Filistinli direnişçilerin başlattığı “Aksa Tufanı” hareketi sürüyor. Direnişçilerin kontrol altına aldığı bazı bölgelerde çatışmaların devam ettiğine dair haberler geliyor. 60 km uzunluğundaki Gazze-İsrail sınırı boyunca direnişçilerin sınırı aşıp İsrail polis karakollarına saldırdığına dair bilgiler de var. Bu da ölü, yaralı ve rehin alınanların sayısını arttırıyor. Son haberlere göre ölen İsraillilerin sayısı 750’yi, yaralılarınki ise 2400’ü aştı. Filistinli direnişçilerin rehin aldığı kişilerin sayısı hakkında ise çelişkili bilgiler var. İsrail rejimi açıklama yapmaktan kaçınırken Filistinli kaynaklar ise 100 ile 150 arasında değişen sayılardan söz ediyor.
Öte yandan, İsrail savaş aygıtı Gazze’yi havadan ve denizden bombalamayı sürdürüyor. Siyonist rejim Hamas militanlarının mevzilerini vurduğunu iddia ediyor. Fakat, Filistin Sağlık Bakanlığı 500 civarında Filistinlinin öldürüldüğünü ve bunların büyük bir çoğunluğunun sivil olduğunu, aralarında onlarca çocuğun bulduğunu bildirdi. Haberlerde, işgalci İsrail ordusunun Gazze’de uluslararası anlaşmalarca yasaklanmış Sarin gazı kullandığı da ifade ediliyor. İsrail bombardımanlarından kaynaklı binlerce kişi de yaralandı. İsrail’in Gazze’nin elektriğini ve gazını kesmesi ve mal girişine engel olmasından dolayı hastanelerin hizmet vermesinde ve yaralıların tedavisinde büyük zorluklar yaşandığı bildiriliyor.
***
Askeri, politik, psikolojik ve istihbarat alanlarında ağır bir darbe yiyen Siyonist rejim Gazze’yi bombalamakla kalmıyor, dozu yüksek tehditler de savuruyor. ABD başta olmak üzere batılı emperyalistlerin verdiği destekten güç alan dinci-faşist hükümetin şefi Binyamin Netanyahu, savaş içinde olduklarını söyleyerek, tehditlerin dozunu Gazze’yi işgal etme noktasına vardırıyor. Benzer tehditleri başka İsrailli yetkililer de savuruyor. Siyonist medyanın etkili bazı isimleri de bu yönde yorumlar yapıyor.
Tehditler devam ederken işgalci İsrail ordusu Gazze sınırı boyunca belli noktalarda askeri yığınak yapıyor. Kimileri bunu, Gazze’ye kara saldırısı başlatma hazırlığı olarak değerlendiriyor. İsrailli rehineleri kurtarmak için kara saldırısının zorunlu olduğunu iddia edenler de var. Ancak Gazze’ye düzenlenecek kara saldırısının işgalci orduya bedel ödeteceği ve bunun göze alınmasının kolay olmadığını ifade edenler de var. Buna göre, itibarı yerle bir olan Netanyahu, tehdit dozunu yüksek tutarak kendisine güvenmeyen İsrail toplumu nezdinde imajını düzeltmeye çalışıyor.
İsrail’in rehinleri kurtarmak için Mısır’dan arabuluculuk talebinde bulunduğuna dair haberler de var. Bu ise, en azından şimdilik rehineleri askeri hareketle kurtarma seçeneğinin gündemde olmadığına işaret ediyor. Filistinli direnişçiler ise, rehineleri İsrail zindanlarındaki tutsaklarla takas etmek için pazarlık yapmaya hazırlanıyor. Rehine sayısının yüksek olmasından hareketle, Siyonist rejimin zindanlarındaki tüm tutsakları kurtarmayı hedeflediklerini ifade ediyorlar.
***
“Aksa Tufanı” saldırısına tüm batılı emperyalistler sert tepki gösterdi, Siyonist rejimin arkasında olduklarını beyan ettiler. Tabi bu işin başını ABD Başkanı Joe Biden çekiyor. “Benim yönetimimin İsrail’e desteği kaya gibi sağlam ve sarsılmazdır” diye açıklama yapan Biden, Doğu Akdeniz’deki Amerikan ordusuna bağlı savaş uçakları filosu taşıyan savaş gemisinin Gazze açıklarına çekilmesi emrini verdi.
Filistin direniş güçlerinin saldırısından çok rahatsız olan Biden, emperyalist Amerikan rejiminin tüm aygıtlarını İsrail’e yardım etmek için harekete geçirdiğini de açıkladı. Seçimler yaklaşırken Suudi Arabistan’la İsrail’i aynı masaya oturtmak için uğraşan Biden’ın bu hevesinin en azından şimdilik kursağında kaldığı görülüyor. Bundan dolayı olsa gerek, Siyonist rejime desteğini en üst noktadan ilan etti. Biden’ı rahatsız eden diğer konu ise, Ukrayna’ya silah gönderen İsrail’in kendisinin silah talep etmeye başlamasıdır. İsrail’e öncelik verildiği için Ukrayna’ya silah ve dolar akışında Cumhuriyetçilerden kaynaklanan zorlukların artması muhtemeldir.
