Devletin devrimci ve yurtsever güçlere karşı topyekün saldırı politikası, şehit düşen devrimcilerin, yurtseverlerin cenazeleri üzerinden fiziki ve psikolojik bir savaş olarak devam ediyor. Vücut bütünlüğü bulunmadığı, DNA testi yapılacağı gerekçesiyle cenazelerimiz haftalarca, aylarca ailelerine teslim edilmiyor, kimsesizler mezarlığına defnediliyor ve yine cenaze törenleri üzerinden faşist diktatörlüğün azgın saldırıları hayata geçmektedir. Cenazelerimiz üzerinden izlenen bu politika ailelere yönelik bir cezalandırma, yıldırma siyaseti olarak işlev görürken esas olarak emekçi ve ezilenlerin haklı mücadelelerini bastırma, halkta gözdağı yaratma amacı taşıyor. İşkence edilen ve parçalanan cenazelerimizden dahi korkan devlet, cenazelerimizi defnetmemizi engelliyor, türlü yalan ve oyalama taktikleri izliyor.
Atk’lar psikolojik savaşın bir aracı haline geldi
Devletin cenazelerimiz üzerinden ailelere yaptığı işkence ve zulmün son örneklerinden biri 6-9 Eylül ve 2-4 Ekim tarihlerinde Dersim Ovacık’ta gerçekleştirilen bombardıman sonrasında ortaya çıktı. Hayatını kaybeden gerillaların isimlerini doğrudan İçişleri Bakanı açıklamasına karşın Erol Volkan İldem ve Fadime Çakıl’ın cenazeleri “vücut bütünlüğü bulunmadığı, DNA testi yapılacağı” gerekçesiyle ailelerine teslim edilmedi. Ailelerin cenazeleri teşhis etmesine izin verilmediği gibi Adli Tıp Kurumu, savcılık ve polisler tarafından (ATK) sonucunun haftalar, aylar alabileceği, cenazeleri alamayacakları belirtilerek adeta ailelerle alay edildi. Ali Kemal Yılmaz’ın Malatya ATK önüne gelen ailesine çocuklarının cenazesi hiç gösterilmezken Gökçe Kurban’ın cenazesini teşhis eden ailesine ise yine cenazeyi vermeyecekleri, DNA sonucu bekleneceği söylendi.
Gökçe Kurban’ın teşhisi sırasında ise korkunç bir gerçeklik ortaya çıkmıştır. Ali Kemal Yılmaz ve Gökçe Kurban’ın başlarının olmadığı, kesilmiş olduğu görülmüştür. Suriye ve Irak’ta İŞİD ve diğer Cihadist örgütlerin korku ve dehşet yaymak için izlediği yöntem şimdi gerillalar üzerinde Faşist Diktatörlük yapmaktadır. Cenazelere işkence yapmayı üst boyuta taşıyarak kafa kesmeye kadar vardırmış ve faşizm suç dosyasını böylelikle kabartmayı başarmıştır.
Adli Tıp Kurumları, doğrudan İçişleri Bakanlığı’nın yönlendirmesiyle psikolojik savaşın bir aracı haline getirilmiş, haklı mücadeleler karşısında bir baskı ve savaş aygıtına dönüştürülmüş durumdadır. Bu sadece son gerilla cenazelerinde ortaya çıkan bir gerçeklik değil özellikle son yıllarda onlarca, yüzlerce örneği bulunan sistematik bir baskı ve işkence politikasıdır.
Cenazelerimiz parçalanıyor, yakılıyor, yerlerde sürükleniyor
10 Ağustos 2015’te Muş’ta katledilen ve çıplak bedeninin fotoğrafları yayınlanan Ekin Wan; 7 Eylül 2015’te Cizre’de katledilen ve defnedilmesine izin verilmediği için günlerce buzdolabında bekletilen 10 yaşındaki Cemile Çağırga; 3 Ekim 2015’te Şırnak’ta katledilen ve bedeni zırhlı araca bağlanarak sürüklenen Hacı Lokman Birlik; 21 Ekim 2015’te Dersim’de yaralı yakalanan ve Şahverdi köyünde işkenceyle katledilen Özgüç Yalçın; 19 Aralık 2015’te Silopi’de katledilen ve askerlerin ateş açması nedeniyle cenazesi bir hafta sokaktan alınamayan 57 yaşındaki Taybet İnan ve daha sayamadığımız yüzlerce örnek, devletin devrimcilere, yurtseverlere, Kürt halkına ve özel olarak da gerilla cenazelerine yönelik faşist ve katliamcı tutumunun göstergesidir.
