Uyuşturucu trafiğinde AKP-MHP iktidarı güvencesi

Bataklık ancak işçi ve emekçilerin yükselteceği böyle bir mücadeleyle, toplumsal muhalefetin bu ilişkiler ağını paramparça edecek gücünü göstermesiyle kurutulabilir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 01 Temmuz 2021
  • 18:10

Sedat Peker’in ifşaatları Türkiye’nin son yıllarda kokain trafiğinin merkezi haline getirildiğini gözler önüne serdi. Son günlerde kokain yakalandığına dair haberler peş peşe yayınlanıyor. Bu trafiğin iktidarın kontrolünde olduğu, eski başbakanın oğlu ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun adını anan Peker tarafından dile getiriliyor.

Uyuşturucunun geçiş güzergahı olarak Türkiye

BM’nin 2020 uyuşturucu raporunda uyuşturucu trafiğine ilişkin bilgiler yer alıyor. Pandemi boyunca uyuşturucu trafiğinde “darknet” diye adlandırılan “karanlık internet”in önemli bir yer tuttuğu öne sürülüyor. Rapora göre, salgının taşımacılıkta yarattığı kısıtlamalar nedeniyle uyuşturucu trafiği deniz yolu ile sağlanmaya devam etti. Güney Amerika’dan Avrupa’ya kokain başta olmak üzere uyuşturucular gemilerle taşındı.

BM raporunda Afganistan’ın uyuşturucu trafiği açısından kritik bir önem taşıdığı belirtildi. BM Uyuşturucu ve Suç Bürosu’nun Afganistan çalışmasının 2020 raporuna göre Kabil’in, uluslararası uyuşturucu trafiğinin en önemli eksenini oluşturduğu; Kafkas rotası, Kuzey rotası, Güney Asya Rotası ve Kanada’ya uzanan Kuzey Asya Pasifik rotasının kesiştiği kritik bir yer olduğu söyleniyor.

2010 yılına kadar Afganistan Orta Asya ve Rusya üzerinden eroin trafiğinin merkeziyken, 2018 yılından itibaren bu trafiğin İran ve Türkiye üzerinden Balkanlara taşındığı ifade ediliyor. Kokain trafiğinin ise Brezilya’dan sağlandığı ve Uruguay’ın da bu trafiğe eklendiği belirtiliyor.

BM raporlarının yanı sıra çeşitli makamlar da bu geçiş rotasını kabul etmek durumunda kaldı. Narkotik Suçlarla Mücadele Dairesi’nin hazırladığı 2020 yılı Uyuşturucu Raporu’na göre, eroin ve sentetik metamfetaminin üretiminde kullanılan hammaddenin taşınmasında Türkiye’nin geçiş güzergahı haline getirildiği; Güney Amerika ve Güney Asya’dan gelen uyuşturucunun ara durağı olmasının yanı sıra Afganistan’a hammadde geçirilmesinde de kullanıldığı belirtiliyor.

Sadece güzergah değil aynı zamanda bir pazar

Yapılan araştırmalar son yıllarda Türkiye’de uyuşturucu kullanımında büyük bir artış olduğunu gösteriyor. İstanbul’da 2019 yılında şehrin 14 atık su tesisinden alınan örnekler üzerinde yapılan araştırmanın sonuçları yayınlandı. Araştırma, şehirdeki esrar, eroin, kokain, AMP gibi uyuşturucu maddelerin kullanımı ile ilgili verilere ulaşılmasını sağladı.

Araştırmada, yapılan operasyonlarla kullanılan uyuşturucu türleri arasındaki ilişki mercek altına alındı. Türkiye’de uyuşturucu taşımacılığına dönük operasyonlarda 2019’da yaklaşık 9 milyon tablet MDMA (“ecstasy”nin kimyasal adı) ele geçirildiği ifade ediliyor. Bu sayı, Avrupa kıtasının genelinde ele geçirilen MDMA’nın çok üzerinde bulunuyor. Araştırma, İstanbul’un, hem uyuşturucu trafiğinin önemli bir geçiş noktası hem de uyuşturucu tüketiminin en yüksek olduğu kentlerden biri haline getirildiğini ortaya koyuyor. İstanbul esrar kullanımında Barselona’dan sonra dünya çapında ikinci sırada yer alıyor. Eroin kullanımında da New York’un ardından yine ikinci sırada İstanbul geliyor.

Uyuşturucu ile dolan kasalar…

Araştırmalar, son yıllarda kokain kullanımının Türkiye’de çok arttığını gösteriyor. “Pudra şekeri” olayında görüldüğü üzere din istismarcısı AKP’nin tosunları da kokain kullanıyor. Özel arabasında “pudra şekeri” çektiği söylenen AKP Genel Merkezi çalışanı Kürşat Ayvatoğlu bunun çarpıcı bir örneği olmuştu. Otomobil alım satım işlerinden aylık 30 bin lira geliri olduğunu söyleyen Ayvatoğlu, kendi ifadesine göre partiden de aylık 3 bin lira maaş alıyordu. Bu çirkefin yayılmasında kendilerini “yerli/milli” diye pazarlayan din istismarcısı faşist rejimin özel bir rol oynadığı, Sedat Peker’in ifşaatlarıyla gözler önüne serilmeye devam ediyor.

