Sakarya’nın Hendek ilçesinde Büyük Çoşkunlar havai fişek fabrikasında, 3 Temmuz 2020 tarihinde yaşanan patlamada yedi işçi hayatını kaybetmiş, 128 işçi ise yaralanmıştı. Patlamaya ilişkin açılan davanın ikinci duruşmasında sanıkların vermiş oldukları ifadeler patlamanın kaza değil “cinayet” olduğunu gözler önüne serdi. Duruşmada sorumluluğu birbirlerinin üzerine atan sanıkların yalanlarına ve itiraflarına tanık olundu. İşçi hayatına değer vermeyen ve devlet desteğini arkasına alan patronların ikiyüzlülüğü ve pişkinliği bir kez daha belgelendi.
Aralarında fabrika sahiplerinin de bulunduğu beşi tutuklu yedi kişi 2 yıl 8 aydan 22 yıl 6’şar aya kadar hapis cezası istemi ile yargılanıyor. “Taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma” suçlamasıyla yargılanan sanıkların 15-16-17 Mart tarihlerinde görülen ikinci duruşmada sarf ettikleri sözler Türkiye’de iş cinayetleri gerçeklerini de gözler önüne serdi.
Patronun oğlu: “İşçiler sözlerine dikkat etsinler”
Fabrika sahibinin oğlu tutuklu sanık Yaşar Coşkun, savunmasında kendisi hakkında “yalan yanlış” haberler yapıldığını öne sürerek her fırsatta “saygın bir iş adamı” olduğunu iddia etmekten geri durmadı. “Yaklaşık yarım asırdır bu işi yapıyoruz, ben üçüncü kuşağım. Türkiye’de patlayıcı madde yapmak kolay değildir. Tüzüğe ve Avrupa standartlarına uygun olarak bu işi yaptık” sözlerini sarf eden Çoşkun, düzenli olarak patlamaların gerçekleştiğine ve her seferinde isim değişikliği ile yollarına devam ettiklerine ise değinmedi. 7 işçinin hayatını kaybettiği fabrikanın sahibi olarak işini “düzgün” yapmakla övündü.
Çoşkun, kendi sorumluluğunun üzerinden atlayarak, iktidarın argümanlarına sığındı ve patlamanın nedeninin sabotaj olduğunu iddia ederek, terör demagojisine sığındı:
“Bu olayın sabotaj olacağını ilk andan itibaren söyledim. Ben nerede ne zaman patlama olacağını bilirim. İlk günden beri bunun sabotaj olacağını söyledim, savunuyorum. İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’ya da bunu söyledim. Sanki uzaktan bir kumanda ile kurulmuş, patlatılmış. … Fabrika 2009-2010 yıllarında sabotaj listesindeydi, ihbarı alınmıştı.”
Fabrikanın “önemini” dillinden düşürmeyen, “Bizim fabrika çok stratejik bir fabrikadır. Savaş çıksa devlet gelip burada üretim yapabilir” diyerek milliyetçilik edebiyatına da sığınan Çoşkun, daha önce MÜSİAD Şube Başkanı olduğunu da savunmasına eklemeyi ihmal etmedi. Çoşkun, dışarıda olsa mağdur olan herkesi işe sokacağını söyleyerek pişkinliğe devam etti. “En büyük mağdur benim burada. İşçi arkadaşlar da verdikleri ifadelerde biraz daha dikkatli olsunlar bu nedenle” ifadeleri ile de mahkeme önünde işçileri tehdit etmekten geri durmadı.
Türkiye’de havai fişekten anlayan bilirkişinin olmadığını iddia ederek, “Bilirkişiler çok bilen kişiler değil galiba. Bilirkişilere de bilirkişi raporu yapılması lazım” dedi ve raporların abartılı hazırlandığını söyledi. Sürekli denetlenen bir firma olduklarını dile getiren Çoşkun, mahkeme başkanının yönelttiği soru karşında ise, “Çalışma Bakanlığından gelindiğinde arıyorlardı, ‘Bu evrakları hazırlayın, haftaya geleceğiz’ diyorlardı. Şimdi de İçişleri Bakanlığı korona virüs denetimi yapıyor, öncesinden duyuruyor yapacağını. Bizim de öyle denetimler öncesinde haberimiz oluyor” diyerek, göstermelik denetimleri de itiraf etmiş oldu.
