Kürt hareketine yakın kaynaklar son haftalarda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK gerillalarına karşı kimyasal silah kullandığını dair açıklamalar yaptı. Bu konuda basında çok sayıda haber çıktı, fotoğraflar/video görüntüleri yayınlandı. Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın birçok ülkesinde buna karşı protesto eylemleri gerçekleştirildi. Kürt hareketi konunun uluslararası uzmanlar tarafından incelenmesini talep etti.
AKP-MHP rejimi tüm iddia ve haberleri yok sayan bir tutum takındı. Ağır bir ithamla karşı karşıya bulunmasına rağmen ne doğruladı ne yalandı. Ne zamanki Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı, iddiaların araştırılması gerektiğini dile getirdi, dinci-faşist rejim de tetikçi medyası da saldırıya geçti. Konuyu dile getiren CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve HDP milletvekillerine saldıran rejimin aparatları, Fincancı’yı baş hedef olarak seçti.
Saray beslemesi tetikçi medya ile Perinçekçi Aydınlık, koro halinde Fincancı’yı hedef gösteren manşetler attılar. Ardından saldırı furyasına katılan AKP şefi Tayyip Erdoğan, her zamanki gibi kaba-saba tehditler savurdu, bir türlü ele geçiremediği TTB’ye de saldırdı. “Gereğinin yapılması için” talimat vereceğini söyledi. En kaba en histerik saldırı ise her zaman olduğu gibi faşist partinin şefi Devlet Bahçeli tarafından gerçekleştirildi. MHP şefi Fincancı’yı hedef almakla kalmadı, TTB’ye bir kez daha höykürdü. Bu faşist kafaya göre TTB derhal kapatılmalı, Fincancı ise zindana atılmalıdır.
Çöküş sürecinde bulunan mafyatik AKP-MHP rejiminin sergilediği histeri, işlediği suçların dile getirilmesinden duyduğu rahatsızlığın had safhada olduğuna işaret ediyor. Seçim sürecine girilmiş olması, iktidarın kimyasını daha da bozmuş, işledikleri suçların topluma açıklanmasını engellemek için yeni suçlar işliyorlar. Histeri öyle bir boyuta varmış ki, faşist partinin şefi düzen muhalefetini bile tehdit etmeye başladı.
TTB’ye düşmanlık yeni değil
Saray rejiminin TTB’ye ilkel bir kinle saldırması, Covid-19 pandemisinin başlamasından sonra adeta sistematik bir hal aldı. Elbette öncesi de vardı: TTB yönetimini ele geçiremeyen mafyatik rejimin ağababaları histeriye kapılmış, yetkilerini ortadan kaldırmak için girişimlerde bulunmuş, birtakım gerekçeler yaratarak hekimlere saldırmıştır. Görünen o ki, rejimin şefleri kendilerine biat etmeyi reddeden onurlu hekimlere derin bir kin beslemeye başlamış, yaptıkları birçok konuşmada bunu ilkel bir saldırganlıkla dile getirmişlerdir.
TTB’nin teröristlikle, vatan hainliği ile suçlanması, yöneticilerin hedef gösterilmesi, tamamen kapatılmasının talep edilmesi gibi söylemler her üç-beş ayda bir tekrarlanıyor. MHP şefi, “TTB derhal kapatılmalı, yöneticileri yargılanmalıdır” türünden saldırgan konuşmaları son iki yılda en az beş defa tekrarlamıştır.
Bu histerik saldırganlık, rejimdeki çöküş korkusunun vardığı boyut hakkında fikir veriyor. Ancak olay bundan ibaret değil; yanı sıra gerçeklerin dile getirilmesinden nasıl de nefret ettikleri ve TTB’nin onlara biat etmemesinden kaynaklanan hiddetlerinin ne kadar derin olduğunu da gözler önüne seriyor. Hekimler görevleri gereği ne zaman rejimin icraatlarını sorgulayan bir şey söyleseler, aynı tehditlerin dile getirilmesi, aynı kin kusan vaazların verilmesi, AKP-MHP şefleri ile medyadaki tetikçilerinde hastalık derecesine varan bir hekim düşmanlığı olduğunu gösteriyor. Ancak hekimler dinci-faşist rejimin saldırganlığına boyun eğmediler. Görünen o ki, AKP-MHP şeflerinin saraya biat etmiş TTB görme hayalleri kursaklarında kalmaya devam edecektir.