Tel Aviv’deki Siyonist savaş çetesinin Gazze’de soykırım suçu işlemeye devam etmesi ABD emperyalizminin verdiği destekle mümkün oluyor. Zira işgalci İsrail ordusunun bu destek olmadan uzun süreli bir savaş yürütmesi mümkün değil. Nitekim savaşın başlatıldığı andan itibaren ABD askeri, mali, siyasi ve diplomatik alanlarda İsrail’e tam destek veriyor. Silah/mühimmat taşımak için hava köprüsü ilk gün oluşturuldu. ABD’nin yanı sıra Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya gibi batılı emperyalistler de soykırım suçuna ortak olan devletler arasında yer alıyor.
Ezilen halkların direnme iradesini küçümseyen emperyalist/Siyonist güçler, soykırım savaşıyla kısa sürede hedeflerine ulaşabileceklerini var saydılar. Gazze’de insanlığa karşı işlenen suçlar, “demokrasi”, “insan hakları”, “özgürlükler” gibi konularda laflar eden batılı emperyalistlerin barbar yüzlerini dünyaya gösterdi. Bundan dolayı “yoğun ve vahşi katliamlarla bu işi kısa sürede kapatalım” hesapları yaptılar.
Ancak Filistin halkının direniş iradesi ve direnişçi örgütlerin kararlılığı oyunu bozdu. Bedeli çok ağır da olsa Gazze’deki 2,3 milyon Filistinli direnmeye kararlı olduklarını gösterdiler. İşgalciler ne etnik temizlik yapabildi ne direniş hareketini ezebildi ne esirleri kurtarabildiler. Bu arada Filistin direnişi işgalci İsrail ordusunun “seçkin” diye anılan alaylarına kayda değer darbeler indirdi. İndirmeye de devam ediyor.
“Yenilmez ordu” diye caka satan İsrail savaş aygıtında psikolojik çöküş yaşayan askerlin sayısı ise dramatik bir şekilde arttı. Aygıt, 11. ayına giren çatışmalarda hem nicel hem nitel açıdan yıprandı. Yüz binlerce kişi İsrail’den göç etti. Mali çöküş ise batılı emperyalistlerin sağladığı kaynaklarla önleniyor. Yüz binlerce Yahudi “yerleşimci” işgal ettikleri topraklara kurulan yerleşimlerden kaçmak zorunda kaldı. Bu ve benzer sorunlar emperyalistlerin icat ettiği ırkçı-Siyonist rejimin sürdürülemez bir proje olduğunu bir kez daha gösterdi. Emperyalistlerin çıkarlarına hizmet etmek için kurulan aygıtın kendisi artık korunmaya muhtaçtır. Bu ise ABD ile batılı suç ortaklarını diken üstünde bırakmış görünüyor.
“Bedeli düşük savaş” dönemi kapandı
“İsrail saldırır, işgal eder, katleder ABD ile Batılı emperyalistler onu korur, kimse ona dokunamaz ve bu devran böyle sürer” denklemi, son 20 yılda yerle yeksan oldu. Artık ABD-İsrail cephesine karşı savaşabilecek, tehditler karşısında geri adım atmayan, iş çığırından çıkarsa hem Siyonistlere hem emperyalistlere kayda değer bedeller ödetebilecek bir “direniş ekseni” var. Hem yıkıcı güce sahip hem barbarlıkta sınır tanımayan İsrail-ABD cephesinin “bedeli düşük savaş” yürütme dönemi geride kaldı.
Bu yeni durum ABD emperyalizmini de açmaza düşürmüş görünüyor. Zira önce Ukrayna savaşı üzerinden Rusya’ya yüklenen, bir süre sonra hegemonya savaşını Çin kıyılarına taşımaya hazırlanan ABD, yeniden Ortadoğu’ya asker yığmaya başladı. Bölgede onlarca savaş üssü olmasına rağmen aniden savaş uçakları ve füze savunma sistemleri yüklü savaş gemilerinin rotasını Akdeniz ve Basra Körfezi’ne çevirdi.
Bu militarist gösteri, Beyrut ve Tahran’da düzenlediği saldırılarla “kırmızı çizgileri” hiçe sayan İsrail’i olası misillemelerden korumak için yapılıyor. Bu göz dağı ile ABD-İsrail saldırganlığına karşı direnen güçleri korkutmaya çalışıyorlar. Tehditler işe yararsa, İsrail’in suçlarının yanına kâr kalacağı var sayılıyor. Oysa gelişmeler bu tehditlerin beklenen etkiyi yaratmaktan uzak olduğunu gösteriyor. Zira ne Gazze’deki Filistin direnişi teslim oluyor ne İran İsrail’e karşılık vermekten vazgeçiyor ne Hizbullah işgalci ordunun mevzilerini vurmaktan geri duruyor ne Yemen’deki Husiler İsrail’e giden gemilerin Kızıl Deniz’den geçişine izin veriyor…
Emperyalistlerin “tehdit diplomasisi” devrede
İsrail’in soykırım savaşına tam destek veren batılı emperyalistler, bu küstah saldırganlığa karşılık vermek söz konusu olduğunda ise hop oturup hop kalkıyorlar. O küstah o sömürgeci emperyalist yüzlerini göstererek şu mesajı veriyorlar: “İsrail saldırır, katliam yapar. Kızmakta haklısınız ama sakin olun, karşılık vermeyin. Karşılık verirseniz biz onu korumak için hazır bekliyoruz ve bu bölgesel savaşa yol açar.”
