Kanal İstanbul: İhanet projesi

Kanal İstanbul projesi bu ülkeye, bu ülkenin insanlarına yapılan ihanetlerin sonuncusu ve belki de en büyüklerinden bir tanesi. Bir işçi olarak projeye bakışım elbette işçi sınıfının penceresinden olacak.

  • Mücadele postası
  • |
  • Güncel
  • |
  • 01 Şubat 2020
  • 08:38
ikon

Kanal İstanbul projesi bu ülkeye, bu ülkenin insanlarına yapılan ihanetlerin sonuncusu ve belki de en büyüklerinden bir tanesi. Bir işçi olarak projeye bakışım elbette işçi sınıfının penceresinden olacak.

İktidar projeyi güvenlik ve gelir getirisi olacağı iddiasıyla hayata geçirmeyi planlıyor. Doğal bir boğazımız varken ve fiziki koşulları yapılması planlanandan çok daha uygun iken projenin boğaz güvenliğine hizmet etmediği aşikar. Kazaları önlemeye yönelik güvenlikten bahsediliyor desek; son 28 yılda bir ölümlü kaza olduğunu biliyoruz. Yeni kanalın yapımında meydana gelmesi kaçınılmaz olacak olan iş cinayetlerini de hesaba katınca bu iddia da boşa düşüyor. Ama kazanç kapısı olduğu doğrudur! Peki kimin için? Elbette İktidar ve yandaşları, sermaye sahipleri için.

Daha yıllar öncesinden kanal yapılması planlanan alan ve çevresinin yandaşlara ve Araplara parsel parsel satılmaya başlanmış olması, ranta açılmış olmasının açık kanıtıdır. Bu proje kapitalist sistemin gözü dönmüş, salyalı bir canavar olarak ete kemiğe bürünmesidir. Yalnız insana değil, İstanbul’un ve dolayısıyla tüm bölgenin doğasına, tarım alanlarına, bitki ve hayvanlarına, su kaynaklarına, proje sınırları içinde kalan tarihi kalıntılar olması sebebiyle tarihimize de yapılan ve geri dönüşümü olmayan çok ağır, çok komplike bir saldırı bu. Her ne kadar bilim dünyasına ihanet etmekten utanmayan bilim insanlarının ağzından projeye güzellemeler yaptırarak matah bir iş gibi göstermeye çalışsalar da, ahlak ve vicdan sahibi bilim insanları projeyle ekolojik dengenin altüst olacağını, İstanbul’un susuz kalacağını, tarım ve orman alanlarının geri dönüşümsüz biçimde yok olacağını, beklenen İstanbul depreminin yıkıcı etkilerini artıracağını ve daha bir sürü olumsuz sonuçları olacağını verilerle ortaya koyarken, ekonomik yıkımın boyutlarına da dikkat çekiyorlar.

Yap-işlet-devret modeliyle hayata geçirmeyi planladıkları kanalın kimlere fatura edileceğini biz aynı model ile yapılan geçiş garantili köprülerden, müşteri garantili şehir hastanelerinden biliyoruz. Krizin faturasının sırtına yüklenmesiyle iki büklüm olan işçi-emekçi halk projenin bedelini ek vergilerle ödeyecek! Neden? İktidar ve yandaşları servetine servet katsın, kendilerine küçük bir saray kent yaratsınlar diye!

İstanbul’da her an olması beklenen depremin yüzbinlerce insanın ölümüne neden olacağı gerçeği orta yerde duruyorken, tüm İstanbul’un kentsel dönüşümünü finanse etmek yerine, devasa bütçelerin muktedirin hayali ve yandaşlarının çıkarları uğruna harcanması bu kokuşmuş sistemin ve havarilerinin insan hayatını hiçe saydığını açıkça göstermekte. Biz işçiler, emekçiler halka ihanet eden bu projenin ve sahiplerinin bizim acılarımız, yoksulluğumuz ve hayatlarımız üzerinde yükseldiğini görmeli, bu pervasız saldırılara dur diyebilmek için birlikte ve örgütlü mücadele hattını örebilmeliyiz.

Küçükçekmece’den Kızıl Bayrak okuru bir işçi