Emperyalist metropollerde ağır aksak yürüyen Covid-19 aşılaması iveme kazanmış bulunuyor. Yoksul ülkelerde ise bir aşı muamması yaşanıyor. O sıkça dile dolanan “uluslararası dayanışmanın” sadece dumanı tütüyor.
Yoksul ülkelerin çoğu hala ya aşıya hiç ulaşamamış ya da aldıkları aşı denizde damla misali.
Aşı dağılımının sürekli güncellendiği Our World in Data internet sitesindeki harita aşı dağıtımındaki adaletsizliği gösteriyor. Nüfusun yüzde kırk ila yetmişinin ilk doz aşı olduğu ülkeler arasında, İsrail’e ek olarak, Seyşeller, Birleşik Arap Emirlikleri, Butan, Moğolistan, Kanada, ABD, İngiltere ve bazı Avrupa Birliği ülkeleri geliyor. Bu ülkeler haritada koyu mavi olarak gösteriliyor. Az alan ülkeler açık mavi olarak işaretlenmiş. Çizelgede beyaz olanlar ise nerdeyse aşıya hiç ulaşamamış ülkeleri gösteriyor.
Afrika kıtası açık mavi birkaç bölge dışında, büyük ölçüde beyazla işaretli. Örneğin Güney Afrika’da, Mayıs ayı başında 100 bin kişiden sadece 62 kişi ilk aşıya ulaşmış bulunuyor.
Şu anda virüsün pençesinde olan ve “dünyanın ilaç fabrikası” olarak kabul gören Hindistan’da, nüfusun yalnızca yaklaşık yüzde 12’si ilk doz aşı yapılmış durumda.
Hem Hindistan hem de Güney Afrika, aşı üretimi, aşı ticareti ve dağıtımını çevreleyen küresel dramanın örnekleri olarak öne çıkıyor.
Başlangıçta, İngiliz-İsveç aşı üreticisi Astra Zeneca ile dünyanın en büyük aşı üreticisi olan Serum Institute of India arasında, uluslararası Covax girişimi aracılığıyla Hindistan’da üretilen Covishield aşısının bir kısmını dağıtmak amacıyla bir işbirliği anlaşması vardı.
Covax’ın, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Avrupa Komisyonu tarafından, özellikle Afrika’daki yoksul ülkelere aşı sağlamak için kurulduğu iddia ediliyor.
Almanya’daki BioNTech ve ABD’deki Moderna gibi aşı üreticilerinin aksine Astra Zeneca’nın, salgının başlangıcında DSÖ ve sanayileşmiş ülkeler tarafından ilan edilen “uluslararası dayanışma” yönünde en azından olumlu bir attığı iddia edilse de Astra Zeneca’nın güvenilir bir aşı olmadığı gerçeği, akıllara bu yoksul ülke halkları kobay olarak mı seçildi gibi, türlü senaryolar getiriyor.
“Dünyanın ilaç fabrikası” Hindistan ise, kısa süren “başarılı” pandemi yönetiminin ardından Dünyanın Pandemi merkezine evrildi.
Aşı üretimi için hammadde kıtlığı pahalılığı tetikledi. Ocak 2021’de bir aşı üretim fabrikasında çıkan yangın, aşı üretiminde azalmaya neden oldu. Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve kabinesi pandemiyle mücadeledeki “başarılarının” kibri ile bütün önlemleri rafa kaldırdı. Çok iç içe yaşamak zorunda olan 1,4 milyar nüfuslu ülkede pandemi kısa sürede pik yaptı. Hükümet aşı ihracatını durdurdu. İhracat durdurulmuş olsa da daha önceden yapılan anlaşmalar, hammadde kıtlığı ve pahalılığı ülkeyi gerekli olan aşıyı üretme imkanlarından alıkoyuyor.
