Sermaye devleti her dönem hapishanelerdeki devrimci tutsakları teslim almayı öncelikli hedef olarak gördü. Pratikte de yaptığı her şey bu amaca hizmet etmektedir.
Hapishanelerde hayata geçirilen her uygulama faşizan baskı ve saldırganlık başlığı altında toplanabilir. Mecazi değil, gerçek anlamda baskı ve saldırganlık. Bu saldırganlık özellikle '95'den sonra sıklıkla katliam düzeyine çıkarıldı. '95 Eylül'ünde Buca Hapishanesinde 3 devrimci tutsağın katledilmesinden kısa bir süre sonra 4 Ocak 1996 yılında Ümraniye Hapishanesi'ne yapılan saldırıyla 4 devrimci tutsak katledildi. Saldırı 95 Eylül'ünde Buca Hapishanesi'nde olduğu gibi, yine DHKP/C davasından tutsakların bulunduğu koğuşa yönelik gerçekleşti.
Hak gasplarıyla başlayan saldırı
Ümraniye Hapishanesi'nde tutsaklar engellenen görüş hakkı için eylemler yapıyordu. Katliam öncesi 13 Aralık 1995'te polis ve jandarmanın gerçekleştirdiği saldırıda 4’ü ağır, 70’den fazla tutsak yaralandı.
4 Ocak 1996 sabahı ise, askerler koğuşlara katliam amacıyla saldırdı. Saldırı sırasında koğuşta bulunan tutsakların anlatımına göre, katledilen tutsaklar koğuşun tuvaletine götürülerek öldüresiye fiziki işkenceye maruz kaldılar. Abdülmecid Seçkin, Orhan Özen, Rıza Boybaş, Gültekin Beyhan kaldırıldıkları hastanede ölümsüzleşti ve saldırıda 40 tutsak da yaralandı.
Katliamın ardından 20 gardiyan açığa alındı. Dönemin Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Zeki Güngör’ün katliama dair açıklaması ise "askerler aşırıya kaçtı" oldu. Katliamın ardından başlatılan soruşturma ise takipsizliğe uğradı. Bir katliamın daha (cezasızlık bir yana) dava bile açılmadan sermaye devleti tarafından üstü örtüldü.
Hapishaneler topyekûn saldırının bir cephesidir
Hapishanelere yönelik her saldırının, devrimci muhalefete yönelik topyekûn saldırının ön cephesi olduğunu Ümraniye Hapishanesi katliamı sonrasında yaşananlar net olarak gözler önüne serdi.
Sermaye devleti katledilen tutsakların 8 Ocak 1996’da Alibeyköy’de yapılan cenaze törenine de saldırdı. Törene katılanlar gözaltına alınarak Eyüp Kapalı Spor Salonu’na götürüldü ve işkence gördü. Gözaltına alınanlar arasında bulunan Evrensel Gazetesi muhabiri Metin Göktepe, polislerce dövülerek katledildi. Göktepe'nin cansız bedeni, 9 Ocak'tan sonra spor salonunun yakınlarında bulundu. Göktepe'nin katledildiği Adli Tıp raporuyla ispatlansa da açılan dava yine cezasızlıkla sonuçlandı.
Sonuç olarak, hapishanelere yönelik her saldırı, işçilere, emekçilere ve devrimcilere yönelik topyekûn saldırının bir cephesidir sadece. Sermaye devletinin topyekûn saldırısına karşı topyekûn mücadelenin yükseltilmesi gerektiğini Ümraniye Hapishanesi Katliamı ve sonrasında yaşananlar daha çarpıcı bir biçimde ortaya koymuştur.
H. Ortakçı