Avrupa işçi sınıfı saldırılara karşı mücadele silahlarını kuşanmalıdır!

Sistemi bir bütün olarak saran kriz, dünya çapında kapitalist ekonomileri eşi benzeri görülmeyen yıkımlara ve iflaslara sürüklüyor. Dünya ekonomisinin dördüncü büyük gücü olan Avrupa Birliği’nin üye devletleri de bu krizin yıkıcı etkileriyle boğuşuyorlar.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 04 Eylül 2020
  • 08:00

Dünya genelindeki kapitalist kriz, koronavirüs salgınıyla birlikte derinleşmeye devam ediyor. Kapitalist tekellerin hizmetine sunulan trilyonlara ve alınan bütün tedbirlere rağmen durdurulamıyor. Sistemi bir bütün olarak saran kriz, dünya çapında kapitalist ekonomileri eşi benzeri görülmeyen yıkımlara ve iflaslara sürüklüyor. Dünya ekonomisinin dördüncü büyük gücü olan Avrupa Birliği’nin üye devletleri de bu krizin yıkıcı etkileriyle boğuşuyorlar. Birlik üyesi olan Almanya, Fransa, İtalya, İspanya gibi güçlü ülkelerin ekonomileri yılın ilk yarısında çift rakamlı daralmalarla sarsılıyor. Bu ülkelerin hepsi, “son elli yılın en büyük buhranı” olarak adlandırılan kriz ve sarsıntılar ile başa çıkmaya uğraşıyor. Başta kapitalist tekeller olmak üzere sermaye devletleri ve satın alınmış sendika bürokratları krizin faturasını emekçilere ödetebilmek için yoğun bir çaba sarf ediyorlar.  

Tekellere milyarlar, emekçilere sefalet…

Otomobil, metal ve elektronik sanayilerinin yoğun olduğu AB üyesi ülkelerde, sermaye devletleri eliyle yılın başından beri tekellere peşkeş çekilen milyarlar ve AB fonlarından karşılanacak olan 1,8 trilyonluk kurtarma paketleri batışa engel olamıyor. Özellikle temel sanayi kollarında irili ufaklı binlerce işletme iflasla yüz yüze gelmiş bulunuyor. Dünyanın her tarafında olduğu gibi Avrupa’da da sermaye devletleri tarihin gördüğü en ağır borçlanmalar yoluyla bu batışa engel olmaya çalışıyorlar.

Öte yandan IMF’nin 2020 yılı için açıkladığı verilere göre dünya çapında sermaye devletlerin borçlarının 260 trilyon doları aşacağı öngörülmektedir. Bu miktar yıllık dünya ekonomik hacminin %320 fazlası demektir. Kapitalist tekelleri kurtarmak için alınan borçların geri ödenebilmesi için, bütün insanlığın üç yıldan fazla sermaye devletlerinin hesabına çalışması gerekmektedir. Bu borçlanmalarla dünya çapında milyarlarca işçi ve emekçi kapitalist tekellerin çıkarları için en ağır biçimde borçlandırılırken, aynı zamanda gelecekleri ipotek altına alınıyor.

Sermaye devletleri, ağır borç yüklerinin yanı sıra, emekçilerin alınteriyle yaratılan bütün fonları ve sosyal kasaları kapitalist tekellerin hizmetine sunmakta hiçbir sorun görmüyorlar. Emeklilik kasaları, işsizlik fonları, sağlık, eğitim ve sosyal hizmetler için ayrılan bütün kaynaklar radikal bir biçimde yağmalanarak, sermaye düzeninin ömrünün uzatılması için kullanılıyor. Yetmediği yerde yine bu aynı fonlardan, kısa süreli çalışma sistemi adı altında kapitalist tekellerin ödemesi gereken işçi ücretleri ve bütün sosyal kesintiler finanse ediliyor. Bu kadarla da kalmayıp, onyılların mücadelesi ile kazanılmış izin parası, Noel bayramı ödenekleri ve işyerleri bünyesinde oluşturulan ek emeklilik hakları ortadan kaldırılıyor.

