Faşist çete başı Sedat Peker’in ifşaatları sürüyor. Peker’in yayınladığı videolar, sorunun basit bir devlet-mafya ilişkisinin ötesinde olduğunu gösteriyor. Zira videolardan akan irin, bütünlüğü içerisinde kapitalist sistemde ve sermaye devletinde yaşanan çürüme ve çeteleşmenin boyutlarını ortaya koyuyor.
Peker’in son videosunda yer alan uyuşturucu trafiğine dair anlatımlar, AKP-MHP iktidarının tepeden tırnağa batağın içerisinde yer aldığını, sistemdeki her türlü kirli iş ve ilişkilerin merkezinde sermaye devletinin olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Sedat Peker, Kolombiya Türkiye arasındaki kokain trafiğine işaret ederek bu hattın güncellendiğini ve bu görevi bir dönem Başbakanlık yapan, İstanbul seçimlerinde ise “İstanbul’a çok yakışacak” söylemiyle AKP’den aday olan Binali Yıldırım’ın oğlu Erkan Yıldırım’ın üslendiğini iddia etti.
Peker yayınladığı son videoda Türkiye’yi de kesen kokain trafiğine dair şunları ifade etti:
“4 ton 900 kilo kokain yakalandıktan sonra yeni güzergâh kurmak için Venezuela'ya kim gitti? Eski başkanımız Binali Yıldırım'ın oğlu Erkan Yıldırım... O mal yakalandıktan sonra bu senenin başında, şubat ayında gitti 4 gün kaldı. Karakas (Caracas) Limanı var, Venezuela'nın en büyük limanı, oradan kuru yük gemileri doğrudan Türkiye'ye gelebiliyor, ama konteynır gemileri Dominik üzerinde durma yapıp, o şekilde devam edebiliyor. Şimdi Dominik üzerinde de yakalanmalar artacak, çünkü yeni güzergâh burası. Ben bizim liman çok önemli dedim ya (Yalıkavak Marina), herkes oraya gemi giremez dedi. Ben gemi girer mi dedim, kokain Türkiye'ye giriş yaptıktan sonra 30-35 metrelik uzun yolculuk yapan yatlarla, 500 kilo, 1 ton kokainler o şekilde dağılıyor. Özellikle ama Suriye Lazkiye üzerinden de yapılıyor…
Ama ilk zamanlar Erkan Yıldırım'la ilgili çektikleri kasetleri, kumar kasetleri değil, rüşvettir şeydir, daha sonra bunu işe yönlendirdiler ve bu işin aparatı haline getirdiler. Kokainin Türkiye'ye gelişi gidişi, tüm organizasyon bu şekilde. Neden kokain yakalanamıyor, Erkan Yıldırım'ın direkt gemisiyle ilgili de değil, başka gemiler koordinasyon ediyor…
Peki Mehmet Ağar bu organizasyonun neresinde, tam ortasında. Erkan Yıldırım, Süleyman Soylu dostluğuna bakın. Erkan Yıldırım'ın Süleyman Soylu'nun çevresinde bu konularla ilgili dostluğuna bakın. 5 ton kokain yakalanmış, hastalık vardı (korona) vardı, o yüzden polis yollayamadım (Süleyman Soylu) diyor. 5 ton kokain, özel uçağı kaldırsana bir tane Türkiye'den…”
Peker, son ifşaatında özellikle Yalıkavak Marina üzerinden Yıldırım ailesi, Mehmet Ağar ve Süleyman Soylu’nun kokain ticaretindeki bağlantılarına dikkat çekiyor. Elbette bunu yaparken rejimin tepesindeki Erdoğan ailesini özellikle işin dışında tutuyor. Fakat, tüm bunlar olup biterken Erdoğan ailesinin parantezin dışında kalması mümkün değil. Zira, bu kirli ve karanlık işlerin tepesinde son 19 yıldır faşist tek adam rejiminin başı T. Erdoğan ve ailesi oturuyor.
Sermaye devleti bir cinayet şebekesidir
Sedat Peker son ifşaatlarında gazeteci Uğur Mumcu, Kutlu Adalı ve Kürt iş insanlarına dönük suikastlara da değinerek, tüm bu cinayetlerin gerisinde Mehmet Ağar’ın olduğuna işaret etti. Peker’in ifşaatları sermaye devletinin bir cinayet şebekesi gibi çalıştığını bir kez daha gözler önüne serdi.
Peker’in devlet eliyle işlenen cinayetlere dair aktarımları ise şu şekilde:
“1996, Kutlu Adalı cinayetine değineceğiz dedik, söz namustur. Biz o zaman Korkut Eken, Mehmet Ağar hep beraberiz. Korkut abinin odasının, Mehmet Ağar'ın odasının yanında. Genciz, vatanseveriz, işte şu PKK'ye yardım ediyor diyorlar ama genelde iş adamlarını yönlendiriyorlar bizi faili meçhullerden ziyade. Bana dedi ki, Kıbrıs'ta bir adam var, evet abi dedim, bu dedi Kıbrıs'ı Rumlara satmak istiyor... Dedi ki, iki tane bana profesyonel lazım. Dedim ki abi sana öz kardeşimi vereceğim, Atilla Peker'i dedim, uzmandır dedim. THY bilet hard disklerini atmıyor, biletlerden bakabilirler; Korkut Eken, Atilla Yıldırım bu cinayetten ne kadar önce gittiler. Allaha şükürler olsun, onun (Kutlu Adalı) kanını bize nasip etmedi, namuslu adam, bugünleri görmüş adam, bunun için çalışmış, Rumlara falan satacağı yok ülkeyi... Hep böyle yapıyorlar vatanseverlik, vatanseverlik, milleti coşturuyorlar herkesi birbirine sokturuyorlar. Allaha şükürler olsun, geldiler 3-4 gün sonra, denk gelememişler, Korkut abiyle konuştuk, dedi sonra tekrar gideceğiz. Sonra orada bunlara bağlı olan başka bir ekip öldürmüş, karşılaştık Korkut abiyle, halloldu dedi…
Uğur Mumcu şehit ediliyor, yanına ilk gelen kim, katil en önce gelir. Mehmet Ağar, Eşine diyor ki, ‘Ben buradan bir tuğla çekersem devlet aşağı iner.’ Bu meşhur sözdür, devletin içinde yaşayanlar bunu bilirler…
Mehmet Ağar'ın yaptığı tüm işler kendi cebi içindi, yav bana işadamını arattırıyorlardı PKK'ye para veriyor diye. Yav abi bu adam Çorumlu nasıl PKK'li olur deyince, yav para veriyormuş diyor... Sonra biz adamı arıyoruz, bu gidiyor çantayla para alıyor…
Ağar en son siyasete girince, hayali cumhurbaşkanlığı, geçmişini temizlemek için Milli Güvenlik Konseyi'ne bir sunum yaptı, o zaman Tansu Çiller'i ikna etti, sonra Milli Güvenlik Konseyi'ni, devletler kendi gelecekleri için bu tip eylemler yapabilir şeklinde sözlü karar çıkarttırıp sonra başladılar öldürmeye. Vallahi vatan millet için yapmadı, kendi geçmişini temizlemek için…”
Çürümüş sistem ve çeteleşmiş devlet gerçeği elbette Sedat Peker gibi eli kanlı faşist çetecilerin anlatımları ile sınırlı bir olgu değil. Fakat, sermaye devleti ve onun başını tutan faşist tek adam rejiminden yükselen pis kokular, Peker gibilerinin ifşaatlarıyla her geçen gün daha görünür bir hal alıyor.