Hindistan’da aşı üretimindeki düşüş, Afrika ülkelerini aşıya ulaşmada daha da zor durumda bırakıyor. Kıtada 60 milyon nüfusu Güney Afrika, 55 binin üzerinde ölüm, 1,5 milyon enfekte olan kişi ile pandemiden en çok etkilenen ülke durumunda. Şu anda Güney Afrika’da üçüncü dalga kırılmış gibi görünse bile, ülke aşıya ulaşmada arka sıralarda yer alıyor. Aşı tedarikine ek olarak virüsün Afrika mutasyonuna karşı da yetersiz kalındı.
Ruanda, Senegal ve Gana gibi ülkelerde sağlık personeli dahil nüfuslarının ancak yüzde ikisini aşılayabildiler. Kenya ise daha gerilerde. Nijer ve Uganda ise, Nisan ayı başına kadar aşıya hiç ulaşamadılar. Ancak yeni yeni ilk doz aşılar gelmeye başladı.
Malawi ve Güney Sudan da dahil olmak üzere birçok ülke kendilerine verilen Astra Zeneca aşısını kullanmayacaklarını, deney tahtası olmak istemediklerini ve bu aşıya duyulan güvensizlik nedeni ile imha edeceklerini açıkladılar.
DSÖ Genel Sekreteri Tedros Adhanom Ghebreyesus, ABD ve Avrupa çocukları aşılayabilme aşamasına gelmişken, dünyanın en fakir 29 ülkesi bugüne kadar üretilen aşı miktarının yalnızca yüzde 0,3’üne ulaşabilmiş bulunuyor.
DSÖ Hindistan’daki gibi daha dramatik enfeksiyon salgınları ve giderek daha tehlikeli mutasyonların ortaya çıkması konusunda uyarıyor ve aşılamanın hızlandırılması gerektiğine vurgu yapıyor.
Dünya nüfusunun en hızlı bir şekilde aşılanmasının aşılar üzerindeki patentlerin geçici olarak askıya alınmasından geçtiğini belirten DSÖ, “aksi takdirde virüsle mücadelede başarı şansı her geçen gün daha da azalır ve virüs kendini daha tehlikeli bir biçimde kendini yeniden üreterek, insanlığı tehdit etmeye devam eder” diyerek, adeta aşı tekellerinin “telif hakkı” adı altında sağlığı değil, kasalarını düşündüğüne işaret ediyor.
ABD ve Avrupa’nın “aşı milliyetçiliği” ve “patent hakkı” dünyada günde on binlerce insanın ölümüne sebep oluyor.
Emperyalist-kapitalist devletler, aşı tekelleri üzerinden nüfuz alanlarını genişletmenin bir aracı olarak kullanıyorlar. ABD ve Avrupa BioNTech/Pfizer ve Moderna aşılarının “güvenilirliği” üzerinden aşı cimriliklerini gölgeleyerek nüfuz etmeye çalışıyorlar.
ABD ve Avrupa’nın aşı cimriliğinin aksine Rusya ve Çin, aşı konusunda son derece cömert davranarak bunu yapmaya çalışıyorlar.
Sırbistan, kendi vatandaşlarının yanı sıra Rus Sputnik aşısını komşu ülkelerden ve hatta Almanya’dan gelenlere bile yapıyor. Sırbistan’da Rus Sputnik üzerinden “aşı turizminin” revaçta olduğu haberleri zaman zaman manşetleri süslüyor.
Çin 27 ülkeye ihracat yapıyor. Afrika ve Latin Amerika ülkeleri başta olmak üzere 53 ülkeye ücretsiz aşı veriyor.
Çin ve Rusya’nın aşı diplomasisinin arkasında ekonomik ve siyasi hesaplamalar olsa bile, aşı konusundaki “cömertlik” ve “uluslararası dayanışma” daha çok öne çıkarak nüfuza dönüşüyor.
Aşı tedariki konusunda yaşanan sıkıntılar, “telif hakkı, patent hakkı” gibi tartışmalar üzerinden sürüyor. İnsan sağlığı hiçe sayılarak aşı üzerinden adeta bir nüfuz savaşı veriliyor.