Yandaş medya AKP iktidarının tül perdesi durumunda. Pisliği bile boyayıp çiçek gibi göstermeye çalışıyorlar. Medya tekelinin büyük bölümünü yandaş medya oluşturuyor. AKP muhalifi medyaya ise RTÜK ve BTK’nın cezaları hazırda bekliyor. Kısacası medya açısından AKP iktidarı neredeyse tek ses.
Sosyal medyada ise tek ses olamıyor. Her türlü saldırısına, trol ordusuna rağmen gerçekliği aktaran farklı sesler de çıkıyor. Bu yüzden depremin ikinci günü pek çok canın ölümüne neden olan twitter engelini uyguladılar.
Bununla birlikte AKP iktidarı toplumu azımsanmayacak oranda çürütmeyi başardı. Zengin ve mülk sahibi sınıflarda ise bu çürüme had safhadadır. Buna çarpıcı bir örnek şudur. AFAD (kesinlikle hepsi değil ama) çürümüş vinç operatörlerinin deprem vurgunu yapması için zemini hazırladı. AFAD’ın vinçleri ve vinç operatörleri deprem alanına gönderilmeyip bekletilirken, bölgeye ulaşan kimi vinç operatörleri saati 10 bin lirayı bulan rakamlarla enkaz kaldırdı ve canların kurtarılmasına aracı oldu. Parası olmayan canlarsa yitip gitti.
Öte yandan kiralar deprem sonrası 3-4 kat arttı. Depremden sağ kurtulanlar başka bir şehirde ev kiralamaya kalktığında deprem öncesinin 3-4 katı fazla kira ödemek durumunda kaldı.
Buna rağmen bu çürüme deprem sonrası gösterilen dayanışma-yardımlaşma karşısında mide bulandırsa da tali planda kaldı.
Geldiğimiz aşamada dayanışmanın yardımlaşma biçimi sönümlenmeye başladı. Yardımlaşma içinde olanların ağırlıklı bölümü emekçilerdi. Emekçiler daha fazla yardımlaşmayı istese de yapamayacak durumda. Açlık sınırın altında bir ücretle çalışan emekçinin her yardımı daha fazla aç kalması anlamına geliyor. Buna rağmen yardımlaşmayı doğal olarak yaptı.
Sermaye sınıfı ise yardım konusunda reklam ve şov dışında hiçbir şey yapmadı. Televizyonda “şu kadar bağış yapıyorum” diye reklam ve şov yapanların çoğunun açıkladıkları parayı vermediklerini bizzat bağış şovunu organize edenler söylemek zorunda kaldı. Zavallı bir bakan ise Medine dilencisi gibi kahvaltılık dilendi toplumdan.
Depremzedeye kahvaltılık bile bulamadığını itiraf eden iktidar temsilcileri yine yandaş inşaat şirketlerine yağlı ihaleler vermekte hiç de gecikmediler.
Depremzedeye çadır bile vermeyenler, 1 yıl içinde yeni konutlar dikeceklerini açıkladılar. Özetle iktidarın tüm kurumlarıyla birlikte, deprem sonrasında mide bulandırıcı gerçekliği tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı.
Deprem geniş bir alanda yaşandığı için Türkiye’nin her yerinde büyük bir acı olarak hissedildi. Yandaş kanallarda çadır tiyatrosunu seyrederek mutlu olan biri, sokağında veya işyerinde depremde yakınlarını kaybeden birinin anlattıklarıyla sarsıldı. Önce inanmasa bile, birkaç yerden gerçek rezilliği duyduğunda sarsılarak inandı. Yani deprem, iktidarın rezil yüzünü gizleyemeyeceği kadar geniş bir alanı sarstı.
Buna rağmen tüm bu rezilliklerin hesabını sormak seçim sandıklarına daraltılırsa eğer, bir hayal kırıklığının yaşanması kaçınılmaz olacaktır. İktidar HÜDA PAR gibi katiller çetesinin partileşmiş halini ittifakına katıyor. 1 oya bile muhtaç hale gelmiş durumdalar. İktidar kesinlikle hile hurdayla da oy çalar. Ama buna karşın asıl olarak bu saatten sonra düşünme özürlü seçmenlerden alacakları oylara umut bağlıyorlar. Ki bu beklentileri yıllarca karşılık da buldu.
Ola ki Millet İttifakı kazanırsa, belki Cumhur İttifakı’na nispeten depremzedeye biraz daha yardım ederler. Ama kesinlikle hesap sormazlar. Hesap sormaya kalksalar, örneğin Antakya’nın CHP’li belediye başkanını es geçmemeleri gerek. Millet İttifakı AKP artıklarıyla dolu. Depremin hesabı sadece AKP’den sorulsa bile AKP artıklarının bunun dışında kalması çok zor. Özcesi depremin hesabı seçimlere kilitlenerek asla sorulmaz.
Depremin hesabı sadece fiili-meşru mücadeleyle sorulabilir. Twitter kısıtlamasının bir günle sınırlı kalması bile oluşan tepkiden dolayıdır. Tepkinin büyüyerek sokak eylemlerine dönüşme riskini hesaba katmak zorunda kalan iktidar kısıtlamayı sonlandırdı.
Bu örnek bile hem hakların elde edilmesi hem de depremin hesabını sormanın gerçek yolunun fiili-meşru mücadeleden geçtiğini gösteriyor. İşçi ve emekçiler deprem katliamının hesabını sormak, haklarını elde etmek ve yaralarını sarmak istiyorsa tepkisini sandığa oy atmakla sınırlamamalı. Böyle bir sınırlamanın sonrasının ise hüsran olacağı açık olmalıdır
H. Ortakçı