Dinci-faşist tek adam diktatörlüğü kurmak amacıyla attığı adımlarda hiçbir yasa ve kural tanımayan AKP, bu doğrultuda ölçüsüz bir saldırganlık sergiledi. Ülkeyi adeta Olağanüstü Hal ve Kanun Hükmünde Kararnamelerle yöneterek devlet terörüne dayalı icraatlarını tırmandırdı. Yarattığı tek adam rejimiyle, başta parlamento olmak üzere tüm kurumları denetimi altına aldı. Ortada kendisini bağlayan ve denetleyen herhangi bir kurum bırakmadı. Eline geçirdiği devlet gücü sayesinde hiçbir yasal ve hukuksal ölçü tanımadığı gibi, devletin temel kurumlarını kendi şubesi gibi yönetmeyi de başardı.
Faşist bir gericilik odağı olan AKP, iktidar dümenini elinde tutabilmek, buna dayanarak arzuladığı düzeni kurabilmek için, onyılları bulan zorlu mücadelelerle kazanılan demokratik hak ve özgürlüklerden geriye kırıntılardan başka bir şey bırakmadı. Sadece devrimci siyasal akımlar, ilerici ve demokratik muhalefet, işçi sınıfı ve emekçi kitleler için değil, burjuva düzen muhalefeti için bile, dahası kendisinden olmayan herkes için dizginsiz, kuralsız ve keyfi bir faşist yönetim dayatıyor.
Çıkarları için ihtiyaç duyduğu her durumda yasayı ve hukuku çiğneyen AKP-MHP faşist koalisyonu, hak ve hukuk tanımaz pervasızlığını, bütün kirli ve kanlı icraatlarını demokrasi adına pazarlamaktan da geri durmuyor. En sıradan hak arama eylemlerine ve en insani taleplere faşist bir kudurganlıkla saldıran, olduğu iddia edilen kendi burjuva demokrasisini bile ayaklar altına alan rejim, aynı zamanda herkse de demokrasi dersi veriyor. Faşist rejimin reisi Erdoğan olur olmaz, hasımlarına ve zaman zaman da emperyalist efendilerine “Lafa gelince demokrasi dersi verenler...” efelenmeleriyle yüzsüzlük yapabiliyor.
ABD’de de ırkçı-faşist çetelerin Trump’ın yönlendirmesiyle yaptığı ve polisin yol verdiği Kongre baskını, AKP ve şeflerinin yüzsüzlüklerini sergilemesine yeni bir vesile oldu. Hepsi de demokrasi şampiyonu ve hukuk abidesi oldu.
“Herkes seçim sonuçlarını olgunlukla kabul etmelidir”
Bu yılki başkanlık seçimlerini, “ülke tarihindeki en önemli seçim” olarak nitelendiren Trump, 3 Kasım’da yapılan seçimlerin sonucunu kabul etmemiş, “seçim hırsızlığı” yapıldığını iddia etmişti. Seçimlerden önce de mutlaka kazanacağını, aksi durumun oyların çalınması sonucu olabileceğini tekrarlayıp duruyordu. ABD Kongresi, 2020 Başkanlık seçimleri sonuçlarını resmen değerlendirmek için toplandığı gün, Trump taraflarınca basıldı. Trump, “seçimi çaldılar” histerisi eşliğinde taraftarlarına harekete geçme çağrısı yapmıştı. Seçim sonuçlarını iptal etmek ve sözde çalınan “zaferini” geri almak için zorbalığa başvurdu.
