İlk günden itibaren depremzedeleri yalnız bırakan sermaye devleti, su, elektrik, çadır gibi en temel ihtiyaçları dahi hala karşılamıyor. Depremzedelere yetişmediler ancak hiç zaman kaybetmeden inşaat şirketlerine ihale üstüne ihale veriyorlar. Binlerce insanın hayatını kaybetmesine ve yaralanmasına, geride kalanların ise tüm maddi imkanlarından yoksun kalmasına rağmen insanları geleceğin müşterileri olarak görüyorlar. Depremzedelerin barınma ihtiyaçlarını ücretsiz karşılamak yerine, inşaat, metal ve mobilya sermayesinin kasalarını dolduruyorlar.
Depremzedeler, sosyal medya platformlarında seslerini duyurmaya çalışırken, iktidar ve düzen muhalefeti, büyük bir gürültü kopararak seçim hazırlıklarına başladı. Daha enkazlar kaldırılmadan kıran kırana süren koltuk savaşlarına başladılar. Çünkü, depremde ve daha önceki tüm cinayetlerdeki sorumluluklarını unutturmanın ve içi boş vaatlerle kendi kasalarını doldurmanın derdindeler.
Arsızlıkta öyle ileri gittiler ki, seçim hazırlıkları kapsamındaki ilk icraatlerinden biri, bugüne kadar resmi-gayri resmi ihaleler ile palazlandırdıkları inşaat sermayesine yeni rant alanları açmak oldu. Sermaye grupları ile kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerde inşaat sermayesini ihya edecek ihaleler pazarlanırken, depremin yarattığı yıkımın sorumluluğundan da kurtulmanın hesabını yapıyorlar. Böylece, olası bir iktidar değişikliğinde yıkımın baş sorumlularından olan inşaat sermayesinin yağlı kesimlerini temize çıkarmak için kirli planlarını hayata geçirecekler.
21 yıllık iktidarı döneminde savaş, iş ve kadın cinayetleri ile binlerce insanın ölümünden sorumlu olan AKP'nin suç listesine deprem yıkımı da eklendi. Yüz binlerce bina yıkıldı. Şu ana kadar tutuklanan müteahhit sayısı ise birkaç yüzü geçmiyor. Resmi açıklamalara göre, 50 bine yakın insan hayatını kaybetti. Ancak bunun sorumlularından hiçbiri ortaya çıkıp suçunu kabul etmedi, "suçluyum" demedi. Bu duruma karşı gösterilen tepkiler dinmeyince, köşeye sıkıştıklarında ise mağdur olan insanların karşısına çıkarak "kader", "fıtrat", "helallik" diyerek işledikleri suçlardan sıyrılmaya ya da sorumluluğu alt kademe bürokratlara yüklemeye çalışıyorlar. Ucube tek adam rejimiyle nasıl bir bela yarattıklarını görmemiş gibi sağa-sola saldırarak suç şebekesi gibi davranıyorlar. Yapı denetim firmaları, müteahhitler, ruhsat veren belediyeler, beton şirketleri, imar aflarını çıkaran iktidarıyla organize bir şekilde depreme dayanıksız evleri insanların başına yıkıyorlar. Yapılan yol, köprü, havalimanlarını iktidarın büyük başarısı olarak medyanın baş köşelerinde gündem olurken, depremde yıkılan aynı yol, köprü, havalimanı ve hastanelerin neden yıkıldığını açıklamaktan imtina ediyorlar. Depremden önce bilim insanlarının ve meslek odalarının tüm uyarılarına rağmen tek bir devlet kurumu kılını kıptırtmadığı biliniyor. Doğal afetler yönetimi konusunda uzaktan-yakından bilgisi-birikimi olmayan kişiler acil yardım, afet koordinasyonlarının başına getirildi. '99 depreminde olduğu gibi göz göre göre gelen bir depreme hiçbir hazırlık yapılmadı. Üstelik müteahhitlerin betondan, demirden çaldıklarını, deniz kumuyla bina yaptıkları bilinmesine rağmen kıllarını kıpırdatmadılar. Ancak AKP iktidarı tüm yıkımın birinci dereceden sorumlusu iken, yükselen tepkileri bastırmak için anında baskı ve yasak aygıtlarını devreye soktular.
Geçtiğimiz günlerde 57 kişinin hayatını kaybettiği Yunanistan'daki tren kazasından sonra Ulaştırma Bakanı istifa ederken, binlerce insanın öldüğü Türkiye' de tek bir istifa bile olmadı.
Bugün baskı, şiddet, yasaklar yoluyla her istediğini yapmaya çalışan sermaye iktidar, işlediği suçların hesabını vermemek için tüm kirli senaryoları devreye sokuyor.
Her sınıf kendi iktidarını ve çıkarlarını güvence altına alan yasalar hazırlar ve uygular. Egemen sınıfın sermaye olduğu bir ülkede de, iktisadi, siyasi, kültürel vb. tüm alanlarda, sermayenin çıkarlarını koruyan yasalar uygulanıyor.
'99 depreminde olduğu gibi tek bir müteahhitte ceza vererek hesabı kapatacaklarını umuyorlar. Ancak depremden sonra tüm kesimlerin aradığı suçlu ya da suçluların bu düzende hesap vermediğini biliyoruz. Bu düzende iktidara kim gelirse gelsin, kutsalı özel mülkiyet olmaya devam edecektir.
Deprem ve tüm katliamların hesabını sadece bir kişiden değil, ölüm ve sömürü düzeni olan bu sermaye düzenden sormalıyız. Dolayısıyla kapitalist düzeni tarihin çöplüğüne attığımız gün ancak bu hesabı sormuş oluruz.
Bir Kızıl Bayrak okuru