AKP-MHP rejimi mafya lideri Sedat Peker’in ifşaatlarıyla çalkalanırken, 26 Mayıs’ta Suriye’de devlet başkanlığı seçimleri yapıldı. 2011’de Şam’daki Emevi camisinde namaz kılmaya heveslenen Tayyip Erdoğan ve müritleri, Beşşar Esad’ın bir kez daha seçimleri kazanmasından rahatsız oldular. Zira seçimler, Suriye’de dinci-Amerikancı rejim kurma heveslerinin çöküşünü bir kez daha hatırlattı.
Seçimlerin “serbest ve adil olmayan şartlarda tertiplendiğini” iddia eden sarayın Dışişleri Bakanlığı, yaptığı açıklamada şu ifadelere de yer verdi: “Suriye rejimi tarafından bugün düzenlenen seçimler halkın hür iradesini yansıtmayan gayrimeşru bir nitelik taşımaktadır…”
Bu açıklama, dinci-faşist rejimin aymazlığının olduğu kadar küstahlığının de dışa vurumu oldu. Suriye’de işlediği ağır insanlık suçları bir yana, 2015’ten beri iktidarını gayrimeşru bir şekilde sürdüren, oylarını arttırmak için kan döken, tüm seçimlere hile karıştıran, seçilmiş onlarca belediye başkanını görevden alıp hapse kapatan bu rejim, Suriye’deki seçimlere not verme hakkını kendine görecek kadar da pişkindir.
Sarayın ‘Savunma Baş Danışmanı’ cihatçı teröristlere silah taşıyor
Sarayın memurları büyük bir utanmazlıkla Suriye seçimleri üzerine ahkam keserken, AKP şefine “Tayyip abi” diye hitap eden Organize Suç Örgütü lideri Sedat Peker’in “ifşa videoları” serisinin sekizincisi yayınlandı. Peker, oluşturduğu “insani yardım” TIR filosuyla savaş malzemesi taşıdığını itiraf etmekle kalmadı, filoya eklenen SADAT (Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş) TIR’ları ile ÖSO, HTŞ gibi cihatçı terör örgütlerine silah ve mühimmat taşıdığını da açıkladı.
SADAT kurucu ve yöneticisi olan Adnan Tanrıverdi, 1990’lı yıllarda İslamcı olduğu için ordudan tasfiye edilmiş bir tuğgeneral. Eski generali kendisine Savunma Baş Danışmanı olarak atayan Erdoğan, kendisine bağlı bir dinci-kontra yapı oluşturdu. Bu yapı sadece Suriye’de değil, Libya ile başka ülkelerde de kullanıldı. SADAT şefinin saraya baş danışman atanması dinci-faşist rejiminin bu kontra aparatı ihtiyaç duyduğu alanlarda kullandığına işaret ediyor.
A. Tanrıverdi, Ocak 2020’de “Mehdi gelecek. Ortamı buna göre hazırlamalıyız” diye açıklama yapınca, gelen tepkiler üzerine saraydaki resmi görevinden uzaklaştırılmıştı. Buna rağmen farklı bir sıfatla saray rejimine hizmet etmeye devam ettiğinden kuşku duyulmuyor. Zira bu karanlık yapı ile saray arasındaki bağlar devam ediyor.
SADAT sadece AKP-MHP rejiminin yayılmacı hezeyanlarının aparatı değil, aynı zamanda iç politikada da kirli işlerde kullanılmaya uygun bir maşa. İnternet sitesinde kontr-gerilla eğitiminin reklamını açık bir şekilde yapabilecek kadar da rahat.
SADAT, “Gayri Nizami Harp eğitim paketi” ile kişilere şu kabiliyetleri kazandırıyormuş: “Psikolojik harp ve harekat, Sabotaj, Baskın, Pusu, Tahrip, Suikast, Tedhiş, Kurtarma ve kaçırma...” İşte sarayın baş danışmanı bu ve benzer kirli-kanlı işlerle iştigal ediyor. S. Peker’in açıklamaları, MİT Tırları yakalandıktan sonra cihatçı teröristlere silah ve mühimmat taşıma işinin SADAT aracılığıyla devam ettirildiğini ortaya koyuyor.
