Netanyahu’nun kudurgan saldırganlığı ve savaşı yayma hırsı, ABD ve AB’nin buna tam destek vermesi, küresel çapta etki ve sonuçlar yaratmış olan Ortadoğu krizini daha da tırmandırdı. Son aylardaki gelişmeler ciddi sonuçlar doğurmaya aday görünüyor. Ortadoğu, güncel gelişmeler üzerinde de dünya kapitalizminin krizinin odak noktası haline geldi.
Netanyahu’nun ABD ziyareti ve Kongresi’ndeki bol alkış alan konuşmasından birkaç gün sonra tüm Ortadoğu bir kez daha büyük bir savaşın eşiğine yaklaştı. Ziyaretten sonra İsrail adeta çığırından çıktı. Üst düzey Hizbullah komutanı Fuad Şükür Beyrut’ta, hemen ardından Hamas lideri ve baş müzakerecisi İsmail Haniye Tahran’da İsrail tarafından öldürüldü. İsrail, Lübnan ve Tahran’da işlediği cinayetlerin yanı sıra, Güney Lübnan, Suriye ve Irak’taki hedeflere de saldırarak savaşın yayılmasına yeni halkalar ekledi. İsrail’in savaşı geniş bir alana yayma çılgınlığı içine girmesi, Washington’un onay ve desteğini aldığını gösteriyor. Bu ve öteki gelişmeler Ortadoğu’da savaş, ölüm ve yıkım potansiyeline yenilerini ekleyecek, bölgeyi daha büyük, ucu açık bir savaşın eşiğine getirecek gibi görünüyor.
İsrail’in Hamas liderini Tahran’da öldürmesi, İran’ın itibarına büyük bir darbe ve ciddi bir aşağılama olduğu gibi, İran’ı, İsrail’e karşı büyük bir misilleme yapmaya zorlama amacı da taşıyor. İran’ın, kendi başkentindeki saldırganlığa yanıt vermek zorunda kalacağı kesindir. İsrail’e “sert ceza” verme sözü veren İran, “İsrail’in tüm kırmızı çizgileri aştığını, tepkinin de hızlı ve sert olacağını” ilan etti. Dolaysıyla “yaşanan çatışmaya barışçıl bir çözüm bulmak için dost ve dost olmayan devletlerden gelen talepleri” reddetti. İsrail ise, İran’ı “acı bir bedel” konusunda uyardı. Joe Biden da Netanyahu’ya “ABD’nin İran’dan gelen tüm tehditler karşısında İsrail’in güvenliğine bağlı kalacağına” dair güvence verdi. Böylece kendisini belli sınırlar içinde dizginlemeye yönelik tüm girişimleri reddedip sürekli olarak yangını körükleyen Netanyahu, ABD tarafından sonuna kadar destekleneceğini bir kez daha garantilemiş oldu.
İran tarafından İsrail’e yapılacak saldırının, Nisan ayında gerçekleştirilen saldırıdan daha geniş ve sert olacağını öngören ABD ve İsrail, Wall Street Journal gazetesinin bildirdiğine göre, İran’dan gelebilecek bir saldırıyı püskürtmeye hazırlanıyor. Yanı sıra ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, İsrailli meslektaşı Yoav Galant’a ABD’nin bölgedeki askeri yeteneklerinin yeniden düzenlediğini bildirdi. Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius de İsrail’i korumak için harekete geçmek gerektiğini belirtirken, Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ise, bir kez daha Hizbullah’ı suçlayarak “İsrail’e yönelik saldırılarının durması gerektiğini” söyleyip, “Bölgesel bir yangını önlemek için artık birlikte çalışmanın önemini vurgulamak” gibi bir arsızlık sergiledi. Zira yangını önlemek bir yana, bunu körüklemek için zaten ABD ve İsrail’le birlikte çalışıyorlar. ABD ve batılı emperyalist müttefikleri hep bir ağızdan İsrail’in “teröristlere” karşı meşru müdafa hakkını vurgularken aynı zamanda “her iki tarafa” da (aslında İsrail hariç) “itidal” çağrısında bulunması, ikiyüzlülüktür.
İsrail’in Tahran ve Beyrut’ta işlediği iki cinayet ve savaşı bölgeye yayma çabası, karşı karşıya olan güç blokları arasındaki çelişki ve çatışmayı da yeni bir düzeye taşıyacak. ABD ve batılı emperyalist müttefikleri İsrail’in ardında dizilirken, Rusya, Çin ve bazı güney ülkeleri, taraflardan birinin baş müzakerecisinin öldürülmesini “barış çabalarını sabote etmeye yönelik bariz bir girişim” olarak nitelendirdi. İsrail’in uluslararası hukuku yeniden ihlal etmesi kınadı. Güncel gelişmelerin ötesinde Ortadoğu, emperyalist güçler arasındaki hegemonya ve nüfuz mücadelelerinin kızıştığı bir coğrafyadır. Bir dizi faktörün barut fıçısını patlatma potansiyeli taşıması, olası bir topyekûn savaşı nesnel bir olgu haline getiriyor. Emperyalist şeflerin ve “uzmanların” bile “İşler kontrolden çıkıyor. Bölge son 10 ayda topyekûn çatışmaya hiç bu kadar yaklaşmamıştı” ifadeleri ve kaygıları da bunu gösteriyor.
