Almanya'da yüz binlerce kamu çalışanın gerçekleştirdiği 1992 yılındaki geniş kapsamlı grevden 30 yıl sonra, EVG ile ver.di 27 Mart Pazartesi günü için eş zamanlı bir grev çağrısı yapmıştı. Bundan rahatsız olan kapitalistlerin örgütleri ve onların borazanı gibi çalışan medya grevi hedef alan bir karalama kampanyası başlattı. Sınıf kiniyle korkunun içiçe geçtiği bu saldırganlık kampanyasına sahte “insani kılıf” uydurmaya çalışıyorlar. Bunu yaparken de hak arama mücadelesine ve sendikalara hücum ediyorlar. “Muhtemelen önemli insani yardım teslimatlarını ve genel olarak sosyal bir arada yaşamayı engelleyecek” türünden lafları, “hepimiz aynı gemideyiz” teraneleriyle harmanlanıyorlar. “Şimdi sendikalar işkence aletlerini çekmecelerinden çıkarıyorlar” gibi argümanlara sarılan sermaye medyası, güya kapitalistleri aklamaya çalışıyor. Grevin yaratacağı “insani sorunlara” timsah göz yaşı döken bu medya, yüz binlerce insanın canına mal olan Ukrayna Savaşı'na benzin dökenlerin borazanı olmakta bir beis görmüyor.
Grev kararının alınmasını takip eden saatlerde demiryolları personel müdürü Martin Seiler, EVG'ye alelacele müzakere masasına dönme çağırısı yapmış ancak olumsuz yanıt almıştı. Bunu gerekçe gösteren Alman İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Steffen Kampeter, grev kararını “orantısız bir şekilde hareket” olarak niteledi. Sermeye sözcüsünün bu lafını “işaret fişeği” kabul eden burjuva medya ve sermaye birlikleri/örgütleri yoğun bir saldırı başlattılar.
Bavyera medya grubu grev kararını, "Şimdi sendikalar işkence aletlerini çekmecelerinden çıkarıyor" diye duyurdu. Pforzheimer Zeitung bunun bir uyarı grevi mi yoksa "çok daha fazla bir şey mi" olduğunu sordu. Handelsblatt, demiryolu ve kamu hizmeti çalışanlarının "Cumhuriyetin yarısını rehin almasını (...)" aşırı buldu. Mainz'in Allgemeine Zeitung'u ise merakını, "Bundan sonra ne olacak? Genel grev mi?" sorusu ile dile getirdi.
Deutsche Post grevi zamanında geniş tabanlı grevlerin sınırlandırılarak pratikte uygulanamaz olması için İngiltere'yi örnek alarak yeni yasal düzenlemeler isteyen kapitalistlerin sözcüsü Steffen Kampeter, 24 Mart günü yaptığı açıklamada, “Böylesine orantısız bir şekilde hareket edenler grev hakkının kabul edilmesini tehlikeye atıyorlar” dedi. Bu sözler “pek demokratik” olan Avrupalı kapitalistlerin hak arama mücadelesini baltalamak için akıllarına ilk gelen şeyin “grev yasağı” olduğunu açığa vuruyor. Bu arada Yerel Yönetim İşveren Birlikleri Federasyonu Başkanı Karin Welge de koroya katılarak, “Sendikalar aşırıya kaçmamaya dikkat etmeli” diye açıklama yaptı.
Alman ve uluslararası tedarikçileri de kapsayan havayolu birliği BARIG Başkanı Michael Hoppe, "orantısız bir şekilde kitlesel olarak kısıtlanan hareketliliğin ulusal ve uluslararası trafik akışını, malların taşınmasını, muhtemelen önemli insani yardım teslimatlarını ve genel olarak sosyal bir arada yaşamayı engelleyeceğini” söyleyerek ‘insani’ ve ‘ulvi’ gerekçelerle grev hakkına saldırdı. Lojistik sektörü derneği BGL, grev kararını bir olanağa çevirmek için harekete geçerek 26 Mart günü kamyon sürüş yasağının kaldırılmasını talep etti. Buna göre, "trafik kaosu" ve "malların zamanında teslim edilememesi halinde on milyonlarca dolarlık kayıp" yaşanacak. Sanki grev belli işlerin aksatılması ve kapitalistlerin kâr akışını kesmek için yapılmıyormuş gibi laflar ediyorlar. Onlara göre grev yapılsın ama hiçbir şey aksamasın, hiçbir kapitalistin kaybı olmasın!
Alman Belediye İşverenleri Dernekleri Konfederasyonu (VKA) Başkanı ve Gelsenkirchen Belediye Başkanı Karin Welge, "Sendikalar aşırıya kaçmamaya dikkat etmeli” temennisini, “İşçiler, işverenleri ile aynı gemide olduklarını unutmamalı” martavalıyla süsledi. Oysa “aynı gemi” içinde bulunan kapitalist yolcuların kasaları dolup taşarken, işçilerin sefaletinin derinleştiği gerçeği orta yerde duruyor. Zaten grev kararlarının alınması tam da sınıflar arası gelir uçurumunun bu kadar derinleşmesidir.
Böylesine kapsamlı ve önemli grev kararı öncesinde EVG Başkanı Martin Burkert'in, Almanya'da zaten oldukça kısıtlı olan grev hakkı için "bizim de çok sorumlu bir şekilde kullandığımız keskin bir kılıç” demesinin, işçi hareketine karşı düşmanın yürüttüğü saldırıdan çok daha büyük bir tehlikeyi içinde barındırdığını şimdilik vurgulamakla yetinelim.
Avrupa’nın diğer ülkelerine kıyasla daha az grevin gerçekleştiği Almanya'da, tekelerinin asıl korkusu Fransa, İngiltere, Yunanistan ve Portekiz'deki grevlerin birbirlerini motive ederek Almanya’da daha güçlü bir yankı bulmasıdır.