İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon ve Cumartesi Anneleri sosyal medyadan gerçekleştirdiği 835. hafta “Davalı değil, davacıyız!” dedi.
Saat 12.00'de yayınlanan videoda Fehmi Tosun'un kızı Besna Tosun'un sunumuyla ilk sözü İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan aldı. Türkdoğan ve ardından konuşan Av. Emel Ataktürk ve Av. Kerem Altıparmak açılan davanın hukuksuzluğunu, saldırıya uğrayan Cumartesi Anneleri’ne değil saldıranlara dava açılmasının gerektiğini vurgulayan konuşma yaptılar.
Basın metnini gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren'in yeğeni Setenay Yarıcı okudu.
“İfade ve toplanma özgürlüğümüzü kullanarak taleplerimizi ifade etmeyi ve kamuoyu yaratmayı hedefliyoruz. Diğer yandan sesimizi devletin ilgili organlarına duyurarak sorunlarımıza çözüm arıyoruz” diyen yarıcı Cumartesi Anneleri eyleminin amacını ve niteliğini özetledi.
700. haftada polis ve ardından yargı saldırdı
Yarıcı devamında şunları ifade etti:
“Bizim için hiçbir şey yapmayan iktidar sahipleri, 700. Haftamızda sesimizi duyurmaya çalıştığımız Galatasaray Meydanı’nı ağır polis şiddeti ile bize yasakladılar. Elimizdeki karanfillere karşı tomayla, copla, gazla, kalkanla geldiler. Bizi darp ederek gözaltına aldılar.
Bugüne kadar tüm başvurularımızı sonuçsuz bırakan yargı makamları da toplanma özgürlüğümüzün ihlal edildiği, işkence koşullarında gözaltına alındığımız 700. haftada bu suçu işleyenleri değil, bizi suçladılar. Hakkımızda dava açtılar. Savcı iddianamesinde, davayı somut bir delile dayandıramadığından “toplanma için bildirim yapılmadı” dedi. 699. hafta boyunca, aynı gün ve saatte yapılan ve artık geleneksel hale gelmiş olan toplanmayı “bildirimde bulunulmadı” diye yasadışı ilan etti. Hakkımızda açılan davanın ilk duruşması 25 Mart 2021 tarihinde görüldü.”
“Mahkemede haykırdık: davalı değil, davacıyız”
Yarıcı yargı saldırısına karşı mahkemede de Galatasaray Meydanı'nda olduğu gibi haykırdıklarını şu ifadelerle anlattı:
“Mahkemede anlattık: Savcılık bildirimde bulunmayı idarenin toplantının rahatça yapılabilmesi için gerekli önlemleri almasını sağlama bağlamından kopardı. Anayasa’da güvence altına alınan izne tabi olmayan toplantı ve gösteri hakkını işlevsiz hale getirmek için kullandı. Yasalar ve sözleşmelerle koruma altında olan meşru haklarımızı kullandığımız için yargı tacizine maruz bırakılmamız hukuki değildir.
Mahkemede anlattık: Adliyelerde yargılanması gerekenler bizler değil, kayıplarımızın failleridir. Kayıplarımız devletin güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındılar ve bir daha geri dönemediler. Onların başına ne geldiğini ve akıbetlerine dair hakikati bilmeye hakkımız var. Kimse bu hakkımızı engelleyemez.
Yargı makamları kaybedilen sevdiklerimizle ilgili yaptığımız suç duyurularını sonuçsuz bıraktılar. Hukuku işletmediler, kayıpların akıbetini açığa çıkarma, onları kaybedenleri yargılayarak cezalandırma görevini yerine getirmediler. Ama bizim onları aramamızı, adalet istememizi suç haline getirdiler. Üzerimize atılı suçları reddediyoruz. Asıl biz hukuku işletmeyenleri, adaleti siyasete alet edenleri suçluyoruz.
Mahkemede haykırdık: davalı değil, davacıyız.
Kaç yıl geçerse geçsin, bedeli ne olursa olsun kayıplarımızı aramaktan ve 136 haftadır hukuksuz bir biçimde bize kapatılan kayıplarımızla buluşma mekânımız olan Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz.”