Patron: “Denetimlerden haberimiz oluyordu”
Duruşmada konuşan bir diğer sanık ise patron Ali Rıza Ergenç Coşkun’du. Patron Çoşkun, savunmasını yalanlar ve itiraflarla bezedi. Fabrikada barut üretimi yapılıp yapılmadığına ilişkin soruyu, “Keşke barut yapabilseydik, yapsaydım havai fişeği bırakırdım. Yaşar Çin’e gitti baktı, yüksek fiyatı vardı. Hiç barut üretmedik” şeklinde yanıtladı. Ancak işçiler ve daha sonra savunması alınan sanıklar barut üretiminin yaklaşık 1,5 senedir sürdüğünü ifade ederek yalanı ortaya çıkardılar.
Patron Çoşkun’un denetlemelere ilişkin söyledikleri, devlet ve patronların kol kola girerek bu cinayeti işlediklerinin itirafı niteliğindeydi: “Ankara’dan gelen denetim haber veriyordu. İzmit’te Şubeleri vardı, arabayla gidip biz alıyorduk hatta. Bu yalnız bize değil, Türkiye’de genel.”
Sanık avukatı: “Önceki kazalarda helalleştik, bu sefer akıllarını çeldiler”
Duruşmada sanıkların beyanları kadar sanık avukatlarının açıklamaları da dikkat çekti. Sanık avukatlarından Mehmet Mangıroğlu, maden işçilerinin ölümlerini meşrulaştırmak konusunda AKP şefi Erdoğan’ın sarf ettiği “işin fıtratında var” sözünü yineledi. Mangıroğlu’nun sözleri işçi ölümlerinin üzerini para ile örttüklerini gösteriyordu:“Maalesef işin fıtratında var. 30 yıldır bunu gördüm. Önceki kazalarda anlaşarak helalleştik, bu kazada da helalleşmek istedik, 250 bin lira değerinde ev vermek istedik ama akıllarını çelenler oldu.”
Mesul müdür:“Barut üretimi yapılıyordu”
Fabrikanın kimyageri ve mesul müdürü olan Asiye Angın sorumluluğu üzerinden atan sanıklardan bir diğeri oldu. Kâğıt üzerinde müdür olduğunu iddia eden Angın, “2013 yılında kimyager olarak başladım. 2014 yılında patlama meydana geldi, sorumlu müdür görevden alındı. Biz Ahmet Bey ile kâğıt üzerinde sorumlu müdür olduk.” açıklamasında bulundu. Fabrikada barut üretimi yapıldığını itiraf eden Angın, kendilerine bilgi verilmediğini, fikirlerinin sorulmadığını iddia ederek, sorumluktan sıyrılmaya çalıştı:
“İşçi alımlarıyla ilgilendiğim söyleniyor ama sadece benim ilgilenmem form doldurmak. Form geldikten sonra Hasan Ali Velioğlu ile görüşür, alınacaksa alınırdı. Son söz onlardadır. Ali Rıza Bey şu kişiyi işe alın dediğinde alınırdı. Ben geldiğimde okuma yazma bilmeyen işçiler de çalışıyordu. Hasan Ali Velioğlu bize tutanak tutun derse tutardık, tutmayın dediğinde tutmazdık. Denetime benden başka Hasan Ali Velioğlu, Ali Rıza Bey ve Yaşar Bey varsa onlar da katılırdı. Çin Mahallesine gidilmiyordu, orasının bilinmesi istenmiyordu.”
Hasan Ali Velioğlu’nun, arada İSG uzmanına, ‘Çok riskli şeyleri yazma’ dediğini anlatan Angın, “Hasan Ali Velioğlu ‘fabrikada kuş uçmasın’ dese kuş uçmaz, bütün sorumluluk ondadır. Bizim sorumluluğumuz kâğıt üzerindedir” diyerek, sorumlu kişi olarak Velioğlu’nu işaret etti.