Kısa süreli çalışma sistemi ile ücretlerinin yüzde 60-67’si ödenen işçiler aylardır sefalet içerisinde yaşamaya mahkum ediliyorlar. Esnek çalışma denilen kölelik sistemiyle, kuralsız ve tümüyle sermayenin çıkarlarına göre planlanmış bir iş yaşamı dayatılıyor. Fazla mesailer, hafta sonu ve tatil günlerinde çalışanlar için yapılan ek ödentiler kaldırılıyor. Toplu sözleşmeler kapitalist tekellerin istemleri doğrultusunda sıfır sözleşme olarak imzalanırken, birçok işkolunda ücretlerin radikal bir biçimde düşürülmesi gündeme getiriliyor.

İşsizlik sopası sermayenin elinde

Tüm bu kölelik saldırıları işçi ve emekçilere işsizlik sopası ve işyerlerinin kapatılması tehditleriyle dayatılıyor. Emekçilerin mücadele örgütleri olması gereken sendikalar, bu örgütlerin başına çöreklenmiş satılık bürokratların ihanetleri sonucu saldırılara karşı sessiz kalıyorlar. Bununla da yetinmeyen sendikal bürokrasi, bu planların hayata geçirilmesi için kapitalist tekellerin hizmetinde özel bir çaba sarf ediyor. Sermaye tarafından büyük meblağlar karşılığında satın alınmış olan sendikal ihanet çeteleri, sahip oldukları ayrıcalıklı yaşamlarını kapitalist sistemin varlığına borçludurlar. Bu nedenle, kaderlerini birleştirdikleri kapitalist sistemin bekası için işçi sınıfına ihanette hiçbir sınır tanımıyorlar.

Sermaye devletinin kriz ve koronavirüs salgınına karşı “işyerlerinin korunması” amacıyla kapitalist tekellere aktardığı trilyonlara rağmen, Almanya’daki bütün işkollarında işten atmalar çığ gibi büyümektedir. Sene başından beri işsizlerin sayısı 650 bin artmıştır. Özellikle otomobil, metal ve elektronik gibi temel işkollarında kısa süreli çalışma uygulaması ile bir parça geciktirilen işten atma saldırıları, işçi sınıfını bekleyen en büyük felaketlerin başında gelmektedir.

Friedrich Ebert Vakfı tarafından (FES) 2018 tarihinde yapılan bir araştırmaya göre, Alman otomobil üretiminin hızlı bir şekilde elektro-mobile dönüştürülmesinin 600.000 kişilik istihdamı tehlikeye atacağı ve çok sayıda tedarikçiyi mahvedeceği sonucuna varılmış. Yine geçen yılın sonunda, Münih merkezli Ifo Enstitüsü, “sadece Bavyera otomobil endüstrisinde 137.000 işin tehlikede olduğunu” açıkladı. Koronavirüs salgınından önce, uzman kuruluşlar tarafından yapılan araştırmalar, otomobil sektöründe yüzbinlerce kişilik istihdam alanının yok edileceğini ortaya koymaktadır. Şimdilerde ise kapitalist otomobil tekelleri, uzun süredir planladıkları “yeniden yapılanma” önlemlerini uygulamak ve yüzbinlerce işçinin işine son vermek için bu krizi kullanıyorlar.

Kapitalist tekellerin yıllardır işçi sınıfına karşı bu denli kapsamlı saldırı hazırlıkları içerisinde oldukları sendika bürokratları tarafından biliniyor. Buna rağmen onlar fiili mücadele yerine sermayenin elini güçlendiren açıklamalar yapmaktan başka bir adım atmıyorlar. Hatta, IG Metall bürokratları 11 milyon işçi ve emekçiyi açlığa mahkum eden kısa süreli çalışma sisteminin 2022 Mart’ına kadar uzatılmasını, bu yolla kapitalist tekellere sosyal fonlardan trilyonların aktarılmasını teklif ediyorlar. Sendika bürokratlarının bu talebi sermaye devleti tarafından anında koşulsuz destekleniyor. Hükümet adına konuyla ilgili açıklama yapan SPD’li Maliye Bakanı Olaf Scholz kısa süreli çalışma programının 12 aydan 24 aya uzatılacağını ilan ediyor. Ardı ardına yapılan bu açıklamalar sermaye sınıfı, devlet ve sendikal bürokrasi arasındaki şer üçgeni ittifakını açıkça ortaya koymaktadır.  

