Pandemi günlerinde baskılar artıyor

Salgın öncesinde de iktidar açısından pek parlak olmayan ekonomik ve siyasi tablo, salgın ile birlikte daha da ağırlaşmış durumda. AKP iktidarı, işçi-emekçi düşmanı kirli icraatlarıyla süreci yönetmeye çabalıyor.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 15 Nisan 2020
  • 23:55

Koronavirüs pandemisi can alarak yayılmaya devam ediyor. ABD salgının yeni merkeziyken, virüs tüm Avrupa’yı da yere sermiş durumda. Gelinen noktada artık virüs sonrası yeni dünya düzeninden bahsediliyor. Sermaye devletlerinin iç yüzü ortaya serilirken, toplumlar da kapitalizmi sorguluyor. Ekonomiler felce uğramışken, işçi ve emekçiler derin bir krizin içine sürüklenirken sermaye devletleri de pandemi tedbirleri adı altında baskı ve yasak politikalarını hayata geçiriyor.

Yaşanan her olayı “Allah’ın lütfu” sayan ve fırsata çevirmekten kaçınmayan ahlak yoksunu AKP iktidarı da bu süreci kendi hedeflerine uygun şekilde yönetiyor. Gerici-faşist rejim ilk olarak sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda fırsat bu fırsat deyip kölelik yasalarını hayata geçirdi. Sonrasında ise işten çıkarmaları sözde yasaklayarak, ücretsiz izinlerin önünü açıp işçi sınıfını günde 39 TL’ye mahkûm etmek için kolları sıvadı. Bu sırada emekçilerin payına ise bol bol “sabır” ve “dua” düştü. AKP iktidarının startını verdiği bu saldırıları, daha önce şu veya bu nedenle hayata geçiremediği yasa tasarılarını ve rant projelerini hayata geçirmek izledi. Toplumdaki panik ve tedirginlik atmosferini kullanarak, cinsel istismar faillerini aklayan ve kurtaran yasa tasarısı infaz düzenlemesi ile geçirildi. Kanal İstanbul ihaleleri büyük bir arsızlıkla devam ettirildi, Tuzla’da deniz kenarındaki 50 bin metrekarelik alan yargıdaki iptal kararına rağmen tekrar talana açıldı vb... Pandemi günlerinde devam eden rant ve talan salgınını daha da uzatmak mümkün.

Diğer taraftan, süreci tek başıma yöneteceğim histerisi ile muhalefet partilerine ait belediyelere dahi hareket alanı bırakmayan AKP, toplumdaki güvenini giderek kaybediyor. Pandemiyle mücadele sürecinin bu tek elden, alandaki meslek örgütleri ve sendikaları saf dışı bırakan tarzda ve şeffaflıktan uzak yürütülmesi, verilerin halktan gizlenmesi, rakamların çarpıtılması kamuoyunda bir tepki doğuruyor. Sosyal medya da bu tepkinin kendini açığa vurduğu, verilerin bir şekilde yayıldığı bir ortam haline geliyor. AKP’nin ise buna karşı sarıldığı silah ise alışılageldiği üzere ev baskınları ve gözaltılar oluyor.

CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun hazırladığı hak ihlalleri raporuna göre sadece Mart ayında sosyal medya paylaşımları nedeniyle çoğu Covid-19 salgını ile ilgili olmak üzere en az 433 kişi gözaltına alındı. En az 1 kişi tutuklandı, CHP eski Milletvekili Fikri Sağlar’ın da aralarında bulunduğu en az 3 kişi hapis ya da para cezasına mahkûm edildi. İçişleri Bakanlığı, Covid-19 salgınına ilişkin sosyal medya paylaşımları nedeniyle gözaltına alınanların sayısının 25 Mart itibarıyla 410 olduğunu açıklamıştı.  Yine aynı rapordaki verilere göre salgının Türkiye’de de resmi olarak açıklandığı Mart ayında yaşam hakkı ihlal edilenlerin toplam sayısı 165 oldu.

Bu tablo elbette ki şaşırtıcı değil. Salgın öncesinde de iktidar açısından pek parlak olmayan ekonomik ve siyasi tablo, salgın ile birlikte daha da ağırlaşmış durumda. Emperyalist ülke ekonomileri dahi geleceğe ilişkin karamsar yorumlarda bulunurken, Türkiye’nin kırılgan ekonomisinin ise bu tabloda hiç şansı yok. Buna bir de iç ve dış politikada yaşadığı sorunlar eklendiğinde, devletin bu adımlarını salgın sonrasına bir hazırlık olarak okumak mümkün. Salgın sürecinde “tedbir” adı altında hayata geçirilen kısıtlama ve hak ihlallerinin kalıcılaştırılacağını tahmin etmek ise güç değil.