Türkiye’de çok tanıdık olan bu duruma AKP ve şeflerinin gösterdiği tutum ve yaptığı açıklamalar mide bulandırıcı bir utanmazlık örneğidir. ABD’deki Kongre baskını nedeniyle açıklama yapan AKP Sözcüsü Ömer Çelik, “ABD’de yaşanan olaylarda seçim sonuçlarını tanımayıp şiddete başvuran protestolar yanlış ve hukuksuzdur. Demokratik süreçlerin üstünlüğüne karşı çıkmak meşru değildir. … Herkesi demokratik değerlere saygılı olmaya davet ediyoruz” diyebiliyor. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Amerika Birleşik Devletleri’nde de demokratik süreçlerin üstünlüğünü ve hukukun meşruiyetini savunduklarını belirten Çelik, “Herkes seçim sonuçlarını olgunlukla kabul etmelidir. Kesinleşmiş seçim sonuçlarını ve hukuku tanımayan eylemler meşru değildir. ... Herkes halk iradesinin üstünlüğüne ve hukuka riayet etmelidir. Demokratik süreçlerin üstünlüğüne karşı çıkmak meşru değildir” diyebilecek kadar yüzsüz olabiliyor.
Aynı yüzsüzlüğü Erdoğan da sergiledi. ABD’de yaşananları “demokrasi adına bir yüz karası” olarak değerlendirdi. İktidarı boyunca demokrasi adına yüz karası icraatların mimarı olan Erdoğan, “Amerika’daki olaylar tabi görülmemiş bir tablodur. Lafa gelince demokrasi dersi verenlerin şimdi yaşananların tutumunu görüyoruz. ... Tüm insanlık şoke oldu. Olaylar insanlığı şaşırttı. Yaşananların demokrasi için bir yüz karası olduğunu görüyoruz” açıklaması yaparken, riyakarlığın yanı sıra utanma duygusundan yoksun olduğunu da ortaya koymuş oldu.
Yaşanan hadiselerin üzücü olduğunu belirten AKP Genel Merkez Kadın Kolları Başkanı Lütfiye Selva Çam ise, “Umarız ki bu üzücü hadise vasıtasıyla Pennsylvania’daki FETÖ’nün hain karargahını tekrar değerlendirirler”, “15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında verdiğimiz şehitlerimizi, gazilerimizi, Parlamento çatısına dahi atılan bombaları görmezden gelen müttefikimiz” hamasetiyle başka bir derdini dile getirdi. “Ancak şimdi onlar da küçük çaplı da olsa darbenin ne demek olduğunu, darbe girişimini bizzat yaşayarak görmüş, öğrenmiş oldular.” ifadeleriyle kendilerine karşı olan herkse yapıştırdıkları “darbeci” suçlamalarını meşrulaştırma derdine düştü.
“Kesinleşmiş seçim sonuçlarını tanımayan eylemler meşru değildir” diyenler, herkesi “seçim sonuçlarını olgunlukla kabul etme”ye ve “halk iradesinin üstünlüğüne ve hukuka riayet etmeye” çağıranlar, sanki seçim sonuçlarını büyük bir gözü karalıkla boşa çıkaranlar kendileri değilmiş gibi arsızca konuşuyorlar. HDP’nin, 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde kazandığı 65 belediyenin 47’sine, önceki dönemlerde ise Demokratik Bölgeler Partisi’nin (DBP) yönetiminde bulunan 102 belediyeden 96’sına kayyım atayanlar, herkesi halkın iradesini tanımaya çağırabiliyorlar. YSK’nın belirlediği seçim kuralları çerçevesinde kazanılan belediyelere zorbalıkla el koyanlar, kaybettikleri kimi yerlerde ise sonucu kabul etmeyip seçimi tekrarlama yoluna gidenler, herkese seçim sonuçlarını kabul etme riyakarlığı çağrısında bulunabiliyorlar.
“ABD’de yaşanan olaylarda seçim sonuçlarını tanımayıp şiddete başvuran protestolar yanlış ve hukuksuzdur. Demokratik süreçlerin üstünlüğüne karşı çıkmak meşru değildir” diyenler, seçimleri kazanabilmek için 7 Haziran-1 Kasım 2015 tarihleri arasında ülkede bombalar patlatıp kanlı saldırılar gerçekleştirmişlerdi. 5 Haziran’da Diyarbakır’daki HDP mitingine yönelik bombalı saldırı, 20 Temmuz’da Suruç ve 10 Ekim’de Ankara’daki barış mitingine yapılan IŞİD saldırısıyla ülkeyi kana bulamada gözü dönmüş bir kudurganlık sergilemişlerdi. Davutoğlu’nun “Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz. Bizi bugün eleştirenler, insan yüzüne çıkamaz” sözleri, iktidarda kalmak adına ne tür kanlı ve kirli işler tezgahladıklarını ve tezgahlayabileceklerini ortaya koymaktadır.