“Oralara 2.000’e yakın TIR gönderdik”
2014 yılında AKP ile Gülen Cemaati koalisyonundaki çatlak derinleşirken, bugünlerde Peker’in yaptığı gibi devletin bazı kirli işleri ifşa ediliyordu. Erdoğan’la müritlerinin bazı suçlarını ortaya döken Gülenciler, MİT şefinin ses kaydını da yayınladılar. Suriye’ye savaş açmak istiyorsanız, “… öbür tarafa 4 tane adam gönderirim, 8 tane boş alana füze de attırırım. Problem değil o. Gerekçe üretilir” diyen MİT şefi şunları da ekliyor: “Oralara 2.000’e yakın TIR gönderdik”
Suriye’ye karşı savaşın üçüncü yılında Türk devleti cihatçıları 2000’ye yakın TIR göndermişti. Yine o günlerde ABD başkan yardımcısı olan Joe Biden bile Türkiye’nin IŞİD’e muazzam para ve silah gönderdiğini açıklamıştı. Türkiye’nin Rusya uçağını düşürmesi ve cihatçıların paraşütle atlayan pilotu öldürmeleri üzerine Rusya da ifşaatlar yaptı. Suriye’ye taşınan silahlar, IŞİD’in Suriye’den çaldığı petrolün Türkiye tarafından satın alınıp İsrail’e taşınması ve Erdoğan ailesinin bu kanlı ticaretteki rolü vb. konusunda Rusya da o sıralar işlenen birçok savaş suçunu ifşa etmişti.
“NATO Suriye’ye müdahale edip rejimi yıkmalı”
Cihatçı çetelerin Suriye’de yönetimi yıkamayacakları anlaşılınca, o sıralar başbakan olan Tayyip Erdoğan, “Suriye’de Libya senaryosu” üzerine yoğunlaştı. Hem Washington’daki efendilerine hem NATO şeflerine seslenerek, “Gelin birlikte Suriye’de yönetimi yıkıp muhalefeti (yani cihatçı çeteleri) iktidara taşıyalım” içerikli çağrılar yapıyordu.
Yayılmacılık hırsı ve Emevi camisinde namaz kılma hevesinin kursağında kalmasından duyduğu hınç, Suriye’yi Erdoğan’ın saplantısı haline getirmişti. Suriye’ye saldırmak için (Libya senaryosu) defalarca çağrılar yapmış, yalvarmış, olmayınca da eleştirmiş, “Bizi yalnız bırakıyorsunuz. NATO üstüne düşen görevi yerine getirmiyor” gibi laflar etmişti.
Emperyalist-siyonist plana uygun bir şekilde Suriye’ye karşı savaşın taşeronluğunu Körfez şeyhleri ile AKP yönetimindeki Türk devleti üslenmiştir. Hedefe ulaşmanın mümkün olmadığı anlaşılınca Körfez şeyhleri adım adım geri çekildiler. Ancak yayılmacılık hırsı ve dincilik saplantısının cisimleşmiş hali olan Erdoğan ve AKP’si çekilmek bir yana, savaşa doğrudan girerek, bir adım daha ileri gitmeyi tercih etti.
Cihatçılara destekten askeri işgale
Yüzlerce kilometrelik Türkiye-Suriye sınırını baştan sona cihatçılara açan Türk devleti, Suriye’ye karşı savaşta başrolü oynadı. Halen de bu uğursuz rolünü sürdürüyor. Dünyanın dört bir yanından devşirilen cihatçı tetikçileri eğitip donatmak ve onlara silah taşımakla yetinmedi, Türk ordusunu savaşa sürerek, başta Rojava’nın belli kesimleri olmak üzere Suriye topraklarını işgal etti. İdlib halen TSK ve cihatçı çetelerin işgali altında. AKP-MHP rejiminin paralı askerleri olan cihatçılarla TSK halen birçok kenti işgal altında tutuyor. Afrin, Cerablus, Azaz, Al Bab, Tel Abyat, Al Bab ve başka kentlerde işgal devam ederken, bu kentleri ilhak etmeye dönük zemin hazırlanıyor. Yağma, talan, cinayet, insan kaçırmanın yanı sıra, demografik yapıyı değiştiren göç ve nüfus transferi de yapılıyor.
Suriye’de hedeflerine ulaşamadılar ama ülkenin yarısının harap edilmesine, milyonların göçüne, yüz binlerin ölümüne neden oldular. Halen ABD ve İsrail’le birlikte Türk ordusu Suriye’deki üçüncü işgalci güç konumundadır. Bu ‘şer üçgeni’ Suriye’nin yakılıp-yıkılmasından sorumlu olduğu gibi, halen ülkenin bütünlüğünün sağlanmasını engelliyor ve yeniden imar sürecinin başlaması önünde engel teşkil ediyor.
Suriye’de on yıldan beri savaş suçu işleyen AKP-MHP rejiminin tepeden tırnağa çeteleşmesi tesadüf değil. Bugünlerde Sedat Peker’in ifşa ettiği çirkefin oluşmasında, diğer şeylerin yanı sıra Suriye’de insanlığa karşı işlenen suçların da önemli bir rolü vardır.