ABD askeri varlığını artırıyor
Ortadoğu’da savaş tehlikesi büyümeye devam ediyor. İsrail, İran’ın misilleme saldırısına hazırlanırken, ABD bölgeye ek savaş gemileri ve savaş uçakları konuşlandırıyor. Pentagon’a göre İsrail ordusu yüksek alarm durumundayken, ABD caydırıcı olmak amacıyla bölgeye ek savaş gemileri ve savaş uçakları konuşlandırıyor. ABD, bunun İsrail’in savunmasını desteklemek ve “bölgede “gelişen krize yanıt verebilmek” amacıyla yaptığını belirtiyor. Bu amaçla ABD Savunma Bakanı Austin, balistik füze savunma kabiliyetine sahip ek muhriplerin ve ilave savaş filosunun Ortadoğu’ya konuşlandırılması talimatını verdi. Pentagon, “ek kara konuşlu balistik füze savunması konuşlandırma hazırlığının artırılması” adımlarını attı. ABD’nin Ortadoğu’ya ek askeri güç konuşlandırması, İsrail’e desteğini, İran’a karşı caydırıcılığını ve rakipleri karşısındaki mevzisini ve bu yolla da Ortadoğu üzerindeki konumunu güçlendirmeyi amaçlıyor.
Bununla birlikte Biden, Ortadoğu’daki durumdan “çok kaygılı” olduğunu söylüyor. Netanyahu’ya Gazze Şeridi’nde bir an önce ateşkes konusunda anlaşmaya varılması çağrısında bulundu. Oysa ABD’nin Gazze’deki insani krizle ilgili “kaygısı” sadece bir ikiyüzlülük örneğidir. Onu endişelendiren, Gazze’de on binlerce masum sivilin öldürülmesi değil, bunu bizzat kendisi daha beter suçlar işleyerek yapıyor. Onun kaygısı, bunun muhtemel sonuçlarıdır. Dolaysıyla ABD liderliği, azgın bir faşist katil olan Netanyahu’yu belli sınırlar içinde dizginlemek istemektedir. Ama bu pek “karşılık görmüyor” gibi. New York Times bile, cuma günü “Netanyahu…kontrolden çıkmış gibi görünüyor, bölgesel bir savaş riski alıyor” ifadeleriyle kaygısını dile getirmişti. Öte taraftan da “Başkan Biden’ın çabalarını ve birçok müttefikin kınamasını görmezden gelen İsrail başbakanının savaşın hızını zorladığını…” dile getirmesiyle de savaş suçlusunun kontrol altına alınamadığını iddia ediyor ve “…Netanyahu’nun meydan okuması İsrail’i müttefiklerinden ve ülke içinde bölüyor… Kendisini iktidarda tutmak için ülkeyi savaşta tuttuğuna dair şüpheleri körüklüyor…” gibi dikkat çekici bir değerlendirme yapıyor.
İsrail’in Gazze’ye karşı yürüttüğü soykırım savaşının ve Ortadoğu’daki provokasyonun suçları ne kadar korkunç olursa olsun, Biden yönetimi kendisini kayıtsız şartsız İsrail’i desteklemeye adamış durumda. Netanyahu ise Beyaz Saray’ın kendisine verdiği açık çeki hiçbir endişe duymadan kullanıyor. Dolaysıyla Amerikan emperyalizmi ve onun Ortadoğu’daki koç başı olan İsrail, gerilimle kaynayan bir bölgede savaşın fitilini ateşleyecek adımlar atıyor. Bunun için ABD bölgedeki varlığını güçlendiriyor. ABD’nin Ortadoğu’ya son askeri konuşlandırması, İsrail’e desteğini, İran’a karşı caydırıcılığını ve rakipleri karşısındaki mevzisini ve bu yolla Ortadoğu üzerindeki konumunu güçlendirmeyi amaçlıyor.
Ortadoğu’nun bölgesel savaşa sürüklenme riski
İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik soykırım saldırısı onuncu ayını doldururken İsrail ve onun suç ortağı ABD ve batılı emperyalist barbarlık dünyası, Ortadoğu’yu bir bölgesel savaşa sürüklüyor. Zira Filistin sorununu toplu katliam ve etnik temizlikle “çözmek” isteyen ve kışkırtıcı adımlar atan İsrail savaş makinası, batılı emperyalistlerin tam desteğine sahip. Sözüm ona ateşkes-müzakerelerinin sürdüğü ve savaşın bitmesi için “diplomasinin seferber edildiği” bir süreçte, İsrail’in arka arkaya üç cinayet işlemesi ve batılı emperyalistlerin bunu tam desteklemesi, ateşkes görüşmelerinin hiç değilse Netanyahu rejimi tarafından bir aldatmacadan ibaret olduğunu gösteriyor. Olayların nasıl bir seyir izleyeceği, özellikle de İran ve “direniş ekseni”nin İsrail barbarlığına nasıl bir karşılık vereceğiyle yakından bağlantılıdır. Kesin olan şey ise, İsrail ve batılı emperyalist destekçilerinin Ortadoğu’daki çıkarları uğruna gerektiğinde bölgeyi ateşe atmaktan çekinmeyecekleridir. Ağırlaşan emperyalist hegemonya krizi ve kızışan nüfuz mücadeleleri bunun nesnel zeminidir.
Ortadoğu’daki hakimiyetini sağlayıp güçlendirmek, ABD’nin Rusya ve Çin’le sürdürdüğü hegemonya mücadelesi açısında önem taşıyor. Büyük petrol ve enerji kaynaklarının yanı sıra jeostratejik öneme sahip olan Ortadoğu’da, ABD’nin savaş makinası olan İsrail’in güvenliğini korumak da ABD için “yaşamsal önem” taşıyor. Dolaysıyla batılı emperyalist müttefikleriyle birlikte Filistin soykırımının gerçek suçluları olduğu gibi, bölgede yangını körüklemenin de doğrudan sorumluluğunu taşıyorlar. Onlarsız bir İsrail’in vahşette ölçü tanımayan bir yıkım savaşı sürdürmesi olası değil. Bölgenin ve insanlığın kaderi tehlikede görünüyor.