“Memleketimden İnsan Manzaraları” şiiri, benim için çok önemli, fikirlerimi etkileyen bir şiirdir. Bu şiiri ilk okuduğum zaman, “Hâlâ aynı şeyler yaşanıyor, değişen tek bir şey yok...” diye düşünmüştüm. Şiir bütün hayatımızı özetlemiş aslında.
Doğuyoruz, çocukluğumuz “tozpembe” tabii, farkında değiliz bazı şeylerin. 5 yaşında, “Kâât helva yesem her gün diye düşünürdük.” 7 yaşından itibaren mektebe gitmeyi, okumayı isterdik. Büyük adam olma hayallerimiz vardır hep o yaşlarda. Ailemiz ve çevremiz öyle ister çünkü.
10 yaşlarında akşam ezanından sonra eve gitmeyi düşünürdük bazılarımız, bazılarımız ise “Babamın bıçakçı dükkanından/ Akşam ezanından önce çıksam” diye düşündü. O bazıları çalışmak zorundaydılar çünkü. Hayatın tozpembeliği artık yok oluyordu bizim için.
15 yaşlarında güzel, pahalı giyinmek ve “kızlar/erkekler bana baksa” diye düşündük, beğenilme ihtiyacı duyduk o yaşlarda. Beğenilme ihtiyacını pahalı kıyafetler giyerek karşılarız diye düşündük. Televizyonlarda böyle gördük, toplum böyle söylüyordu çünkü…
16 yaşlarında “Bu dersleri ne yapacağız?” diye düşündü bazılarımız, bazıları ise “Gündeliğim artar mı?” diye düşündü. Çünkü onlar ailelerine bakmakla yükümlüydü artık. Onlar çalışmaz ise geçinemezdi aileleri. Okumaya devam edenler ise ailelerinin bütün umut kaynağı idi. “Büyük adam” olacaklardı çünkü.
18 yaşında okuyanlar da artık bir şey olamayacağını anlamıştı. Geçim sıkıntıları izin vermiyordu okumalarına. Gidemediler üniversiteye çünkü. Artık bir işe girmeyi düşündüler, geçimlerini sağlamaları gerekiyordu. Ve bu 20’li yaşlarına kadar bu şekilde devam etti...
21 yaşında “işsiz kalırsam diye düşündü”ler.
22 yaşında “işsiz kalırsam diye düşündü”ler.
23 yaşında “işsiz kalırsam diye düşündü”ler.
24 yaşında zaman zaman işsiz kalarak, “işsiz kalırsam diye düşündü”ler.
Bu şekilde geçti bütün bir gençlik. Yaşıtlarının küçük bir kısmı en lüks hayatları yaşarken, büyük çoğunluk hep aynı şeyi düşündü…
Çoğu evlenmek zorunda kaldı toplumun baskısı yüzünden. Her birinin artık bakmaya hükümlü olduğu ailesi vardı. İşsiz kalmaktan bu sefer daha çok korkuyorlardı. Sanki bütün hayatları patronun tek bir lafına bakıyordu. Onlar çalışmasa çocukları aç kalacaktı. Zaten kendileri aç kalıyordu. Aldıkları para ailelerine mi yetecek, kendilerine mi?
50 yaşına kadar düşündüler tüm bunları. Artık “ne zaman öleceğim, ölürken üzerimde yorganım olacak mı?” diye düşünüyorlardı. “Ölsem de kurtulsam bu dünyadan” diye söylenip duruyorlardı. Açlık, yoksulluk, sefalet ve baskı… Bunların hepsini görmüşlerdi o yaşa kadar. Yeni nesil de bu şekilde geliyordu. Nesilden nesle böyle sürüyordu yaşamlar.
Memleketimizden ve dünyadan insan manzaraları tam olarak bu şekilde. Nazım Hikmet’in yıllar önce yazdığı “Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı şiir, hâlâ günümüze ışık tutuyor. İçinde yaşadığımız düzen var olduğu sürece, bizim yaşadıklarımız da aynı olacak. Ya bu düzeni kabul etmeyip, savaşacağız ya da memleketimden ve dünyadan insan manzaraları böyle olmaya devam edecek...
Çorlu’dan bir DLB’li