Medya önünde bu türden laflar edenler, perde arkasında “tehdit diplomasisi” yürütürken farklı bir üslup kullanıyor. İranlı kaynakların verdiği bilgiye göre, İran’ı nükleer başlıklı füzelerle vurmakla tehdit ediyorlar. Aynı kaynaklara göre Tahran yönetimi, “biz de aynı şekilde karşılık veririz” diye yanıt vermiş. Al Mayadeen kanalında canlı yayında bu bilgiyi aktaran İranlı gazeteci, spikerin açıklama istemesi üzerine, “muhatapları mesajı almıştır” demekle yetindi.
Bu bilginin doğruluğundan şüphe etmek için bir neden yok. Zira Tel Aviv’deki savaş çetesi bu tehdidi zaman zaman açıktan yapıyor. Burada farklı ve riskli olan ABD ile batılı emperyalistlerin de o noktaya gelmiş görünmesidir.
Emperyalistler Gazze’de ateşkes mi istiyor?
Savaş çetesinin şefi Binyamin Netanyahu ABD’den döner dönmez gerilimi arttıran saldırı ve katliamları yoğunlaştırdı. Beyrut ve Tahran’da düzenlenen suikastlar ise çatışmayı yeni bir boyuta taşıdı. Zira Siyonist çete tüm sınırları aştı. İran, Lübnan ve Yemen’den İsrail’e verilecek karşılık tartışılırken, başını ABD’nin çektiği batılı emperyalistler sahneye çıkıp, Gazze’de ateşkes görüşmelerinin başlatılacağını dillendirmeye başlamaları dikkat çekici.
Zamanlama, meselenin ateşkes olmadığını, İsrail’e yapılacak saldırıları ertelemek veya hiç olmazsa hafifletmek olduğunu gösteriyor. Yapılan açıklamalar da bunu teyit ediyor. Beyaz Saray, 13 Ağustos’ta ABD Başkanı Joe Biden’ın Almanya, Birleşik Krallık, Fransa ve İtalya şefleriyle Orta Doğu’da gerilimin azaltılması ve Gazze’de ateşkes konularını görüştüğünü açıkladı.
Emperyalist şeflerin görüşmesine dair ise şunlar söylendi:
“İsrail’in İran saldırganlığına ve İran destekli terörist grupların saldırılarına karşı savunulmasını desteklediğimizi ifade ettik. İran’a İsrail’e yönelik süregelen askeri saldırı tehditlerini geri çekmesi çağrısında bulunduk ve böyle bir saldırının gerçekleşmesi halinde bölgesel güvenlik açısından doğuracağı ciddi sonuçları ele aldık.”
Bölgesel güvenlikten söz eden bu haydut takımı, en büyük tehdit olan İsrail’in arkasında saf tutuyor. Sömürgeci emperyalist zihniyetin bu pişkinliği, halen bölge halklarıyla alay ettiklerini gösteriyor. Zira bölgesel güvenlik onlar için önemli olsaydı, soykırımcı Siyonist çetenin yularını sıkarlardı. Oysa onlar, İsrail’e kalkan olarak bölgesel savaş riskini arttırıyor. Bu zihniyetin yürüteceği ateşkes görüşmelerinden bir sonuç çıkması ise mümkün değil. Küstah/sömürgeci söyleme göre hareket ettikleri sürece ateşkes olması da beklenmiyor. Zira Filistin direniş hareketinin ateşkes için kendi talepleri var ve bunlar dikkate alınmadan ateşkesten söz etmek kaba bir riyakarlıktan öte bir anlam taşımayacaktır.
Pentagon savaşla tehdit etti
Biden yönetimi, ABD-Mısır-Katar üçlüsünün Gazze’de ateşkesi görüşmek için 15 Ağustos’ta toplantı yapacağını bildirdi. İlan edilen toplantı tarihinden bir gün önce, 14 Ağustos’ta Biden yönetimi, soykırımcı İsrail'e değeri 20 milyar doları aşan miktarda yeni silah satışına onay verdiğini ilan etti. Aynı gün basın toplantısı düzenleyen Pentagon Sözcüsü Tuğgeneral Patrick Ryder, İran’ın yapacağı olası bir misillemeye karşı İsrail’i korumaya hazır olduklarını ilan etti.
"Orta Doğu'daki durum şu anda çok ciddi" ifadesini kullanan savaş kundakçısı Ryder, bölgeye yaptıkları askeri yığınağı kastederek şu ifadeleri kullandı:
“Yani, umarım, kendimizi bu yetenekleri kullanmak zorunda kalacağımız bir durumda bulmayız. Ancak İsrail'in savunmasında kullanmamız gerekirse, kullanacağız.”
Döne döne “bölgede savaşın yayılmasını istemiyoruz” diye açıklama yapan Biden yönetimi, pratikte ise savaşa hazırlanıyor. Tel Aviv’deki soykırımcı çeteyi serbest bırakırken, “İsrail’e misilleme yapılırsa onu korumak için savaşa hazırız” diye tehditler savurmak, savaş kundakçılığından başka bir şey değil. ABD’nin bölgesel bir savaşı göze alıp almayacağı önümüzdeki süreçte belli olacak. Ancak emperyalist/Siyonist güçler her koşulda bölge halklarının geleceğini tehdit ediyor. Bu koşullarda bölge halklarının yapabileceği ve yapması gereken en önemli şey bu soykırımcı savaş ittifakına karşı, bölgesel çapta birleşik direnişi geliştirmektir.