Kapitalist devlet erki kameralar karşısında uyuşturucu bağımlılığına karşı sözde mücadele yeminleri eder ve timsah göz yaşları dökerken, kapalı kapılar arkasında uyuşturucu ticaretinin yollarını alabildiğine açmış bulunuyor. Uyuşturucu ticareti ile elde edilen devasa rakamlar, bu alanı tutan uyuşturucu tekelleri/baronları ve bu tekeller ile devlet yetkililerinin dirsek temasları dönem dönem gündeme geliyordu. AKP-MHP düzeninde ise uyuşturucu ticaretinin başını bizzat iktidarın tuttuğu ifşa edildi.
Kapitalist sistem için yağlı bir kapı olan uyuşturucu ticaretinin ekonomik rantın yanı sıra sisteme sağladığı başka yararlar da bulunuyor. Bilindiği gibi işçi ve emekçi mahallerinde bilinçli olarak yaygınlaştırılan uyuşturucu, başta direniş geleneği olan mahallelerdeki gençler olmak üzere düşünmeyen, sorgulamayan ve itaat eden bir nesil yaratmanın aracı olarak kullanılageldi.
Bilinen bu gerçekler bir yana, son zamanlarda yapılan bir araştırma, uyuşturucu bağımlılığı ile mücadelenin çeşitli alanlarda dinsel gerici kurumlara havale edildiğini ve AKP zihniyetinin de buna çanak tuttuğunu ortaya koydu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İstanbul Planlama Ajansı’nın (İPA) İstanbul’da madde bağımlılığı üzerine hazırladığı rapor, AKP iktidarının madde bağımlılarını tarikat ve cemaatlerin insafına terk ettiğini gözler önüne seriyor.
Yoksulluk uyuşturucu bağımlılığına eğilimi artırıyor
Bağımlılığın nasıl bir süreç olduğunu, hangi sorunlarla iç içe geçtiğini, bağımlılıkla mücadele etmek için hangi araç ve mekanizmaların bulunduğunu, bu araç ve mekanizmalardan hangilerinin iyi çalıştığını, hangilerinin kısa süreli çözümlerle kişileri bağımlılık döngüsüne soktuğunu, bağımlılıkla mücadelenin yaygın ve uğrak noktalarını, bağımlılıkla mücadele edenlerin ihtiyaçlarını ve bağımlılık alanındaki boşlukları inceleyen kapsamlı raporda, 14-25 Haziran 2021 tarihleri arasında 12-25 yaş arası çocuğu olan kişilerin, madde bağımlılığına ve madde bağımlısı bireylere bakış açısını ölçmek amacıyla saha araştırması yapıldığı bilgisi paylaşıldı.
Çeşitli gelir seviyelerinden ailelerin seçildiği rapor, uyuşturucu bağımlılığı ile sınıf farklıları arasındaki ilişkiyi de dolaylı olarak ortaya çıkardı. Raporda “sosyoekonomik seviyesi düşük olan katılımcıların %15’i, yüksek sosyoekonomik seviyeye sahip katılımcıların ise %3,6’sı çevresinde madde bağımlılığı geçmişi olan kişilerin olduğunu belirtmiştir” bilgisi yer aldı. Ayrıca araştırma sonuçlarına göre katılımcıların %68,2’si arkadaş çevresinin, %48,3’ü aile içerisindeki huzursuzluğun, hakaret veya şiddetin, %45,6’sı ise ebeveynlerin çocuklarına karşı olan davranışlarının madde kullanımına başlamada en önemli üç neden olduğunu belirtti. Şüphesiz sıralanan nedenler doğrudan yoksullukla ve yaşam koşullarının kötülüğü ile bağlantılıdır. İşçi ve emekçilerin uyuşturucu bağımlılığının kucağına atılmış olması, hayatlarının ve geleceklerinin bu bağımlılık ile karardığı ortadır. Öyle ki rapora göre, “Sosyoekonomik seviyesi düşük olan katılımcıların %70’i, yüksek sosyoekonomik seviyeye ait katılımcıların ise %48,4’ü çevrelerinde uyuşturucu bağımlılığının önemli bir problem olduğunu belirtmiştir” denilmektedir. Raporda sunulan veriler bir kez daha uyuşturucu bağımlılığının yoksulluktan beslendiğini ve doğrudan açlık sınırının altında bir ücretle yaşamaya mahkum edilen işçi ve emekçilerin uyuşturucu sorunu ile karşı karşıya olduğunu teyit etmektedir.
Tarikat ve cemaatler devrede
Katılımcıların %84,2’sinin İstanbul’da bağımlılık yapan maddelere kolayca erişilebildiğini düşündüğü bilgisinin paylaşıldığı raporda, uyuşturucu bağımlılığı ile mücadele çerçevesinde kamu kurumları ilgili en sık dile getirilen sorunlar da sıralandı. Buna göre, yatılı tedavi için randevu sırasının gelmemesi, özel psikoloji kliniklerinin pahalılığı, ücretsiz psikolojik destek hizmetlerine erişimin sınırlılığı, yatılı tedavi sonrası takip sisteminin zayıflığı, hastanelerin bağımlılarla ve aileleriyle iletişiminin sınırlı veya sorunlu olması gibi sorunlar en başta yer alıyor. Ayrıca, katılımcıların %26,7’si madde bağımlısı bir kişiyi hangi kurumlara yönlendireceği konusunda bilgi sahibi değil. Bu olumsuzluklar karşısında ailelerin çözüm olarak tarikat ve cemaatlerin şehir dışında “hizmet veren” merkezlerine gitmek zorunda kaldığı da raporda yer aldı. Bazı ilçe belediyelerinin bağımlılar için bu merkezlere servis hizmeti sağladığı da raporda yer alan bilgiler arasında.
