Bir 23 Nisan daha geride kalıyor. Sermaye devleti bir kez daha o bilindik “çocukları makam koltuklarına oturtma” şovunu gerçekleşti.
23 Nisan “şöleni” bununla da sınırlı kalmayacak. Muhakkak “son yıllarda şöyle geliştik, çocuklarımız için bunları yaptık” nutuklarını yandaş kanallarda, akşam haberlerinde göreceğiz. Üstelik büyük bir ikiyüzlülükle yapacaklar bunu.
Sermayedarların 3 milyondan fazla çocuk işçiyi ucuz iş gücü olarak ağır koşullarda sömürdüğü, 19 yılda 712 bin 24 çocuğun zorla evlendirildiği, 7,5 milyon çocuğun ağır bir yoksulluk yaşadığı, yılda resmi rakamlara göre 500’e yakın çocuk işçinin iş cinayetinde katledildiği, her gün onlarca çocuğun tacize, istismara uğradığı bir coğrafyada yaşıyoruz. O yüzden adına “Çocuk Bayramı” denilen 23 Nisan büyük bir kandırmacadan ve şovdan öteye bir anlam taşımıyor. Yıllardır okul törenlerinde çocuklara “bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan” dedirten sistem, bugün çocukların yaşam haklarını, eğitim haklarını, geleceklerini ellerinden çalıyor. Bu yüzden gerçekte “neşe dolmuyor insan.”
Çünkü kapitalist sistemde çocuk yaşta çekilen acıların pek çok örneği var bu coğrafyada.
Örneğin 13 yaşında kafası pres makinasına sıkışan çocuk işçi Ahmet Yıldız gibi. Ahmet Yıldız, 14 Mart 2013’te, ruhsatsız bir işyerinde kaçak olarak çalıştırılırken daha hızlı çalışması için güvenlik sensörü kapatılmış pres makinesine sıkıştı, katledildi. Ahmet’in canına sermaye yargısı bir değer de biçti. Bilirkişilerin dahi yüzde yüz kusurlu bulduğu patronuna, 24 taksit ile ödenmek üzere 30 bin lira para cezası verildi. Ahmet katledilen, sömürülen milyonlarca çocuk işçiden yalnızca biriydi.
Bir başka acı örnek ise Uğur Kaymaz’ın sermaye devleti tarafından katledilmesidir. Kızıltepe’de askerler tarafından taranan Uğur’un 12 yaşındaki bedeninden 13 kurşun çıkarıldı. Katilleri yargı önüne dahi çıkarılmadı uzun yıllar. Uğur tıpkı Berkin Elvan, Ceylan Önkol, Enes Ata, Nihat Kazanhan gibi devlet tarafından katledilen binlerce çocuktan biriydi.
Ve adları bilinmeyen 45 çocuk Karaman’da dinci gerici Ensar Vakfı’nda istismara uğradı. İstismarcı vakıf devlet tarafından adeta ödüllendirildi. MEB, istismarcı Ensar Vakfı ile her yıl yüzlerce ortak projeye imza attı. Öyle ki, dönemin bakanları tam bir pişkinlikle “bir defadan bir şey olmaz” diyebildi. Ensar Vakfı yargı tarafından korunurken, istismarı protesto eden yüzlerce insan gözaltına alınarak hapis cezasına çarptırıldı. Ensar Vakfı’ndaki 45 çocuk, dinci gericiliğin kuşatması altındaki bir coğrafyada duyulan istismar olaylarından yalnızca biriydi.
Kapitalist sistem hüküm sürdüğü müddetçe çocukların sömürülmediği, iş cinayetlerinde ve devlet terörü ile katledilmediği, istismara uğramadığı bir dünyada yaşamak mümkün olamayacak. Çünkü, azgın sömürünün, savaş ve saldırganlığın, toplumsal çürüme ve yozlaşmanın temelinde kapitalist sömürü düzeni yer almaktadır. Dolayısıyla, büyük tekellerin ucuzun da ucuzu iş gücü olarak gördüğü “çocuk işçilik” kapitalist sistemde her zaman var olacaktır. Üstelik bütün bu azgın sömürü, toplumsal yozlaşmayı da beraberinde getirmeye devam edecek. Yani bu sistem var olduğu sürece çocukların baskıdan, sömürüden ve istismardan korunması mümkün değildir.
Gerçekten Lenin’in tanımlaması mıdır bilmiyoruz. Ama “çocukların tek ayrıcalıklı sınıf” olarak yaşadığı bir dünya ancak sosyalizm ile mümkün olacaktır.
İ. Y. Gün