El Fetih “ABD barışı”ndan medet umar duruma düştü. Kukla Arap rejimleri ise ABD’nin dümen suyunda yüzmeye başladılar.

Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası, gerici Arap rejimlerinin ABD’nin dümen suyuna girmesi, İran’daki Molla rejiminin Filistin davasına “el artırmasının” önünü açtı.  İran, Lübnan’daki Hizbullah ve Filistin’deki Hamas, İslami Cihat gibi hareketlerle önceden kurduğu ilişkileri pekiştirmeye başladı.

***

Filistin halkı emperyalistlerin garantörlüğünde diplomatik yollarla, “çözüm masalarıyla” bir barışın sağlanamayacağını ne yazık ki acı deneyimler yaşayarak gördü. “Kurtlar sofrasında çatalın uzun olmazsa lokma yedirmezler” demişler.  

Emperyalistlerin desteğini arkasına alan siyonist İsrail ezilen dünya halkları nezdinde Filistin’in haklı davasını gözden düşürmeyi başaramayacaktır.  Filistin ve İsrail’deki savaşın diğer bölge ülkelerini de kapsayacak bir dinamiğe sahip olduğu ise aşikâr.

Siyonist İsrail’in özellikle İran’ı savaş minderine çekme çabası tüm bölge ülkelerini kapsayacak bir savaşa dönüşme tehlikesine işaret ediyor. Lübnan ve Filistin direnişlerine destek veren İran’a saldırmak ise, İsrail’in tek başına göze alabileceği bir şey değil. Ancak Amerika işin içine girerse böyle bir savaşa girişebilirler. Buna karşın ABD, şu ana kadar İsrail için İran’la doğrudan savaşa girmekten kaçındı. Zira böyle bir çatışmanın Ortadoğu’yu savaş ateşinin içine atmak olacağını onlar da biliyor.  

Emperyalistler, Filistin gibi bir asırlık geçmişi olan sorunlara çözüm getirmezler, getiremezler. Çünkü sorunu yaratan ve çözülmesini engelleyen bizzat kendileridir.

Karalama kampanyaları ve emperyalist-Siyonist propaganda Filistin davasının haklılığını gölgeleyemez. Filistin halkının mücadelesi meşrudur. Siyonist İsrail işgalcidir. Filistin halkının direnişiyle dayanışma ise elzemdir.

İLİŞKİLİ HABERLER