Pek çok alanda açmazlar içerisinde ve iflaslarla yüz yüze bulunan AKP-MHP iktidarı; bir yandan bu tabloyu ifşa eden ve buna karşı harekete geçen toplumsal muhalefeti baskı ve terörle ezmeye çalışıyor. Diğer yandan da yalan, demagoji ve manipülasyon ile gerçeklerden kaçmaya çalışıyor. Bu sahtekarlıklar özellikle iktidar şeflerinin ve sözcülerinin açıklamalarıyla dışa vuruyor.
Son olarak da Tayyip Erdoğan tarafından atanan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Yanık demagojik açıklamalar yaptı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık Bütçe Komisyonu görüşmelerinde milletvekillerinin sorularını yanıtladı. Bakan Yanık, kadınların iş bulma sorunları, bütçe önerileri, bakanlığın görev ve yetki tanımı, kadına yönelik şiddetle mücadele gibi konulardaki konuşmalarında sorunlardaki sorumluluklarını örtbas etmeye çalıştı. Yeri geldiğinde “farkında olmadan” suçlarını itiraf da eden bakan, sıkıştığında da “siyaset yapmamak gerektiğini” iddia etti.
Kadınların eve kapatılması konusunda kendileri sorumlu değilmiş gibi konuşan Derya Yanık şunları ifade etti:
“Biz kadınlara iş edindiren Bakanlık değiliz. Kadınların iş gücüne katılmasındaki farkındalığını, bunun politikasını üreten, bunun diğer Bakanlık ve özel sektör gibi noktasında paylaşan Bakanlığız. Mesela kadınların ev eksenli ekonomik üretimlerinin hayata geçirilmesiyle alakalı kooperatifçilik çalışmamız var.”
Sosyal yardım alan ailelerin sayılarının artmasının “derin yoksullaşma” olarak değerlendirilemeyeceğini iddia eden Yanık şunları söyledi:
“Sosyal yardımları, derin yoksullaşma olarak değerlendirmek, yoksulluğun bir göstergesi olarak konuşmak sanıyorum ancak siyaset üretmek kaygısıyla açıklanabilir. Burada bir şekilde muhalif taraflar olarak iktidar ile muhalefetin bir şekilde birbirini eleştirmesi, birtakım karşıtlıklar üretmesi beklenir. Bunu ben anlayışla karşılıyorum.”
Çocuk evinde kalan bir çocuğu 23 Nisan şovları için suistimal konusu yapan ve çocuğu deşifre eden Yanık bugünkü konuşmasında ise suçunu itiraf niteliğinde, “Bakıma muhtaç, korumaya alınması gereken çocuklar siyaset konusu olamaz” ifadelerini kullandı.
Kadına yönelik şiddetle mücadele konusu ise Yanık’ın demagoji yaptığı bir diğer konuydu. Şiddetle mücadelenin doğrular arasına sığınmaya çabalayan Yanık, iktidarın kadın düşmanı politikalarını es geçti. Yanık, İstanbul Sözleşmesi’nin çözüm olmayacağını savunurken “Sadece bir sözleşmeyi günah keçisi sayarak -veya bu başka metin de olur önemli değil- ya da sadece onu kurtarıcı, büyük metin, adeta kutsal bir metin haline koyarak bu işe yaklaşılmaması gerektiğini” diyerek sözlerini sürdürdü.
İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamayan ve sonra da sözleşmeyi fesheden Saray rejimi, kadına şiddetle mücadelede gerekli adımları atmadıkları gibi, tetikçi yargısıyla da kadına yönelik şiddeti sürekli aklamaktadır. Ayrıca din istismarcısı rejim, kadına yönelik şiddet sorunun eğitim başta olmak üzere diğer toplumsal yanlarında da kadın düşmanı politikalarından vazgeçmemektedir. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak da bu “bütünsel” kadın düşmanlığının sonucu olmuştur.
Krizin faturasını emekçilere çıkarmaya çalışan AKP-MHP iktidarı, kadın cinayetlerini yansıtan resmi rakamların önlerine çıkarılmasını bile “siyaset yapmak” diyerek sorumluluğunu gizlemeye çalışıyor. Ama bu manipülasyon ve demagojiler rejimin ayyuka çıkan suçlarını örtbas etmesine yaramayacaktır. Artan kadın cinayetlerinin, iş cinayetlerinin, çocuk istismarının, derinleşen yoksulluğun sorumluluğu sermaye düzeninin dümeninde olan din istismarcısı iktidara aittir. Bunların hesabı iktidardan sorulmadıkça bu sorunların daha da ağırlaşması kaçınılmaz olacaktır.