Emperyalistler arası çelişki ve çatışmaların artarak şiddetlenmesi, günümüz dünyasının en temel gerçeklerinden biridir. Bunun bir sonucu olarak ABD ve Çin arasındaki rekabet, uluslararası ilişkileri geren ve potansiyel olarak çatışma riski taşıyan bir düzeyde seyretmeye devam ediyor. Durdurulamaz kabul edilen bir ekonomik ve askeri yükseliş içinde olan ve bir süper güç olarak ABD’nin konumunu tehdit edebilecek tek aktör diye değerlendirilen Çin, ABD tarafından kendi uluslararası hegemon konumuna yönelik bir tehdit olarak görülüyor. Dolayısıyla ABD, emperyalist hegemonya çerçevesinde sistemli olarak Çin’e karşı kışkırtıcı ve saldırgan bir politika izliyor.
ABD ve Çin arasındaki rekabet, son yıllarda uluslararası ilişkilerde öne çıkan temel bir konu oldu. İki ülke arasında tırmanan rekabet siyasi, askeri ve ekonomik dinamikleri olduğu kadar stratejik tartışmaları da şekillendiren bir rol oynadı. Askeri alandan ekonomiye, ticaret savaşlarından teknolojiye kadar çok farklı boyutları olan Çin-Amerika rekabetinin gelişmelere göre öne çıkan başlıkları olmaktadır. Çin “kurallara dayalı düzeni” baltaladığı ve “diğer devletlerin egemenliğini tehdit” ettiği, “baskıcı” ve “saldırgan” bir tutum izlediği gerekçesiyle ABD tarafından sürekli olarak provokatif-saldırgan girişimlere hedef olmaktadır.
Yeni bir provokatif girişim olarak olimpiyatların boykotu
ABD’nin Şubat 2022 tarihinde Çin’de gerçekleşecek olan Pekin Kış Olimpiyatları’nı diplomat ve resmi temsilci göndermeyerek boykot etmesi bunun son örneği oldu. Biden hükümeti Pekin’in Sincan’daki Uygur nüfusuna karşı yaptığı “soykırım”ı ve “insan hakları ihlallerini” protesto etmek amacıyla olimpiyatları diplomatik olarak boykot edeceğini nispeten erken bir tarihte duyurdu. Biden yönetimi, sahte soykırım iddiasını, ABD’nin dünyanın dört bir tarafında sürdürdüğü savaşlarla ölümüne neden olduğu milyonlarca insanın cesetleri üzerinde konuşarak dile getiriyor. İğrenç çıkarları uğruna sürdürdüğü bütün gerici ve barbarca savaşları da kana bulanmış “insan hakları, demokrasi ve özgürlük” bayrağı altında sürdürüyor.
Pekin, Biden yönetiminin kararını “kararlı karşı önlemlerle” yanıtlayacağını belirterek, öfkeli bir tepki gösterdi. Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Zhao Lijian, ABD’nin boykot tutumunu, “siyasi bir provokasyon ve 1,4 milyar Çinliye bir saldırı” biçiminde değerlendirdi. Benzer bir tepki, devlet tarafından yönetilen Çin gazetesi Global Times’da da dile getirildi. Gazetede yayınlanan makalede, “Dürüst olmak gerekirse, Çinliler bu haberle rahatladı, çünkü orada ne kadar az ABD yetkilisi olursa, o kadar az virüs getirilir.” ifadeleriyle, ABD diplomatlarına yerinde bir gönderme yapıldı.
ABD’nin boykot kararına Avustralya, Kanada, Büyük Britanya ve Yeni Zelanda da katıldılar. “Yalan ve söylentilere dayalı ideolojik ön yargılar”ın ifadesi olan boykotun, “sporda siyasi tarafsızlığın” ihlali olduğunu söyleyen Çin, Pekin Kış Olimpiyat Oyunları’nı diplomatik boykotun diğer ülkeler tarafından genişletilmesini sert bir şekilde eleştirdi. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Wang Wenbin, 9 Aralık Perşembe günü Pekin’de yaptığı açıklamada, ilgili ülkelerin “hatalarının bedelini ödeyeceklerini” söyledi.
