Pandemide 14 ayı geride bıraktık. Bu süreçte sermaye iktidarı tarafından onurumuzu ayaklar altına alan uygulamalar ile karşılaştık. İlk başta “virüs sınıf ayrımı yapmıyor, işçiyi de etkiliyor, patronu da” safsataları öne sürüldü. Ama kısa zamanda gördük ki, patronlar villalarında zevki sefa sürerken veya sadece video konferanslarla bir araya gelirken, biz işçiler “evde kalamayanlar” olarak anılmaya başladık. Açlıkla tehdit edildik ve ölümle burun buruna çalışmak zorunda bırakıldık. Virüsün en çok fabrikalarda yayılmasına rağmen, servislerde tekli oturmak, fabrika girişlerinde ateş ölçümü ya da yemekhanelerde ayrı masaları kullanmak gibi göstermelik önlemler eşliğinde artı değer üretmeye zorlandık. Artan korona virüse rağmen Dardanel’de daha da ileri gidilerek fabrikaya kapatıldık. Kapitalist üretimin, yani sermaye birikimin devamlılığını sağlamak adına, fabrikaları birer çalışma kampı haline çeviren sermaye iktidarı, pandemi koşullarında dahi bir avuç asalak burjuva sınıfının çıkarlarını esas aldı ve bizlerin yaşamını yok saydı. Bu da yetmezmiş gibi pandemiyi fırsata çeviren sermayedarlar ve iktidarın çok yönlü saldırıları nedeniyle hak kayıplarına maruz bırakıldık. Son bir yıldır yaşadığımız hak ve gelir kayıpları nedeniyle kâbus dolu günler bizim için adeta olağanlaşan bir durum haline geldi.
Pandeminin ilk gününden itibaren gördüğümüz insanlık dışı muameleye şimdi de aşılama sürecinde yaşanan skandallar eklenmiş oldu. Hâlihazırda aşı sorunu kördüğüme dönmüş durumdadır. Dünyada aşı uygulaması başlandığı günden itibaren Türkiye’ye aşı sınırlı sayıda gelmiş ve sınırlı kişilere ulaşmıştır. AKP-MHP rejimi nasıl ki pandemide algı yönetmeye çalışmış ise aynı şekilde aşıda da yalan ve oyalama taktiği ile süreci bugüne kadar getirmiştir. Gelen sınırlı sayıda aşının ilk olarak AKP çevresine ve zenginlere yapıldığına hepimiz tanık olduk. Bizler aşıya ulaşmakta sıkıntı çekerken manken, oyuncu, şarkıcı, popçu olarak adlandırılan bazı saray soytarıları yaptırdıkları aşıyı şova dönüştürmekten de geri durmadılar.
Aşı sıralamasında niye işçiler yok?
Pandeminin en ağır yükünü sırtımıza yükleyen sermaye iktidarı, yayınlanan aşı sıralamasında işçilerin adını bile anmamaktadır. Meslek kuruluşları, sermaye iktidarının ihtiyaçlarına göre sıralamada yer almaktadır. Son olarak turizm sektörünün canlanması ve ülkeye dövizin girmesi için kolları sıvayan AKP-MHP rejiminin “turistlerin göreceği herkesi aşı yaptıracağız” demesi ve ardından da Turizm Bakanı’nın turizm sektöründe çalışan işçileri aşağılayan video yayınlaması bunun son örneği olmuştur. İşine geldiği gibi davranan rejim, hâkim ve savcıları aşılarken, aynı ortamda bulunan avukatları aşılamayı gereksiz görebilmiştir. Buna karşın avukatlar eylemler yapmış ve böylelikle aşıya ulaşabilme imkanına kavuşmuştur. Keza yine yüz yüze eğitimin başladığı Mart ayından itibaren Türkiye’nin birçok yerinde öğretmenler Covid-19 nedeniyle ölmelerine rağmen aşıya ulaşamamıştır. Yükselen tepkilere sonucu öğretmenler yakın zamanda ancak aşı sırlamasında yer alabilmiştir.
Virüsün bulaşma sebebinin en önemli etkeni aynı ortamda bulunmak olmasına rağmen, sıkış tıkış ortamlarda, ölümle burun buruna çalışan biz işçiler halen aşılama sıralamasına alınmadık. Bu durumu birçok işçi arkadaşımız kanıksamış durumda. Fabrikalarda aşı için yükselen bir talep ve mücadele olmadığı gibi, ilk zamanlarda bazı sendikaların yaptığı açıklamalar dışında elle tutulur bir pratiğin olmadığı koşullarda farklı bir sonuç da beklenemezdi zaten. Bizim örgütsüz, dağınık tablomuzdan, kendimizi değersiz görmemizden güç alan sermaye iktidarı, bizleri ölüm kamplarına sürmekte çekinmediği gibi aşılanmamızı da gündemine almamaktadır.
Yaşam hakkımızı savunmak için onur mücadelesini yükseltelim!
Pandemi süreci, biz işçilerin yaşamının kapitalistler açısından bir değerinin olmadığını gösterdi. Ayrıca pandemi, sermayenin çarklarının dönmesi ve sömürü sisteminin devam etmesi için bizlerin emek gücünün ne kadar değerli olduğunu da gösterdi. Bizlerin yarattığı zenginlikle rahat bir hayat süren kapitalistler, biz olmazsak bir hiçtir.
Bizler, bu sistemde fabrikalardaki makinelerin birer parçası olarak görülüyoruz. Kapitalistlerin gözünde bir nesneyiz. Bu durumu değiştirmek ve insanca yaşamak için mücadele etmekten başka seçeneğimiz yok. Bugün her şeyden önce insan olduğumuzun ve üretimden gelen güce sahip olduğumuzun farkına varmalıyız. Bizler bir sınıf olarak hareket edip, yaşam hakkımıza sahip çıkarak mücadeleyi büyütürsek, işte o zaman insana yakışır bir muameleyle karşılaşırız. Tersi durumda ölümle, hastalıkla, yoksulluk ve açlıkla boğuşmaya devam ederiz.
Tekstil İşçileri Birliği