AKP şefi Erdoğan, “Teröre bulaşmış kişiler tekrar sandıktan çıkarsa beklemeden anında gereğini yapıp kayyum atarız” derken, yasadan, hukuktan ve demokrasiden söz edebiliyor. Protesto, yürüyüş, grev, miting gibi demokratik haklarını kullanan işçileri, öğrencileri, akademisyenleri, sendikaları, kadınları, Kürtleri, ezilen mezhep ve inançları “terörist” olarak damgalayanlar, kendilerinden olmayan hemen herkesi “darbeci”likle suçlayanlar, yapılan her eylemde yeni bir “Gezi kalkışması” kabusu görenler ve dolayısıyla da vahşi bir zorbalık sergileyenler, dünya aleme demokrasi, hak ve hukuk dersi verebiliyorlar. “Bir insanın siyasi kimliğinin olması suç değil. Demokrasilerde apolitik birey olmaz” sözleri sarf edenler, onbinlerce insanı sadece siyasi kimliğinden-düşüncelerinden dolayı zindanlara doldurabiliyorlar.
“Demokratik süreçlerin üstünlüğüne karşı çıkmak meşru değildir”
Yıllardan beridir boylu boyunca kana, pisliğe, yolsuzluğa, eş dost kayırmacılığına ve hırsızlığa dayalı icraatlarıyla çürüyen ve kokuşan dinci-faşist blok, her türlü “demokratik işleyişi” bir tarafa itmiştir. Kendi lehine olduğu durumda sorun olmayan ama işine gelmediği her durumda ise kendi yasalarına ve hukukuna bile aldırmayıp onu çiğneyen AKP-MHP faşist bloğu, yasal-hukuksal ölçü ve kuralları hiçbir zaman umursamamaktadır.
Bütün bir toplumsal muhalefete karşı saldırganlık ve zorbalıkta sınır tanımayan, kuralsız ve dizginsiz bir devlet terörünü ayakta kalmanın en önemli aracı olarak gören rejim, zorbalığı tırmandırarak iktidarını korumaya çalışıyor. İç toplumsal yaşamda gözü kararmış bir kudurganlıkla devlet terörünü meşrulaştırmak için ırkçılığı-şovenizmi körüklemek, dışarda ise “vatan-millet menfaatleri” yalanına dayalı icraatlarıyla komşu halklara ve ülkelere düşmanlık etmek, faşist rejimin davranış çizgisidir.
Emperyalistler ve işbirlikçi tekelci burjuvazi için kuralsız ve keyfi bir sömürü cehennemi yaratan ve sermayenin demir yumruğu olan AKP-MHP iktidarı, toplumun tüm ezilen ve sömürülen katmanlarına, demokrat ve ilerici kesimlerine, kadınlara, Alevilere ve Kürtlere, öteki etnik ve dinsel azınlıklara, laik yaşam tarzına karşı kinle ve düşmanca saldırırken, “demokratik süreçlerin üstünlüğüne” zerrece aldırmamaktadır.
Dağ gibi büyüyen iktisadi, siyasi ve sosyal sorunların yanı sıra Türkiye kapitalizminin ağırlaşan bunalımı ve faşist AKP iktidarının büyüyen çıkmazı, rejimi demokratik hak ve özgürlüklerin kırıntılarını da ortadan kaldırmaya yöneltmektedir. AKP-MHP iktidarı her türlü demokrasinin düşmanıdır ve onu kazanmanın önündeki engeldir.