Müdür: “Patlama olacaksa Çin mahallesinde olsun dendi”
Sorumlu müdür Ahmet Çağırıcı’nın ifadesi ise katliamın planlı olarak yapıldığını ortaya çıkardı. “Hasan Ali Velioğlu’na ‘Bu kadar malzemeyi Çin Mahallesi’ne yüklemeyelim’ dedim, o da ‘Bir şey olmaz, patlama olacaksa Çin Mahallesi’nde olsun, yukarıda daha fazla işçi çalışıyor’ dedi” diyen Çağırıcı, Hasan Ali Velioğlu’nun baskılarından yakındı. Müdürlüğü Velioğlu’nun baskılarına rağmen patronun akrabası olduğu için kabul ettiğini ifade ederek, Çin mahallesindeki çalışmasını asistanlık olarak tarifledi.
“Bütün yetki Hasan Ali Velioğlu’ndaydı” diyen Çağrıcı barut üretimini de itiraf etti. Ancak kendisinin bu işle ilgilenmediğini, üretime katılmadığını iddia eden Çağrıcı, Yaşar Çoşkun’un 12 bin 500 TL’lik havalandırmayı yapacağını söylemesine rağmen yapmadığını kayda geçirdi. Sorumluluğu Velioğlu ve oğul Çoşkun’un üzerine atan müdür, mağdur olduğunu dahi iddia edebildi.
İSG Uzmanı: “Noter onaylı deftere yazdıklarımdan hoşlanmazdı”
İSG Uzmanı Aslı Bozkurt, savunmasında eksiklikleri belirttiğini ancak üretimin ön planda tutulduğunu ifade etti:
“İşçilerin ifadesinde görebilirsiniz, bütün işçilerin eğitimlere katılması gerekirken hepsi katılmazdı. Çünkü üretim her zaman ön plandaydı. Bir gün ben işyerine habersiz gittiğimde güvenliği arayarak, ‘Aslı Hanım gelmiş, neden haber vermedin’ diye çıkıştı.”
Müşteki avukatının noter onaylı defterin iddianamede yer almamasını sorması üzerine ise Bozkurt, noter onaylı defteri patlama sonrası fabrikaya gidip savcıya teslim ettiğini belirtti. Bozkurt, “Ama o defterin sonrasında başına neler geldi hiç bilmiyorum. Hasan Ali Velioğlu noter onaylı deftere yazdıklarımdan hoşlanmazdı.” dedi.
Velioğlu: “Ben müdür değilim, çalışanım”
Sanıkların sorumlu olarak işaret ettikleri tutuklu sanık Hasan Ali Velioğlu, savunmasında “Ben müdür değilim, resmiyete bir müdürlüğüm yok, çalışanım orada. Ali Rıza ağabey bana müdür dedi adım öyle kaldı” diyerek patlamanın sorumluluğunu üstlenmedi. 33 senedir bu firmada çalıştığını, işçi alımı yaptığını, Çin Mahallesi’ne karışmadığını ancak gezdiğini ve “kaytaran” görürse müdahale ettiğini belirtti. Velioğlu da patron Çoşkun gibi barut üretimi yapılmadığı yalanına sarıldı.
Kaza değil cinayet!
Hendek iş cinayeti davası, kendisinden önceki iş cinayetleri davalarında görüldüğü gibi patron ve sorumluların “suçu” birbirlerinin üzerine attıkları, tepişirken de devletin de doğrudan payı olan birçok konuyu istemeden aydınlattıkları bir duruşma oldu. İşçilerin hayatına değer verilmediğini ve olası bir patlamada işçilerin öleceğinin bilinmesine rağmen ölecek işçilerin seçiliyor olduğunu ortaya çıkardı. Patron-devlet iş birliği ile gerçekleşen bir iş cinayeti daha böylece kayda geçti. Hayatını kaybeden işçilerin aileleri ise polis barikatları, davalar, tehditler ve yıldırma girişimleriyle karşı karşıya.