ABD tekellerinin sadece temsilcisi olmakla kalmayıp, kendisi de bir sermayedar olan Donald Trump, ABD’nin 45. Başkanı olarak görevde kaldığı dört yıl boyunca ‘tüccar’ meşrebine uygun davrandı. Yerleşik başkanlık ölçülerinin dışında, ülkeyi şirket gibi yöneten bir tüccar profili çizen Trump, uluslararası diplomasiyi, hukuku ve kurumsal işleyişi bir tarafa itti; “sıra dışı” ve basit nezaket kurallarını bile hiçe sayan kaba saba davranışlarıyla öne çıktı.
Görev süresi boyunca bu çizgisini koruyan Trump, en son kaybettiği seçim sonuçlarını tanımayarak, yenilginin tescil edileceği kongre toplantısını fiilen basma eylemini kışkırtarak bu çizgisini doruğa taşıdı.
Trump’ın kollayıp beslediği ve çeşitli şiddet araçlarıyla donanmış binlerce kişiden oluşan çeteler, 6 Ocak 2021’de Washington DC’de bulunan Amerikan kongre binasına girerek baskın düzenlediler. Trump’a bağlı bu ırkçı-faşist çetelerin baskını esnasında biri polis, 5 kişi hayatını kaybetmişti.
20 Ocak’ta görev süresi sona eren Trump’a karşı, bu olaydan dolayı açılan “görevden azletme davası”, Trump siyaset sahnesinden çekildiği halde devam ediyordu.
13 Şubat günü ABD Senatosu’nun son oturumunda yapılan oylamanın ardından Trump beraat ettirildi. 100 kişilik senatoda 57 kişi aleyhte oy kullanırken, 43 senatör de Trump’ın lehine oy kullandı. Trump’ın azil davasında mahkum edilmesi için senatonun üçte iki çoğunluğunun oyu gerekiyordu. Oysa ABD Yüksek Mahkemesi gözetiminde gerçekleşen 5 oturumun ardından yapılan oylamada Demokratlar, Cumhuriyetçilerden sadece 7 kişinin desteğini alabildiler. Yani Cumhuriyetçiler Trump’ın arkasında durarak azledilmesini engelledi.
Açılan davada Trump somut iki olaydan dolayı suçlanıyordu: Birincisi, seçimlerde usulsüzlük ve hile yapıldığına dair asılsız ve temelsiz iddialar ortaya atmak; ikincisi ise, 6 Ocak’taki kongre baskınında isyana teşvik etmek. Trump böylece bu iki suçlamadan da beraat ettirilmiş oldu.
Bu arada Cumhuriyetçilerin senatodaki temsilcilerinden olan Mitch McConnell’ın, Capitol baskınının pratik ve moral sorumlusunun Donald Trump olduğunu belirtmesine ve sözlü olarak bu olayı mahkum eden bir konuşma yapmasına rağmen oylamada Trump lehine oy kullanması dikkat çekti.
Bu dava, Trump’a karşı açılan ilk görevden azletme davası değil. Amerikan tarihinde Trump, kendisi hakkında iki kez azil davası açılan ilk başkan unvanını da kazandı. Aralık 2019’da da Temsilciler Meclisi, Trump’ın Ukrayna’dan Joe Biden ve oğluyla ilgili soruşturma başlatılmasını talep ederek, kanunları çiğnediği gerekçesiyle meslekten azledilmesine karar vermişti. Fakat o dönemde Cumhuriyetçiler senatoda ağırlıkta oldukları için, yapılan oylamada Trump paçayı kurtarmıştı.
Eğer bu yargılama mahkumiyetle sonuçlansaydı, 2024’te yapılacak olan başkanlık seçimlerinde Trump aday olamayacaktı. Fakat beraat kararından sonra Trump’ın bu hakkı saklı kalmış oluyor. Yani Trump gitse de “Trumpizm” tehlikesi yaşamaya devam ediyor.
Kriz içerisinde debelenen kapitalist sistem, artık yerleşik araç ve kurallarla yönetmekten acizdir. Trump gibi akli melekeleri konusunda tartışma olan bir figürden bile medet umulması, burjuva siyasetinin yaşadığı derin yozlaşma ve bunalımın vardığı boyutu gözler önüne seriyor.
Trump davasında olup bitenler, halen kapitalizmin mabedi kabul edilen ABD şahsında “burjuva demokrasisi” ile hukukunun nemenem bir şey olduğunu bir kez daha göstermiştir. İşçi ve emekçiler en basit “suçlar”dan bile kolayca mahkum edilirken, insanların ölümüne yol açan çok ciddi ve somut suçlamalarla karşı karşıya olan Trump’ın “parmak demokrasisi” ile çok kolayından aklanması, kapitalist devletin çifte standartçı, iki yüzlü, haksız ve çürümüş yapısına bir kez daha ayna tutmuştur. Suçları sabit olmasına rağmen Trump’ın beraat ettirilmesi, emperyalist ABD rejiminin bu figürden vazgeçmediği gerçeğini teyit etmiştir.