AKP iktidarı Kanal İstanbul projesini bir kez daha gündeme getirdi. Tayyip Erdoğan “İsteseniz de istemeseniz de Kanal İstanbul yapılacak” diyor. Sermayeye hizmette sınır tanımayan AKP iktidarı çeşitli güzellemelerle kanalı topluma sunuyor. Projenin getirilerinden bahsediyor. Her gün yeni açıklamalarla projeyi hayata geçirme konusundaki kararlılıklarını ifade ediyorlar.
Kanalın gerekliliği konusunda söylenenler koca bir yalandan ibarettir. Kanal’ın İstanbul’a ve ülkeye hiçbir getirisi olmayacağı açıktır. Projenin asıl amacı yerli ve yabancı sermaye çevrelerine yeni rant alanları açmaktır. İşçi-emekçiler ve toplumun üreten kesimleri için ise çevresel, sosyolojik, ekonomik, kültürel yıkımın derinleşmesi demektir. Kanalın finansmanını sağlamak için şimdiden dillendirilen yap-işlet modeli vb. gibi açıklamalar rant-talan projesinin faturasının ise işçi ve emekçilere kesileceğinin ilanıdır.
“Kanal İstanbul” doğal ve kültürel çevrenin yok edilmesi demektir!
Kanal İstanbul hayata geçirilirse eğer ciddi bir çevre tahribatına yol açacaktır. Tatlı su (içilebilir su) kaynakları, yeşil alanlar, kültürel ve tarihi çevre ve yüzlerce canlı türü yok edilecektir. Doğal ve kültürel çevreyi rant uğruna yok etmeyi göze alan iktidar insan ve canlı hayatını da rant uğruna hiçe saymaktadır. Çevresel tahribatların yaratacağı yıkımın yanı sıra her an gerçekleşebilecek depremle karşı karşıya olan kentin deprem riski ve faturası artacaktır. Gerçekleşmesine kesin gözüyle bakılan büyük İstanbul depremi için hiçbir önlem almayan iktidar sermaye çevrelerinin çıkarı için elinden geleni ardına koymamaktadır. Dar bir elitist sermaye kesimin çıkarı için toplumun geniş bir kesiminin can güvenliği vb. hiçe sayılmaktadır. Kapitalist dünyanın temel yasası olan “her şey sermaye için” anlayışının bir sonucu olarak yaşlı dünyamız ve tüm canlı hayatının karşı karşıya kaldığı yıkım her geçen gün artmaktadır.
“Kanal İstanbul” emekçiler için ekonomik ve sosyal yıkım demektir!
Ekonomik krizin derinleştiği, toplumun geniş kesiminin açlık ve yoksulluğunun arttığı, savaş politikalarının daha geniş boyutlar kazandığı bir dönemde işçi ve emekçilerin omuzlarındaki yük her geçen gün artıyor. Sefalet ücreti ile yaşamaya mahkum edilen milyonların sırtından bir avuç asalak zenginliğini artırıyor. AKP iktidarı başta yandaş sermaye çevreleri olmak üzere yerli ve yabancı sermaye gruplarının çıkarlarını gözeten uygulamaları bir bir hayata geçiriyor. Fatura ise işçi ve emekçilere kesiliyor. Yap-işlet modeliyle yapılan hastaneler, köprüler vb. yükü toplumun geniş kesimlerine yüklendi. Göz boyayıcı reklamlarla yapılan projelere hasta garantisi, geçecek araç garantisi verildi. Geçmeyen araçların, gidilmeyen hastanelerin vb. mali yükü işçi ve emekçilere yeni vergiler, zamlar vb. biçiminde fatura edildi. Tam bir soygun anlamına gelen bu projelerden çok daha büyük ve kapsamlı olan Kanal İstanbul emekçilerin sırtındaki yükü arttıracaktır. Çünkü kanalın bütün maliyeti emekçilerin sırtına yıkılacaktır. Bu fatura emekçilerin her geçen gün derinleşen ekonomik yıkımını daha da derinleştirecektir. Bunun bir sonucu olarak sosyal sorunlar artacak, mücadeleyle kazanılmış tüm haklar vb. bir bir yok edilerek sermayenin daha fazla kâr elde etmesi sağlanacaktır. İşçiler, emekçiler ve toplumun üreten kesimleri ekonomik sosyal yıkımlar altında debelenirken sermaye çevreleri kuralsız sömürü olanaklarını artıracaklardır.
Yaşanılabilir bir kent, insanca bir yaşam için ranta, talana hayır!
Kapitalistler sefil çıkarları için insanlığı ve canlı hayatını yıkıma sürüklüyor. Kanal İstanbul projesi de bu sefil çıkarların bir parçasıdır. Yaşanılabilir bir kent ve insanca yaşam ancak kapitalist sömürü ve yıkıma karşı mücadele ile elde edilebilir. Bunun için işçi ve emekçiler iktidarın, sermayenin rant ve talan hırsı doğrultusunda hayata geçirmek istediği Kanal İstanbul’un karşısında olmalıdır. Çevrenin talan edilmesine, canlı türlerinin yok edilmesine, ekonomik, sosyal, kültürel yıkıma karşı olmalı, engellemek için fiili meşru mücadele anlayışıyla hareket etmelidir. Yaşanılabilir bir kent ve insanca yaşam ancak bu hakkı elimizden alan sermaye ve onun demir yumruğu AKP iktidarına karşı vereceğimiz fiili-meşru mücadele ile elde edilebilir.
Üretenler sözünü söylemeli, geleceğine sahip çıkmalı!
Tüm zenginliklerin yaratıcısı işçi ve emekçiler bu zenginliklere el koyan sermaye sınıfına ve hizmetindeki iktidara karşı emeğini, geleceğini, kentini sahiplenmelidir. Çünkü bu rant ve talan projeleri herkesten çok emekçileri yıkıma uğratmaktadır. Ekonomik, sosyal, kültürel, çevresel vb. yıkımlardan en fazla zarar görenler her zaman işçi ve emekçiler olmuştur. İşçi ve emekçileri fabrikalarda, üretim alanlarında sömürenler onların yaşam alanlarını da yok etmekten geri durmuyorlar. Sermaye sahipleri sırtımızdan elde ettikleri zenginliklerle kendilerine dünyanın farklı yerlerinde yeni yaşam alanları kuruyorlar. Bizlere ise havası, suyu, doğası, kültürel ve sosyal alanları talan edilmiş, sağlıksız yaşam alanlarını reva görüyorlar. Bizleri sömürenlerin ve yıkıma uğratanların karşına örgütlü bir güç olarak çıkmalı, “Dur” demeliyiz. Emeğimiz, geleceğimiz ve kentimiz için bunu yapmalıyız.
Kanal İstanbul’la dayatılan çok yönlü yıkıma karşı fabrikalarda, mahallelerde ve tüm alanlarda mücadeleyi büyütmek için adımlar atmalıyız. Bir araya gelebileceğimiz sınıf kardeşlerimizle komiteler, birlikler, meclisler vb. kurmalıyız. Kentin ve tüm zenginliklerin gerçek sahibi olan işçi ve emekçiler olarak bizleri her geçen gün daha büyük yıkımlara sürükleyen sermayeye ve uzantılarına karşı mücadeleyi büyütmeliyiz. Rant-talan kanalına da, sömürüye de hayır demeliyiz!
Devrimci Tekstil İşçileri Sendikası