Bu arada İsrail’in ABD savaş uçaklarına ihtiyacı yok. Buna karşın Biden’in bu hamlesinin hem İsrail’de yaşanan manevi çöküşü hafifletmek için hem “direniş ekseni” güçlerinin Filistin’e yapılabilecekleri olası bir yardımı engellemek için bu adımı attığı değerlendiriliyor. Nitekim Biden’ın “Bunu en açık şekilde ifade edeyim ki; şu an İsrail’e düşman olan herhangi bir tarafın bu saldırılardan avantaj sağlamak için yararlanacağı bir zaman değildir. Dünya izliyor” ifadeleri bu değerlendirmeyi teyit ediyor.
Biden’ın desteğinin yaratabileceği esas risk, Netanyahu hükümetine daha saldırgan bir tutum almak için cesaret verebilecek olmasıdır. Zira saldırganlıkta çok ileri gitmesi durumunda çatışmanın bölgesel bir boyut kazanma riski artacaktır. Ancak Siyonist rejimin Güney Lübnan ve Suriye’nin Golan Tepeleri tarafından yeni cepheler açılmasından çekindiği için, saldırganlıkta belli bir sınırı aşmasının kolay olmadığı yönünde değerlendirmeler var. Seçimlere hazırlanan Biden’ın da Ortadoğu’da bölgesel bir savaşa girmesi kolay görünmüyor.
***
Filistin direniş örgütlerinin başlattığı saldırının kriz içindeki Netanyahu hükümetini kurtaracağı yönünde spekülasyonlar yapılıyor. Oysa ki, İsrail’den yansıyan haberler durumun öyle olmadığına işaret ediyor. Son iki günde İsrail parasının dolar karşısında değer kaybetmesi ve Tel Aviv borsasında yaşanan düşüşler, çatışmaların uzaması durumunda İsrail ekonomisinin olumsuz yönde etkileneceğine işaret ediyor. Bu ise Netanyahu’yu kurtarmak yerine daha da batıracaktır.
Öte yandan, “ulusal birlik hükümeti” kurma çalışmalarının da beklendiği yönde ilerlemediği görülüyor. Zira, aylardan beri Netanyahu’nun tek adam rejimi kurma planına karşı sokaklara çıkan muhalefet, ancak belli şartlarda ortak hükümet kurmayı kabul ediyor. Netanyahu’nun “yargı reformu” adı altında tek adam rejimi kurma dayatmasından vazgeçmesini talep eden muhalefet, koalisyon hükümetinde yer alan aşırı dinci-ırkçı partilerle yolların ayrılmasını da istiyor. Netanyahu bu talepleri reddettiği için “ulusal birlik hükümeti” kurma girişimlerinden henüz sonuç alınabilmiş değil.
***
İsrail’in Gazze’deki saldırı ve katliamlarına rağmen direnişçilerin saldırısında Siyonistlere ağır kayıplar verdirilmesi, 1948’den beri işgal altında bulunan toprakların küçük bir kısmının iki-üç gün için olsa bile kurtarılması Filistin halkı tarafından coşkuyla karşılandı. Her zaman saldıran, yakıp-yıkan, katliam yapan, savaşı hep İsrail sınırlarının dışında tutan Siyonistlere ilk defa bu kapsamda bir bedel ödetilmiş oldu. Bunun kendileri için de ağır bir bedelinin olacağını bilmelerine rağmen, 7 Ekim saldırısı Filistinliler için büyük bir moral kaynağı olmuş görünüyor.
Filistin direniş hareketleri ise, bir yandan İsrail saldırganlığına karşı dayanışma çağrısında bulunurken, öte yandan işgalci rejime karşı mücadelede oyunun kurallarının değiştiğini ifade ediyorlar. Bu görüşü direnişe destek veren çok sayıda yazar, gazeteci, siyasi analist ve akademisyen de paylaşıyor. Bu bağlamda Ortadoğu’da ABD hegemonyasının zayıflama sürecinde olmasını ise bir imkan olarak değerlendiriyorlar.
***
Göründüğü kadarıyla bu seferki çatışma, öncekiler gibi kısa sürede sona ermeyecek. Orta vadedeki seyrini ise, ABD’nin yeşil ışığı ile tırmanan İsrail saldırganlığının hangi boyuta varacağı belirleyecek. Kimi analistler Filistinli direnişçilerin henüz sahip oldukları tüm askeri imkanları kullanmadıklarını, İsrail’in çatışmayı ileri boyutlara taşıması durumunda yeni sürprizler yapabileceğini savunuyor.
Bu arada İsrail’in Mısır ve Katar rejimlerinden gerilimi düşürme yönünde çaba harcamalarını talep ettiği, Filistinli direnişçilerin ise bu yöndeki çağrılara olumsuz yanıt verdikleri yönünde iddialar da var. Çatışmalar yayılıp bölgesel bir boyuta taşınmazsa eğer, arabulucuların devreye girmesi ve bir pazarlık masasının oluşturulması kaçınılmaz olacak. Olay bu aşamaya gelirse, Filistinli direnişçilerin bu sefer talepler çıtasını yükselteceği ifade ediliyor. Özellikle Gazze’yi üstü açık bir tür toplama kampına dönüştüren kuşatmanın kaldırılmasının bu defa masada olacağı yönünde değerlendirmeler var…