İHD tarafından Dünya Çocuk Hakları Günü olarak kabul edilen 20 Kasım'a dair Diyarbakır’da açıklama yapıldı. İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, güne ilişkin hazırladıkları “2011-2021 Tarihleri Arası Silahlı Çatışma Ortamında Çocuklara Yönelik Yaşam Hakkı İhlalleri Raporu”nu basın toplantısı ile açıkladı. Raporu, İHD Diyarbakır Şubesi Başkan Yardımcısı Ezgi Sılademir okudu.
Çocukların korunması amacıyla BM Genel Kurulunca kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne 196 ülkenin imza attığını belirten Sılademir, Türkiye'nin ise bu sözleşmeyi 1990'da kabul ettiğini 1995 yılında ise yürürlüğe koyduğunu söyledi. Ancak Türkiye’nin çocukların eğitim, ifade özgürlüğü, kendi kültürünü yaşatma ve kendi dilini özgürce kullanma haklarını içeren 17. 29. ve 30. maddelerine çekince koyduğunu aktaran Sılademir şunları vurguladı:
“Uzun yıllara dayanan bir çalışmanın ürünü olan BM Çocuk Hakları Sözleşmesi imzacı devletlerin uygulama noktasında yeterli özeni göstermemesi nedeniyle çocukların şiddetten korunmalarına yetmemektedir. Özellikle Türkiye’de uzun yıllardır devam eden çatışmalı süreç boyunca çatışmanın tarafı olmayan çocukların yaşam hakları ihlal edilmiştir”
228 çocuk yaşamını yitirdi
2011- 2021 yılları arasında yaşam hakkı ihlal edilen çocuklara ilişkin verilere ilişkin ise Sılademir şunları söyledi:
“Toplumsal ya da kamusal yaşam içerisinde sokaklarda sosyalleşerek büyümesine devam eden çocukların yaşam alanları onlar için yaşamını yitirdikleri alanlar halini almıştır. Çocuğun üstün yararını ve sağlıklı bir ortamda yaşama hakkının tümüyle ihmal ve ihlal edildiği bir tablo karşımıza çıkmaktadır.”
64 çocuk asker ve polis tarafından öldürüldü
Yaşam hakkı ihlallerinin yaşandığı illere bakıldığında ölümlerin en yüksek olduğu illerin Şırnak, Diyarbakır, Hakkâri, Mardin ve Antep olduğunun altını çizen Sılademir şu şekilde devam etti:
“Yaşamını yitiren 228 çocuğun ölüm sebeplerine bakıldığında 64 çocuğun kolluk kuvvetleri tarafından açılan ateş sonucu yaşamını yitirerek ilk sırada, 62 çocuğun ise bombalı saldırılar sonucu yaşamını yitirerek ikinci sırada yer aldığı görülmüştür. Kolluk kuvvetlerinin silah kullanırken kanunun tanımladığı sınırlar içinde ve kademeli olarak silah kullanması gerekirken, bu durumu gözetmeden, yetkisini aşar nitelikte silah kullanması çocukların yaşam hakkını ihlal etmektedir.”
