‘Peker-Ağar’ Rejimin ‘semptomudur’- Ergin Yıldızoğlu

“Peker-Ağar” aslında yalnızca bir semptomdur. Ama medya sayfalarını, ekranlarını doldurarak esas felaketi gizlemeye yarayan bir semptom.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 17 Mayıs 2021
  • 11:46

Kapitalist bir ülkede “güçler ayrılığı”, “denetleme dengeleme” kurumları işlevsizleşmiş, devlet kurumlar arası ilişkilerden “adamlar” arası ilişkilere dönüşmüşse yasadışı “piyasaların”, güç simsarlığı faaliyetinin hızla genişlemesi de kaçınılmazdır. İşte bu nedenle, Peker-Ağar çatışması Rejimin genel karakterinin bir semptomudur. Kimi yorumcuların işaret ettiği gibi bu bir “iç hesaplaşmanın” dışa vurumu olsa da benzer rejimlerin işleyişine ilişkin bir semptom olmaktan öteye geçmez.

Ama yararlı bir ‘semptom’… 

Ancak bu belli ki medyanın ve muhalefetin, vatandaşların dikkatini, Rejim açısından bir fiyaskoya, halk açısından bir felakete dönüşmüş pandemiden ve dünyanın “en kırılgan ekonomisinin” eli kulağında borç krizinden uzaklaştıran yararlı bir “semptomdur”. 

Üzerinde odaklanılması gereken önemli gelişmeler ise başka yerdedir: Toplumsal tabanı daralmaya devam eden Rejimin, bu tabanı genişletmeye çalışmak yerine, devlet-lider-parti-hareketin “Bir”leşme sürecini derinleştirmeyi, toplum üzerinde kültürel baskıları artırmayı seçtiği anlaşılıyor. 

Örneğin, Bankalar Birliği kamuya bağlandı, Erdal Sağlam’ın deyişiyle bir “bağlı kuruluş” haline geldi. Kamu kurumlarında kadro alım işlemleri atamaları gibi kadro süreçleri Cumhurbaşkanlığı’na, liderin tasarrufuna bağlandı. Kıyı Kanunları Yönetmeliği’nde yapılan son değişiklik, tüm kıyıları ve denizleri yağmalamanın önünü açtı, bu yağmanın yönetimini de bakanlığa oradan da ister istemez malum yere bağladı. Bu sırada kimi gözlemciler kamu arazilerinin tarikat vakıflarına devredilmekte olduğunu, kimileri de tarikatlarla devlet personeli arasında geçirgenliğin hızla artığını vurguluyorlar.

Gizleme çabası ve diğer ‘gariplikler’

Rejimin kadrolarının, taraftarlarının bulaştığı ekonomik yolsuzluk ve cinsel istismar olayları patlak verdiğinde, hemen üzerlerine “haber yasağı” konularak gizlenmelerine alışmıştık. Ancak, polis şiddetinin cep telefonu kamerasıyla belgelenmesini, polisin “özel yaşamı”nın gizliliğini ihlal gerekçesiyle yasaklayarak polis şiddetini gözlerden gizlemeye çalışmak gerçekten çok yaratıcı bir “gariplikti.” Aniden gelen içki yasağı ise kafaları karıştırdı, “sinsice şeriat” yorumuna yol açtı

Son haftalarda başka ilginç gariplikler de yaşandı. Rejimin akıl hocalarından biri, zenginlere servetlerini gizlemelerini, halkın gözüne sokmamalarını tavsiye etti. İstanbul Belediye Başkanı İmamoğlu’na Fatih Türbesi’nde ellerini arkada kavuşturduğu için soruşturma açılmaya çalışıldı. Diyanet İşleri Bakanı, Şeker Bayramı’nda yine asla büyümeye niyetli olmayan çocuklar gibi, kılıç kuşandı. 

Mustafa Sönmez arkadaşımızın “Al Monitor” makalesinde, ayrıntılı biçimde betimlediği ve belgelediği gibi “dini altyapı ve din eğitimi kapasitesi görülmedik çapta genişlerken” belki de bu kılıcı şaka konusu yapmamak gerekiyor. Sönmez’in bu önemli yazısından biraz aktarırsak sürecin vahameti daha iyi anlaşılabilir. 

“2021’in ilk üç ayında da Dışişleri, Kültür ve Turizm, Sanayi, Ticaret, Çevre ve Şehircilik gibi bakanlıklardan daha fazla bütçe harcaması” yapan Diyanet’in “arka bahçesi”… “Diyanet Vakfı”nın… “faaliyet alanı ve etkinliği son yıllarda hızla büyüyor”. Vakıf, “Yayıncılık yapıyor, üniversite kuruyor, televizyon kanalı işletiyor, hac turizmi organize ediyor, cami ve Kur’an kursu inşa ediyor, öğrenci yurtlarını yaygınlaştırıyor ve kaynak yaratmak üzere gayrimenkul yatırımcılığı yapıp inşaat sektöründe de birçok alana yatırım yapıyor.” “İslami tarikat ve cemaat çatıları altında örgütlenen kesimlerin, bunların önde gelen sermaye gruplarının toplumu İslamlaştırma gayretleri, siyasi düzeyde iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) eliyle özellikle eğitimin İslamlaştırılmasında hızlandı. Kısa sürede din adamı yetiştirme amacıyla kurulmuş imam hatip liselerinin sayısı 1651’i buldu ve öğrenci sayısı 610 bini geçti”… 

Kısacası, “süreç olarak faşizm”, kurumsal ve ideolojik boyutlarıyla ilerlemeye, Modern Cumhuriyetin demokratik-laik reflekslerinin izlerini silmeye devam ederken “Peker-Ağar” aslında yalnızca bir semptomdur. Ama medya sayfalarını, ekranlarını doldurarak esas felaketi gizlemeye yarayan bir semptom.

Cumhuriyet / 17.05.21