Bu açıdan çarpıcı bir diğer örnek, oğlunun Venezuela’ya test kiti götürdüğünü iddia eden son Başbakan Binali Yıldırım oldu. Peker, Yıldırım’ın oğlunun, alternatif uyuşturucu güzergahı belirlemek için Venezuela’ya gittiğini dile getirmişti. Bu kirli ticaret, Yıldırım ailesinin zenginliğinin kaynağını da gözler önüne seriyor. Hollanda basınına göre, Yıldırım’ın, Hollanda’daki kayıtlı serveti 26 milyar dolardır (221 milyar TL).

Dinci-faşist iktidar bloğu, tepesinden en alt kademesine kadar bu bataklıktan pay alıyor. Bu nedenle Sedat Peker’in “Ben pisliksem pislik silsilesinin en alt seviyesindeyim” demesi boşuna değildir. Belli ki, bu kirli işlerden rejimin tepesinden alt kademelerine kadar birçok kişi nemalanıyor. Bu çeteleşme ve çürümeyle kendi kasalarını dolduran dinci-faşist rejim, sözde “uyuşturucu operasyonları” ile göz boyamaya çalışsa da kendi sorumluluklarına ve aldıkları paylara dair iddiaları yalnızca geçiştirmekle yetiniyor. 9 Haziran 2020’de Kolombiya’ya gitmek üzere olan Mersin Limanı’ndaki bir gemide 5 ton kokain yakalandığı bildirilmişti. Peker’in ifşaatları sonrasında S. Soylu konuşmak zorunda kaldı; fakat iddialarına elle tutulur herhangi bir yanıt veremezken, “Balkanlar grubu”na işaret ederek doğrudan kendilerini gösteren okları başka hedeflere yöneltmeye çalıştı. Bu arada geçtiğimiz hafta Ekvador’dan Mersin Limanı’na gemi ile getirilen muz yüklü konteynerde 463 kilogram kokain ele geçirildiği haberlere yansıdı. Limanda geçen haftadan bu yana ele geçirilen toplam kokain miktarı 1 ton 763 kilograma çıktı. Türkiye’de yılda 1,5 ton kokain yakalanırken 16 Haziran günü Mersin Limanı’nda tek seferde 1,3 ton kokain ele geçirildi. Devasa miktarda uyuşturucu yakalanmış olmasına rağmen 5 kişi gözaltına alındı ancak; bu 5 kişinin arkasındaki güç odaklarına dokunulmadı, bataklığı kurutacak hiçbir adım atılmadı, atılmıyor. Zira, bu kirli işlerin arkasındaki ana odaklar bizzat devletin başına kadar uzanıyor.

Din tacirliği yapan, “yerli/milli” safsatasıyla halkın zihnini bulandıran Erdoğan/saray rejimi, uyuşturucu ticaretiyle halkı zehirlerken kendi kasalarını doldurup zenginliklerine zenginlik katmaktadır. Uyuşturucu ticareti, mafya ve sermayeyi yanına alarak devleti tamamlayan bir bileşendir. Sistemin organik bir parçasıdır. Genel olarak da büyük ve süslü resimlerle pazarlanan “uyuşturucu operasyonları” ise daha büyük “partilerin” geçişine yol düzlemek için kullanılmaktadır.

Uyuşturucu trafiğinde bir ülkenin geçiş noktası olabilmesi için liman görevlilerinden emniyet müdürlerine, bakanlardan milletvekillerine, valilerden savcılara uzanan geniş bir ilişkiler ağı gerekiyor. Uyuşturucu trafiğinin güvenliği için Güney Amerika’da kartellerle, Avrupa ve Orta Asya’da alıcılarla bağlantı kuran baronlar gerekiyor. Peker’in ifşaatlarının yanı sıra, son dönemde devasa miktarlarda kokain yakalanmasına rağmen bu işi kimlerin organize ettiğinden söz edilmemesi, işin başında doğrudan AKP-MHP iktidarının olduğuna işaret ediyor. Dinci-faşist rejim, Türkiye’yi uyuşturucu trafiğinin merkezi haline getirmiş ve tümüyle bataklığa batırmış bulunuyor. Bu bataklığın kurutulması için işçi ve emekçilerin, zihinlerini uyuşturan zehirlerden kurtulması gerekiyor. Bunun yolu, haklarına sahip çıkmaktan; din, mezhep, ulus, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm sınıf kardeşleriyle bir araya gelip ortak çıkarları için mücadeleye atılmaktan geçiyor. Bataklık ancak işçi ve emekçilerin yükselteceği böyle bir mücadeleyle, toplumsal muhalefetin bu ilişkiler ağını paramparça edecek gücünü göstermesiyle kurutulabilir.