Mayınlar temizlenmiyor
Askeri bölgelerin sivil yaşam alanlarına yakın olması sonucu birçok çocuğun savaş artıkları sebebiyle yaşamını yitirdiğinin altını çizen Sılademir şunları vurguladı:
“Hakeza yerleşim alanlarında bırakılan askeri patlayıcı mühimmat ve malzemelerin infilak etmesi sonucunda çocuklar yaşamlarını yitirmişlerdir. Türkiye’nin 2004 yılından bu yana taraf olduğu OTTAWA Sözleşmesi gereğince sınırları içinde bulunan kara mayınlarını 2014 yılına kadar temizleme taahhüdünde bulunmasına rağmen bu süre içinde kara mayınlarının temizlenmesi konusunda somut herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Özelikle sınır hattında bulunan şehirlerde kara mayınlarının temizlenmemiş olması nedeniyle onlarca çocuk yaşamını yitirmiştir”
Zırhlı araçlar
Çocukların yaşam hakkını en çok tehdit eden durumlardan birisinin de zırhlı araçların sivil yerleşim alanlarında çok yoğun bir şekilde bulundurulması olduğunu vurgulayan Sılademir şunu ifade etti:
“Zırhlı araç çarpmalarının çocukların birincil yaşam alanlarında mahallelerde, hatta bunun ötesine geçerek özel alanlarında, evlerinde gerçekleştiği birçok ihlal söz konusudur. Olağanüstü güvenlik tedbirlerinin alındığı, olağanüstü hal uygulamalarının ağır ihlal ürettiği bölge kentlerindeki yaşam alanında, zırhlı aracın trafik düzenine aykırı kullanımından, zırhlı aracı kullanan kamu görevlilerinin yeterli teknik birikimden yoksun olması ve bu araçları kullanırken gerekli özeni göstermemesi gibi sebeplerle birçok çocuk zırhlı araç çarpması sonucu yaşamını yitirmiştir”
Bombalı saldırıların etkileri
Bombalı saldırılar sonucunda yaşanan can kayıplarından çocukların çok ciddi anlamda etkilendiğini belirten Sılademir, son olarak şunları söyledi:
“Bu gerçeğin nedeni de yaşanan bombalı saldırıların büyük bir kısmın çocukların yoğun olarak bulunduğu sosyal alanlarda meydana gelmiş olmasıdır. Özelikle hafızalarımızda tüm tazeliği ile duran ve kamuoyunda Antep Düğün Saldırısı ve Roboski Katliamı olarak bilinen olaylarda yaşamını yitirenlerin büyük çoğunluğu çocuklar olmuştur. Her iki olayda da kamu gücünü elinde bulunduran kişilerin çok ciddi ihmalleri bulunduğu kamuoyunun malumudur. Devletin negatif yükümlülüklerine aykırı hareket etmesi ile meydana gelen çocuklara yönelik yaşam hakkı ihlallerinde, çocukların yaşam haklarını koruma konusunda birinci dereceden sorumluluğu bulunması nedeniyle bu konuda her türlü tedbiri alması taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve çocuk koruma kanunu gereğince bir zorunluluktur.”
İzmir Barosu: “Çocukların uğradığı hak ihlalleri mücadele edeceğiz”
İzmir Barosu Çocuk Hakları Merkezi, adliye içindeki merkezlerinde basın açıklaması yaptı. Çok sayıda avukatın katıldığı açıklamayı Av. Bahar Batıkan okudu. Çocuklara yönelik hak ihlalleri ve hukuka aykırı uygulamaların giderek arttığını söyleyen Batıkan şunları ifade etti:
“İzmir Barosunca koordine edilen zorunlu müdafilik görevlendirmelerinde toplanan veriler göz önünde bulundurulduğunda, pandemi döneminde çocuğa karşı işlenen cinsel suçlarda 4 kat artış yaşandığı gözlemlenmektedir. Pandemi süreci sadece çocukların eğitim hakkını değil, aynı zamanda katılım hakkını, oyun hakkını, psiko-sosyal gelişimini olumsuz etkilemekte, ev içinde yaşanan şiddet ve suça maruz kalma ihtimalini arttırmakta, çocukların adalete erişimi noktasında büyük sıkıntılara yol açmaktadır.”
Önleyici ve koruyucu yaklaşıma sahip, etkili, hak temelli, çocukların da katılımının sağlandığı, mekanizmaların güçlendirilmesi gerektiğinin altını çizen Batıkan, “Bugüne değin olduğu gibi bundan sonra da çocukların uğradıkları cinsel, duygusal, fiziksel ve ekonomik her türlü istismar ve hak ihlalleriyle mücadele etmeye ve bu konularda açılmış ve açılacak davaların takipçisi olmaya devam edeceğiz” diye konuştu.