“Ya ölü yıldızlara götüreceğiz hayatı ya da ölüm inecek yeryüzüne” demişti, büyük şair Nazım Hikmet. Yaşamını işçi sınıfının kurtuluşuna adamış, işçi sınıfının dünya görüşünü benimsemiş bir komünistti Nazım.
15 Ocak 1902’de dünyaya gelen Nazım Hikmet, sosyalist düşünce ile, ülkenin emperyalistlerce işgal altında olduğu dönemlerde tanıştı. Bağımsızlık savaşına katılmak için öğretmenlik yapmak gerekçesi ile gizlice Anadolu topraklarına geçen Nazım Hikmet, daha sonra Batum üzerinden Moskova’ya geçti. Burada Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde siyasal bilimler ve iktisat okudu. 1923 yılında Türkiye Komünist Partisi’ne üye olarak mücadelesini örgütlü bir şekilde devam ettirdi.
Nazım Hikmet’in yaşamı, bu tarihten sonra tutuklamalar, hapisler ve sürgünlerle geçer. Hapishaneye atarak Nazım’ı ideallerinden vazgeçirebileceklerini sananlara karşı Bursa Hapishanesi’ndeyken yoldaşlarına, dostlarına seslenir: “Sevdalınız komünisttir, yatar Bursa kalesinde. Mahpus ama zincirini kırmış da yatar...” O, içeride de olsa nerede bir eylem, bir hareketlilik varsa, yüreği hep orada atardı. Güçlü kalemiyle, işçi sınıfına olan inancıyla mücadeleye yılmadan devam etti. Uzun bir hapislik döneminin ardından 1951 Haziran’ında Sovyetler Birliği’ne geçti ve yaşamını orada sürdürdü. 25 Temmuz 1951’de Türk vatandaşlığından çıkarılan Nazım, düzenin “vatan hainliği” suçlamasını yazdığı şiir üzerinden mahkum etti:
“Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.”
Nazım Hikmet, memleketinden çok uzaklarda olsa da işçi sınıfına ve sosyalizm davasına olan inancını bir an olsun yitirmedi. Şiirleriyle, yüreğiyle işçi sınıfını selamlamaya devam etti:
“Türkiye işçi sınıfına selam!
Selam yaratana!
Tohumların tohumuna, serpilip gelişene selam!
Bütün yemişler dallarınızdadır.
Beklenen günler, güzel günlerimiz ellerinizdedir,
haklı günler, büyük günler,
gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan,
ekmek, gül ve hürriyet günleri.
Türkiye işçi sınıfına selam!”
Tarih 3 Haziran 1963’e geldiğinde, sabahın 6 buçuğunda, gazetesini almak üzere kapıya doğru uzanırken geçirdiği kalp krizi sonucu yaşama veda eder büyük şair. Ancak o, yapıtlarıyla, mücadeleye olan katkılarıyla kavgamızda devleşmiş, ölümsüzleşmiş ve aradan geçen 56 seneye rağmen, şiirleri dillerimizde, yüreğimizde işçi sınıfının kurtuluş mücadelesini harmanlamaya devam etmiştir. Türkiye işçi sınıfının mücadelesine ışık tutan büyük şairlerin yanında adını kızıl harflerle yazdırmıştır.
P. Sevra