Cenazelerimizi yakıp parçalayan, çocuklarımızın ölü bedenlerine işkence uygulayan devlet, Dersim’de yaşamını yitiren Agit İpek’in cenazesini, ailesine PTT ile göndererek bir kez daha aşağılık bir uygulamaya imza attı. Bu süreçte yüzlerce cenazenin Kilyos Mezarlığı’nda plastik kaplar içerisinde kaldırıma gömüldüğü ortaya çıktı. Bugün halen yüzlerce cenaze, DNA eşleşmesi yapılamadığı gerekçesiyle kimsesizler mezarlığında, ATK’larda, morglarda tutuluyor.
İçişleri Bakanlığı kimlik açıklıyor ATK teşhise izin vermiyor, DNA dayatıyor
İnternette faşist hesaplar ve asker hesapları, henüz resmî kurumlar açıklama yapmadan bilgi ve fotoğraf paylaşmakta, devlet ise daha sonradan parçalanarak tanınmaz hale getirilmiş cenazelerle ilgili yalana başvurmaktadır. İçişleri Bakanı ve faşist düzen medyası isimler açıklarken ATK’larda ise “kimliği tespit edilemedi” denilmektedir. Gerilla cenazelerinde kesilmiş başların nedenleri ve gerekçeleri açıklanmamakta, bombalama sonucudur gibi gerekçelerle kapatılmaya çalışılmaktadır. Cenazelerin kime ait olduğu belli değilse İçişleri Bakanı, faşist hesaplar ve düzen medyası hangi bilgiyle isim açıklamaktadır?
Ailelerin çığlığına kulak verilmeli
Çocuklarını kaybeden ailelere yaşatılan bu baskı, işkence ve yıldırma politikası; halka, Kürt ulusuna ve ezilen tüm kesimlere uygulanan faşist politikalardan bağımsız değildir. Daha dün helikopterden atarak Kürt köylülerini katleden, her yerde faşist linç kampanyaları örgütleyen devlet ve faşist oluşumlar, halkı ve muhalif tüm kesimleri susturmayı amaçlamaktadır. Cenazelerde bu amaç için kullanılmaktadır. Katliam politikasının yanına sürekli yeni işkence metotları eklenmektedir. Buna dur denilmeli ve karşı çıkılmalıdır.
Biz aşağıda imzası bulunan kurumlar olarak ilan ediyoruz ki faşizmin işkence ve katliam politikaları karşısında susmayacağız, mücadelemizi yürüteceğiz ve devrimci mücadele uğrunda ölümsüzleşenleri sahipleneceğiz. Duyarlı tüm kesimleri faşizmin cenazeler üzerinden uyguladığı işkence politikalarına karşı durmaya ve duyarlı olmaya davet ediyoruz.
Faşist Diktatörlüğün bu uygulamalarını protesto için 10 Ekim Cumartesi saat 15.00’de tüm duyarlı kesimleri Fransa Strassburg’da gerçekleştireceğimiz eyleme davet ediyoruz.
Tarih: 10 Ekim Cumartesi
Saat : 15.00
Adres: 1 Allée des Droits de l’Homme, 67000 Strasbourg
İmzacı Kurumlar:
AGEB (Avrupa Göçmen Emekçiler Birliği)
BİR-KAR (İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu)
ADHK (Avrupa Demokratik Haklar Konfederasyonu)
AvEG-Kon (Avrupa Ezilen Göçmenler Konfederasyonu)
KCDK-E (Kürdistani Demokratik Topluluklar Kongresi Avrupa)