Dini gericiliğin insanların yoksulluk ve açlık gibi yaşamsal sorunlarının doğurduğu tüm ihtiyaçlara “cevap” vermesi ve temel insani ihtiyaçları dahi gericiliğin ağlarını örmek için kullanması yeni bir olgu değil. Cemaat ve tarikatlar ucuz kredi veren bankalarıyla, işçi ve emekçi çocuklarına ucuz yurt olanağının sağlanmasıyla, iş bulma gibi pek çok yöntem ve kuruluşla işçi ve emekçileri kendilerine çekmeye çalışmaktadırlar. Uyuşturucu bağımlılığı ile mücadele kisvesi altında yürüyen yine gericilik ağlarının örülmesidir. Erdoğan’ın “sosyal devlet” ilan ettiği ancak gerçekte yandaşlara ve sermayedarlara hizmet eden yapı, keza işçi ve emekçiyi açlığa mahkum ettiği gibi yarattığı bu durum karşısında “sadaka” dağıtmakla övünen AKP, uyuşturucu bağımlılığı ile mücadele örneğinde olduğu gibi boş bıraktığı alanları tarikat ve cemaatlere terk etmektedir.
Artık AKP iktidarı altında uyuşturucu ticaretinin ekonomik rant gelirleri ve gençliğin beynini köreltme, ehlileştirme gibi sisteme sağladığı yararların yanı sıra, dinsel gericiliğin yaygınlaşması, işçi ve emekçilerin tarikat ve cemaatlere “mecbur” hale getirilerek bağlanması işlevi bulunmaktadır.
Raporun açmazı: İBB’nin ufku
Raporda tarikat ve cemaatlerin sağladığı bu “hizmet”in uzun vadede olumlu sonuçları olmadığı belirtilmekte ancak kısa vadeli olumlu sonuçları olumlanarak, “Büyük ölçüde standardize olmuş, ilişkisel ve duygusal faktörleri göz ardı eden, medikal müdahale ağırlıklı sağlık kurumlarında çözülmeye çalışılan bağımlılık sorunu karşısında dinî aidiyet ve cemaatler de tıpkı akrabalık, komşuluk, hemşerilik, usta-çırak ilişkisi gibi toplumsal bir işlev yüklenmiştir. Bu, bağımlılıkla mücadele politika ve hizmetlerinin aidiyet, bağ kurma, sosyal ilişkiler, güven, kabul, toplumsal dayanışma ve iletişim gibi duygusal emek gerektiren süreçleri dışarıda bırakmayan bir gözle oluşturulması gerektiğine işaret etmektedir” denilmektedir.
Şüphesiz medikal desteğin yanı sıra psikolojik destek ve toplumsal bir bilinçle örülecek mücadele planı önemlidir ve gereklidir. Fakat cemaatlere ait kurumların toplumsal bir işlev üstlendiğini varsaymak ve bu varsayım üzerinden doldurulması gereken boşlukları izah etmek, raporu hazırlayan İBB’nin ufkunun darlığına işaret etmektedir. Raporun sonuç bölümünde, var olan boşlukların doldurulması adına talep ve öneriler sıralanıyor elbette. Ancak cemaat ve tarikatların uyuşturucu bağımlılığına karşı mücadele noktasında bir muhatap kabul edilemeyeceğinin ve bu kurumlara olan devlet desteğinin derhal kesilmesi gerektiğinin açıkça dile getirilmemesi temel bir eksikliktir.
Uyuşturucu bağımlılığı ile mücadele
Kapitalist sistem uyuşturucu maddelerin temininin önlenmesinden bağımlı olan kişilerin tedavisine kadar pek çok ayağı olan bu sorunu çözmeye kadir değildir. Çünkü bu sistemde işçi ve emekçilerin hayatının bir değeri yoktur ve uyuşturucu ticaretinin sisteme sağladığı çıkarlar sistem için vazgeçilmezdir. Kendi yarattığı sorun karşısında göstermelik tedbirler almak, işçi ve emekçileri kaderlerine terk etmek ve cemaat örgütlenmelerine bir de bu alan üzerinden yer açmak kapitalist sistemin uşağı AKP’ye yaraşır bir icraat olarak tarihe geçecektir.
Uyuşturucu bağımlılığı ile mücadele, esasında kapitalist yozlaşmaya karşı verilen mücadelenin bir parçasıdır. İşçi ve emekçilerin mahallelerinde, okullarında ve fabrikalarda uyuşturucu maddelerin yaygınlaşması örgütlenmenin önündeki ideolojik-sosyal sorunların başında gelmektedir. Kendi hayatlarına, geleceklerine sahip çıkacak olan nasırlı eller elbet buz dağının görünen kısmına balyozları indireceklerdir ancak onların asıl hedefi her zaman buz dağının görünmeyen kısmı olmalıdır. Her türlü acı, sefalet ve yoksulluktan olduğu gibi, uyuşturucu illetinden kurtulmanın yolu da budur.