Almanya’da sendika bürokratları yeni bir ihanete hazırlanıyorlar

Bu senenin başında, koronavirüs krizini gerekçe gösteren sendikal bürokrasi, “olağanüstü günlerden geçiyoruz” diyerek, kapitalist tekellere “sosyal dayanışma” çağrılarıyla barış ilan etmişti. Bu ilanın ardından IG Metall sendikası bürokratları ile kapitalist tekeller arasında mart ayı içerisinde metal ve elektronik sektörlerinde çalışan 4 milyon emekçiyi kapsayan sıfır sözleşme imzalanmıştı. Sendika bürokratları, sektörde işten atmalara karşı bir çare olarak böyle bir anlaşmanın imzalandığı iddiasını öne sürmüşlerdi. Oysa IG Metall bürokratlarından olan Jürgen Kerner’in kısa bir süre önce, “Metal ve elektronik sanayisinde çalışan 300.000 işçinin risk altında” olduğu yönündeki açıklamaları bu iddianın koca bir yalandan ibaret olduğunu göstermektedir.

Jürgen Kerner’in açıklamasından kısa bir süre sonra, 17 Ağustos tarihinde, IG Metall Başkanı Jörg Hofmann da Süddeutsche Zeitung gazetesine açıklamalarda bulundu. Sektörde yaşanan krizlere değinen Hofmann, “İşten atmalara ve işyerlerinin kapatılmasına karşı bu senenin sonunda yapılması planlanan TİS görüşmelerinde işverene dört günlük iş haftası” önereceklerini ilan etti. İş saatlerinin yüzde 20 azalması anlamına gelen bu öneride Hofmann, “Ücretlerin işçileri mağdur etmeyecek bir seviyede tutulmasını” görüşebileceklerini dile getirmektedir.

Sendika bürokratlarının bu önerisinde, kısa süreli çalışma sistemi nedeniyle zaten açlık ücretleri karşılığında çalışan işçilere yüzde 20’lik bir ücret kaybını sineye çekme telkini de vardır. Ayrıca sendika bürokratları, yıllardır işçi ve emekçiler tarafından yükseltilen, “Ücretlerin aynı kalması koşuluyla iş saatlerinin kısaltılması” talebini, tekellerin istemleri doğrultusunda içini boşaltarak görüşme masasına taşımak istemektedirler. Her anlamıyla sermeyenin hizmetine girmiş ve satın alınmış olan bu bürokratların başka türlü davranmasını beklemenin boş bir hayal olduğu açıktır. VW, BMW ve Mercedes gibi otomobil tekellerindeki farklı komisyonlarda çalışan bu bürokratlardan 30 işyeri temsilcisinin yıllık maaşlarının 6 milyon euronun üzerinde olması bile, onların neden başka türlü davranamayacaklarını açıklamaya yeter de artar.

Sendikal bürokrasinin işbirliği ve ihaneti kapitalist tekelleri daha da saldırganlaştırıyor. IG Metall Başkanı Hofmann’ın yaptığı söz konusu öneriye, devlet ve sermaye örgütleri cephesinden anında şartlı destekler gelmeye başladı. Bild gazetesine konuyla ilgili açıklama yapan Maliye Bakanı Olaf Scholz, “Sendikalar tarafından yapılan bu öneriyi savunulabilir ve iyi düşünülmüş bir fikir olarak kabul ediyorum” diyerek, kapitalist tekellere hizmette kusur edilmeyeceğini açıkladı. Sermaye örgütleri adına Bavyera Metal ve Elektronik Sanayisi Birliği Başkanı Bertram Brossardt ise Handelsblatt gazetesine yaptığı açıklamada, “bu öneriyi yalnızca, işçi ücretlerinde yapılması gereken radikal indirim şartları altında görüşebileceklerini” dile getirdi.