Almanya ve Avrupa Birliği’nde de kararsızlık
Olimpiyat oyunlarının belirtilen ülkeler tarafından boykot edilmesinin ardından, Almanya’da, hatta Avrupa Birliği (AB) düzeyinde de benzer bir adımın atılıp atılmamasıyla ilgili bir tartışmalar alevlendi. ABD, tüm müttefiklerini kendi yedeğinde Çin’e karşı harekete geçirmek için çabalıyor. Özellikle de AB üzerinde baskı oluşturmaya özel bir gayret gösteriyor. AB ve Almanya’da boykot tartışılıyor olsa da AB ülkelerinin çoğu hala boykot konusunda isteksiz davranıyor. Dahası boykot konusunda bölünmüş durumdalar. AB dışişleri bakanlarının Brüksel’de yaptıkları toplantıda Avusturya ve Lüksemburg AB’nin oyunları tamamen diplomatik olarak boykot etmesini eleştiren Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un tutumunu desteklediler.
Alman FDP siyasetçisi ve AB Parlamentosu Başkan Yardımcısı Nicola Beer, insan haklarına saygının gereği olarak AB’nin oyunları tam boykot etmesi gerektiğini savundu. CDU’nun dış politika sorumlusu Johann Wadephul’a göre de “Avrupa hızla ABD örneğini izlemeli”, “özgür dünya” sessiz kalmayarak ABD’ye katılmalıdır. FDP gençlik örgütü de aynı çağrıyı yaptı. Yeni kurulan Alman hükümeti ve Başbakan’ı Scholz ise boykot konusunda şimdiye kadar sadece belirsiz yorumlar yaptı ve konu hakkında görüş alışverişinde bulunması gerektiğini vurguladı. Yeni Dışişleri Bakanı Baerbock, Fransız meslektaşı ile birlikte boykot konusunda ortak bir Avrupa tutumundan yana konuştu. Ancak Almanya’nın şimdiye kadar herhangi bir resmi temsilci göndermek için başvuruda bulunmadığı ve son kayıt tarihinin de geçtiğinden hareketle Almanya’nın da fiili boykot tutumu içinde olduğu ileri sürülüyor.
Olimpiyat Oyunları’nın boykot edilmesi sorunu, AB’nin Çin ile olan anlaşmazlıkta ABD’yi ne ölçüde ve hangi koşullar altında desteklemesi gerektiği sorusunu da yeniden gündeme getirdi. ABD-Çin çatışmasında Avrupa Birliği’nin ABD’nin yanında saf tutması yönündeki ABD baskısının yeni olmadığı biliniyor.
Emperyalist hegemonya aracı olarak boykot
Özellikle de son zamanlarda Tayvan ve Hong Kong’da “demokrasi”, Sincan’da “insan hakları”, “özgürlük ve demokrasiyi kısıtlamaya çalışan saldırganlara karşı” “özgür demokratik ulusların bağımsızlıklarını korumak” ve “düşman aktörlerin artan tehditlerine karşı kendimizi savunmak” gibi bahaneleri bıktırırcasına tekrarlayan ABD, bu bahanelerle Çin’e karşı saldırganlığı tırmandırmakta ve uluslararası ilişkileri germektedir.
Kış olimpiyatlarının boykot edilmesine ilişkin ileri sürülen bahaneler bir yana bırakılırsa, boykotun gerisinde ABD emperyalizminin Çin’in yükselişini dizginleme ve Batılı müttefiklerini de kendi hegemonik çıkarları doğrultusunda Çin’e karşı seferber etme çabası var. ABD emperyalizmi ve müttefikleri bu çabalarını, “insan hakları” ve “özgürlükler” bayrağını yükseltme ve “insan haklarını geliştirmek yükümlülüğü” sahtekârlığı sergileyerek yapmaktadırlar. Maskaralıktan öte anlamı olmayan “Demokrasi Zirvesi” de bunun adımlarından biri olarak sahnelenmişti.
“İnsanlığa karşı işlenen suçlar, insan hakları ihlalleri ve demokrasi” söz konusu olunca ABD’nin sicili dehşet verici düzeyindedir. Tersinden yalanlarla örtülmeye çalışılan asıl amaç, Çin’in yükselişini küresel üstünlüğüne yönelik en büyük tehdit olarak gören ABD’nin, hegemonik konumunu Çin’e kaptırmamaktır. Boykotun gerekçesi olarak sunulan tüm bahanelerin gerisindeki en sade gerçek budur.