Kalemiyle yaşamda bulunan çelişkileri açığa çıkaran bir yazardır Yaşar Kemal. Onun bu yönü, kendi yaşamının da birebir kopyasıdır. 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının beraberinde getirdiği açlık ve sefalet, Yaşar Kemal’in ailesini Van’dan Çukurova’ya göç ettirmiştir. Böylelikle pamuk tarlalarının, patozların ardında çocukluk yıllarını geçirmiş, yaşamda var olan derin uçurum belleğine kazınmıştır. Bu bellek ise, Yaşar Kemal’in edebiyat hayatını etkilemiş, onun hangi tarafta olacağını belirlemiştir. "Kendimi bildim bileli zulüm görenlerle, hakkı yenenlerle, sömürülenlerle, acı çekenlerle, yoksul olanlarla birlikteyim." sözü, yine Yaşar Kemal’e aittir. Onun kalemi, ezilenleri sadece yazmakla kalmadı, betimlemeleriyle birlikte, onları resmetti adeta. Tabi ki onların gözünden yaşamı, doğayı, dağı ve taşları da.
Onun en belirgin özelliklerinden biri de betimlemeleri muazzam şekilde aktarmasıdır. Diğer yazarlara bakıldığında bu konuda eksik oldukları gözlemlenebilir. Ancak Yaşar Kemal, bu konuyu ustaca değerlendirmiştir. Misal İnce Memed eserinde Çukurova köylüsünü öyle bir anlatmıştır ki, okuyucu o insanlarla bir bütünlük sağlayabilir. Çukurova’nın doğası, dağı, taşı ve toprağı köylünün birer yansımasıdır ve Yaşar Kemal, bu bütünlük içinde tasvir etmiştir Çukurova’yı. Bazen dünyanın ta kendisi olmuştur bu ilçe, bazen ise el kadar bir kuşu bile kabul edemeyecek kadar küçük bir çalı. Ancak yine de sömürü düzeninin hüküm sürdüğü küçük bir nokta olmuştur Çukurova. Yoksul köylüleriyle, Abdi Ağa gibi düzenin kol kanat gerdiği asalaklarıyla. Elbette zamanla köylünün bir zaman umudu olacak zayıf, çelimsiz ama yiğit Memed’i ile. En doğal ve yalın haliyle bir düzeni resmeder İnce Memed kitabı. Bu unutulmayacak roman bile, Yaşar Kemal’in gerçekçiliğinin, onun kalbinin ezilenler ile birlikte olduğunun göstergesidir. ‘’Halka kim zulmediyorsa, etmişse, halkı kim eziyor, ezmişse, onu kim sömürmüş, sömürüyorsa, feodalite mi, burjuvazi mi... Halkın mutluluğunun önüne kim geçiyorsa ben sanatımla ve bütün hayatımla onun karşısındayım. Ben etle kemik nasıl birbirinden ayrılmazsa, sanatımın halktan ayrılmamasını isterim. Bu çağda halktan kopmuş bir sanata inanmıyorum.’’ sözünü söyleyen de yine Yaşar Kemal’in kendisidir.
Yaşar Kemal, açlığın ve sefaletin hüküm sürdüğü zamanlarda gözlerini açmıştır hayata. Yine bu sefalet onun kalemine sarıldığı zamanlarda devam etmiştir. Bu sebeple, sürgünler ve hapis görmüştür, dönem dönem sansüre uğramıştır. Yine de yazmaktan ve edebiyat yoluyla açlığın ve sefaletin hüküm sürdüğü düzeni anlatmaktan caymamıştır. Onu Yaşar Kemal yapan ise, burada yatar.
Yazdığı eserlerle, sözleriyle Yaşar Kemal, ezilenlerin sesini taşımaya devam ediyor. 28 Şubat 2015’te yaşama veda eden yazarı saygıyla anıyoruz…
Esenyurt’tan bir Kızıl Bayrak okuru