Kitlesel işten atma saldırısı

Sermaye devletleri ve AB fonlarından trilyonları alan tekeller, aldıkları tüm bu desteklere rağmen işten atmalar başta olmak üzere ağır sosyal saldırıları gündeme getiriyorlar. Özellikle otomobil ve metal sektöründe üretim yapan kapitalist tekeller ardı ardına yaptıkları açıklamalarla yüzbinlerce işçinin sokağa atılacağını ilan ediyorlar. Almanya’da Mercedes 30 bin, Volkswagen 20 bin, VW yan kuruluşu Audi 10 bin, BMW 16 bin kişiyi işten çıkarmaya hazırlanıyor. En büyük otomobil yedek parça üreticisi ZF Friedrichshagen 15 bin, Bosch ve Schaeffler ise en az 2 bin işçiyi işten çıkaracaklarını açıkladılar.

Airbus, Avrupa çapında 15 bin kişilik istihdam birimini kapatıyor. Renault 15 bin, Nissan 20 bin kişiyi işten çıkarmak istiyor. Japon otomobil üreticisi Mitsubishi, Avrupa’dan tamamen çekilmeyi düşünüyor. Bu arada Thyssen-Krupp, Duisburg’daki otomobil sanayisi için sac, yaylar ve stabilizatörler üreten fabrikaların satışını veya kapatıldığını duyurdu. AB toplamında 820 bini Almanya’da olmak üzere yaklaşık 3,7 milyon kişi doğrudan ve dolaylı olarak otomobil sanayisinde çalışıyor. Avrupa kıtası işçileri için temel bir sektör olan otomobil ve metal işkollarında başlayan işten atma saldırıları yüzbinlerce işçiyi ağır bir sefalete mahkum edecektir.

Bu saldırıların bir sonucu olarak Avrupa’daki işsizlik oranı ortalaması yüzde 9,5’e yükselmiş bulunmaktadır. Birliğe bağlı bağlı bazı ülkelerde oran çok daha yüksektir. Yunanistan’da işsizlik yüzde 27, İspanya’da yüzde 24,4’nin üzerine, İtalya’da yüzde 17,8’e ve Fransa’da yüzde 10,1’e yükselmiştir. İşçi sınıfının mücadele örgütleri olması gereken Alman ve Fransız sendikaları ise ortak bir bildirge yayınlayarak, Angela Merkel ve Emmanuel Macron tarafından düzenlenen AB’yi kurtarma paketlerinin arkasında durduklarını ilan ediyorlar.

İşçi sınıfı geleceği için örgütlü mücadeleyi yükseltmelidir!

Kapitalist sistemi saran krizin faturasını işçi ve emekçilere ödetebilmek için sermaye, devlet ve sendika bürokratlarından oluşan şer üçgeni tam bir uyum içerisinde çalışıyor. Bin bir yalan dolanla, işsizlik sopası tehdidiyle emekçiler geleceklerini yok edecek olan saldırılar karşısında itaat etmeye zorlanıyorlar.

Sermayenin sahip olduğu her şeyi kendi elleriyle yaratan işçi sınıfı, yarattığı gücü bu aşağılık sınıfın elinden zorla koparıp alabilecek biricik sınıftır. İşçi sınıfı ve emekçiler bunun bilinciyle hareket etmeli, hiçbir biçimde nedeni olmadıkları kapitalist krizin yükünü taşımayı reddederek, militan mücadele yolunu seçmelidirler. Aksi takdirde bugün sahip oldukları her şeyi kaybetmekle yüz yüze kalacaklardır.